Rumla birleşmeye mahkum değiliz...
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, KKTC’de geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen seçimlerin yavru vatan için hayırlı(!) olmasını dileyerek, “Adada çözümün sağlanmasına dönük Güney ve Kuzey Kıbrıs arasında devam eden sürece köstek olmasını değil, destek olmasını temenni ettiğimizi burada özellikle vurgulamak istiyorum. Kimse bunun üzerinden de bir spekülasyona girmesin. Başlayan süreç, aynen devam etmelidir.” diyerek KKTC’de UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu tarafından kurulması beklenen hükümete gözdağı verdi. Başbakan Erdoğan’ın, Eroğlu’nun seçim başarısını daha tebrik etmeden tehditvari konuşması aslında KKTC halkının özgür iradesine kabul edilmesi mümkün olmayan bir saldırıdır. Erdoğan bunu Başbakanlık makamına oturduğundan beri hep yapmakta ve Kıbrıs Türkünü yaralamaktadır.
UBP Seçim Bildirgesinde zaten sürdürülmekte olan süreçte, KKTC Cumhurbaşkanı’na, Anayasal görevine sadık kalması şartıyla, Kıbrıs Türk Halkı’nın egemenliğini, eşitliğini, güvenliğini içeren bir anlaşma için ortaya koyacağı tüm çabalarda tam destek vereceği vaadini vermişti. Aslında Başbakan Erdoğan’ın başlayan süreç aynen devam etmelidir söyleminin arkasında sürdürülen müzakerelerin ’içeriğine’vurgu vardır. Erdoğan UBP hükümetine, sürdürülen sürecin ’içeriğine’ karışmaması hususunda uyarıda bulunmaktadır. Halbuki AKP’nin desteklediği ve Talat’ın sürdürdüğü görüşme sürecinde, Rum tarafıyla üzerinde mutabık kalınmış konular ve nihai hedef, UBP’nin Kıbrıs sorununa bakış açısına taban tabana zıttır. Erdoğan, UBP iktidarını kontrolü altına alarak kendi siyasetini CTP-BG-ÖRP koalisyon hükümeti dönemindeki gibi sürdürmek istemektedir. İstediğini yaptırmak için de yöntem olarak Türkiye’nin Kıbrıs’a verdiği maddi desteği silah olarak kullanacaktır. Kıbrıs işlerinden de sorumlu Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in bu doğrultuda önemli çalışmalar içerisinde olduğu, UBP iktidarının AKP’nin istekleri dışında hareket etmesi halinde bir dizi ekonomik enstrümanın devreye sokulacağı ağızdan ağza dolaşmaktadır.
UBP, Seçim Bildirgesinin Dış Politika ve Savunma bölümünde Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin hedeflerini Kıbrıs Türkü ile paylaşmış ve bu doğrultuda seçimlerde halkın onayını almıştır. UBP herhangi bir anlaşmanın, iki halk ve iki devletin egemen eşitliği temelinde yapılmasını öngörmektedir. UBP; öngörülen federasyona, ancak adadaki iki bağımsız ve egemen Devlet’in oluşturacağı konfederal bir yapı noktasından başlanıp evrim yoluyla ulaşılabileceği ve bu yolun izlenmesini çözümün yaşayabilir olması açısından daha güvenli olarak değerlendirilmektedir.
Milli Güçler ve KKTC halkının önemli bir bölümü de bu görüşlere sahiptir. Bu Milli çizginin, AKP’nin desteklediği, tek vatandaşlık,tek egemenlik, tek temsiliyet ve üniter yapıdaki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak olan ’Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması siyaseti ile taban tabana zıt olduğu belirgin bir şekilde ortadadır. Durum böyle iken UBP böyle bir süreci yürüten Cumhurbaşkanı Talat’ı nasıl destekleyecektir? UBP böyle ’içeriğe’sahip bir süreci desteklemekle kendisine oy verenlere ihanet etmiş olmayacak mıdır? KKTC bütçesinin ve çeşitli yatırımların Anavatan Türkiye tarafından finanse edildiği düşünüldüğünde UBP, AKP’nin baskı ve şantajlarına ne kadar dayanabilecektir? Bu şartlarda UBP’nin bozulmuş-harap KKTC ekonomisini düzeltebilmesi mümkün müdür?Yoksa KKTC halkının iradesine rağmen kapalı kapılar ardında Kıbrıs Türkünü ve KKTC’yi sıkıntıya sokacak projeler için düğmeye mi basılmıştır? Anlaşılan önümüzde hayati bir süreç vardır. KKTC halkının iradesi etrafında toplanılmalı, UBP’ye destek verilmeli ve yürekli bir şekilde mücadelemize devam edilmelidir. Kıbrıs Türkü birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olursa korkacak bir şey yoktur. Tersi yıkımdır; yok oluştur...