Rum, tek egemenliği kafasına koydu...
Önce Maraş, Karpaz ve Güzelyurt’u istediler. Sonra Pile’de vahşice saldırdılar...
Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı çözüm bulma amacıyla sürdürülen çalışmalar çerçevesinde kapsamlı görüşmelere, 3 Eylül’deki törenden sonra 11 Eylül’de başlanıyor. Kapsamlı müzakerelerin başlamasına çok az bir süre kala Rum tarafının taktik savaşı başlamıştır. Bu taktik savaşının nasıl bir fiili saldırıya dönüştüğünü geçtiğimiz hafta yaşadık. Rum’un Birleşik Kıbrıs’tan anladığı üniter yapıdaki tek egemenliğe dayalı federasyonun ne demek olduğunu, böyle bir federasyonda başımıza nelerin gelebileceğini gördük.
Rumlar adadaki tek karma köy olan, Türklerle Rumların bir arada yaşadıkları Pile’de son beş ay içerisindeki onuncu saldırılarını gerçekleştirdiler. Adanın tümünde egemenlik iddiasında olan Rum çapulcular Atatürk büstü, Türk bayrağı ve KKTC yurttaşlarının mülklerine saldırıda bulundular. Kıbrıs Türklerine yönelik planlı ve örgütlü bu saldırılar halkımız, siyasi partiler ve örgütler tarafından sert tepkiyle karşılandı. Parti ve örgütler yayımladıkları bildirilerde saldırıları şiddetle protesto ederek Pile’de yaşananların tek egemenliğe dayalı “Birleşik Federal Kıbrıs”ta yaşanacak olanların göstergesi olduğunu vurguladılar. Enosisçi Hristo-fiyasko’dan medet umanlar artık gerçekleri görmeli, Pile’de olanları bir grubun basit bir ‘provokasyonu’ olarak nitelemekten vazgeçmeliler. Rumların bitmek tükenmek bilmeyen Enosis girişimlerinin bir yenisinin ’provasını’yaptıkları açıktır.
Pile’deki kahpe saldırıdan birkaç gün önce Rum yetkililer birbiri ardına yaptıkları açıklamalarla Maraş, Karpaz ve Güzelyurt’u geri almadan sorunun çözümünün mümkün olmayacağını söylemekte hem kendi pazarlık çıtalarını hem de adadaki tansiyonu yükselterek müzakereleri gölgelemeye çalışmaktadırlar. Müzakereleri torpillemeye ve egemenlik iddialarını güçlendirmeye yönelik bu açıklamalar Rum tarafının sorunun çözümünde samimi ve istekli olmadığını net bir şekilde bir kez daha ortaya koymaktadır.
Çin’e yaptığı ziyaretten dönen Rum Yönetimi Başkanı Enosisçi Hristo-fiyasko Larnaka Havaalanı’nda Anavatan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Güzelyurt kesinlikle verilmeyecektir” beyanatını yorumlarken, “Eğer böyle bir açıklama varsa tabii. Bunu ne doğrulayabilirim ne de yalanlayabilirim. Kıbrıs Türk gazeteleri, bir partiyle gerçekleştirdiği görüşmede böyle bir şey söylediğini yazdılar. Ne Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın ne Erdoğan’ın ne de herhangi resmi bir Türk yetkilisinin bu yönde resmi bir açıklamasını gördüm. Bize göre Omorfo’nun (Güzelyurt) Kıbrıs Rum idaresine iade edilmesi konusu kesindir. Başka senaryolar yaratmamak için şu an için bu kadar söyleyeceğim” diyerek görüşmeler başlamadan önşart öne sürmekten kaçınmamıştır. Rumlar müzakere sürecinde elde ettikleri başarının yarattığı şımarıklık ve pişkinlikle, elimizde ne kadar kazanılmış hak varsa onları elimizden alıp bizi ozmosis yoluyla yok etmeyi hedeflediklerini artık gizlemeye dahi ihtiyaç duymamaktadırlar. Bunlarla uzlaşılamayacağı artık kesindir.
Hristo-fiyasko’nun ve diğer Rum yetkililerin Maraş’ı, Karpaz’ı, Güzelyurt’u almazsak çözüm olmaz diye tutturmaları, ardından Pile’de yapılan saldırılar Birleşik Kıbrıs çatısı altında başımıza geleceklerin habercisidir. Rum, adanın tümüne kendi egemenliğini yaymak istemektedir. Rum Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu önceki gün yaptığı açıklamada “tüm planlarının 1974 öncesinde çok nüfuslu Kıbrıslı Rum’a sahip olan bölgelerin Kıbrıs Rum idaresi altına girmesini öngördüğünü” söylemiştir. Markos Kiprianu daha da ileri giderek “Türkiye taktiğini değiştirmez, yapıcı ve olumlu tavır sergilemezse, iyi niyetimiz sınırına ulaşacak ve tavrımızı gözden geçirmemiz gerekecek” diyerek küstahça Anavatan Türkiye’yi küçücük aklıyla tehdit etmeğe kalkışmıştır.
Görüldüğü gibi Rumlar Kıbrıs Türkü’ne adada yaşam hakkı vermek istememektedir. Kanla aldığımız toprakları masa başında onlara altın tepside iade edeceğimizi zannedecek kadar gözleri dönmüştür. Gözü dönmüş bu şaşkınlar adanın tamamı üzerindeki sözde egemenlik ideallerini gerçekleştirmek üzere her yolu deneyecek kadar kudurmuştur. Bizi yönetenler artık akıllarını başlarına almalı ve tavize dayalı siyasetten vazgeçmelidir. KKTC’nin egemenliğinin esas olduğunun altı çizilmeli, prensipte dahi egemenliğin görüşülmesini kabul etmenin yanlış bir yol olduğunu kabullenip geri adım atmalıdır. Yanlıştan dönmek erdemdir. Siz prensipte dahi olsa egemenliği konuşmaya başlarsanız olacağı geçen hafta yaşananlar ve daha kötüsüdür. Kıbrıs Türkü’nün daha fazla zarar görmemesi adına artık Rum’un anlayacağı dilden konuşarak Kıbrıs Türkü’nün hakları gerektiği gibi korunmalıdır. Tek egemenliği Enosisçi Rum’un tahta kafasına sokanlar bir an önce soktukları yerden çıkarsalar iyi olacaktır...