Rum tarafı ile hesaplaşma zamanıdır...
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları da göz önünde bulundurarak Kıbrıs anlaşmazlığını çözmek için uğraş vereceğine, tam tersini yapmakta, uzlaşmaz tavrına her geçen gün bir yenisini eklemektedir.
En son olarak Rum Sağlık Bakanlığı’nın, Kıbrıslı Türklere yönelik Rum hastanelerinde verilen bedava sağlık hizmetinin kaldırılması yönündeki yasa tasarısı çalışmalarını tamamladığı bildirildi.
Rum tarafında yayınlanmakta olan Politis gazetesi, Rum Sağlık Bakanlığı’nda gerçekleştirilen toplantıda, Kıbrıslı Türklere 2003 yılından beri, Güney Kıbrıs’ta ikamet edip etmediklerine ve çalışıp çalışmadıklarına bakılmaksızın sağlanan bedava sağlık hizmetlerinin kaldırılması çalışmalarının sonuçlandığını yazdı.
Habere göre, Güney Kıbrıs’taki hastanelerde tedavi olabilmeleri için Kıbrıslı Türklerin, Rum Sosyal Sigortalar kurumunun en az üç yıllık yatırımlarının olması ve vergi beyannamesinde bulunmuş olmaları gerekecek.
Kıbrıs Türklerini, sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” vatandaşları olarak gören Rum Yönetiminin bu kararı yeni bir uzlaşmazlık örneği değil de nedir? Kıbrıs Türkleri olarak bizlerden gasp ettikleri “Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki” eşit ortaklık hakkımız yetmiyormuş gibi şimdi de vatandaşları saydıkları Kıbrıs Türklerinin temel sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını engellemek ne ile izah edilebilinir? AB üyesi bir ülke kendi vatandaşları arasında ayırım yapıp, Rum’a hizmet verirken Türk’e hizmet vermeme kararı alabilir mi? AB’nin bu “vatandaşlık hakkı” ve “insan hakkı” olan hizmetin verilmemesine karşı sessiz kalmasına ne demeli?
Rum tarafı bir taraftan Türkler benim vatandaşım diye propaganda yapacak diğer taraftan da temel -doğal- hak ve hizmetlerden yararlandırmayacak?
Kıbrıs Türk’ünün, kendi devletimiz KKTC’nin ve Anavatan Türkiye’nin hastaneleri dururken bir Rum devleti haline dönüştürülen Kıbrıs Cumhuriyeti’nden sağlık hizmeti almaya zaten ihtiyacı yoktur.
Bilindiği üzere Rum ekonomisi batmıştır. Rum, kendini kurtarmak pahasına ada üzerindeki Kıbrıs Türklerinin kazanılmış haklarını yok saymaya, kaynaklarını kendi kurtuluşu için çare olarak kullanmaya devam etmektedir.
Rum tarafının içinde bulunduğu ekonomik krizi, adanın doğal kaynaklarını teminat göstererek dayanışma yatırım fonu ya da başka borçlanma modellerine girişerek atlatma yöntemlerine tahammül etmek mümkün müdür? Adama sormazlar mı? Sen kimin malını kime teminat veriyorsun diye?
Bu da yetmezmiş gibi Rum yönetiminin son olarak 1960’ta Kıbrıs Merkez Bankası’na alınan 14 tonluk altın rezervini satışa çıkarmasına isyan etmemek mümkün müdür? Bu altınlarda Kıbrıs Türklerinin de hakkı vardır. Rum’un hak tanımaz tutumu sınır tanımamaktadır. Adadaki her şeyi, her kaynağı kendi malı olarak gören Rum’la hesaplaşmanın tam zamanıdır. Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olan ne varsa envanteri çıkarılmalı, değerlendirme yapılıp taraflar arasında eşit şekilde bölünmeli, paylaşılmalıdır. Yeniden birleşmenin hayal olduğu ve adada iki ayrı devletin varlığının kabulünün en mantıklı seçenek olduğunun anlaşılmaya ve saygı görmeye başlandığı bir dönemde yapılması gereken vakit kaybetmeden hesaplaşmaktır. Yoksa Rum tarafının oldu bittilerle haklarımıza el koymasına seyirci kalmamız beklenmemelidir. Rum tarafı Kıbrıs sorunu çözülmeden hesaplaşma yoluna gitmezse, ki gitmeyecektir, Garantör Anavatan Türkiye devreye girerek kendine öz ve Rum’un anlayacağı yöntemlerle bu konuyu halletmelidir.