Ruhu şad olsun
Her şeyin sahtesi var... Paranın sahtesi var... Tablonun sahtesi var... Altının, gümüşün elmasın sahteleri var... Var oğlu var!
Peki dinin ve ideolojilerin de sahteleri yok mu? Olmaz olur mu hiç? Var. Dinin sahtesi siyasete karışmış olanıdır. Din duygularının ve dince kutsal kavramların siyaset adına kullanılması ile din, din olmaktan çıkar, siyasetin aracı olur.
Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi artık bu sömürünün sonu gelmez... Din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder. Yalnızca Türk Lirası ile milyarder değil bunlar, dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır birçoğu.
Oh ne kolay!.. Çek bir besmele, gelsin paralar... Finans kuruluşları, şirketleri ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar... Elhamdülillah Müslüman''ız! Elhamdülillah milyarderiz! Bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda...
Bir üçgen bu... Ticaret, siyaset ve tarikat üçgeni... Bunlar dindarın sahtecileridir. Zavallı yoksul Müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır. İnanç sömürücüleridir bunlar.
Atatürk''ün laiklik ilkesinin ne kadar yararlı, ne kadar gerekli olduğunu, bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz. Kim savaşacak bunlarla? Laiklik ilkesi, sahte Atatürkçüler ile sahte Müslümanların aralarında paylaşacakları bir koz değildir.
Atatürkçülüğün ilk koşulu devrimci olmaktır, çağdaş olmaktır, demokrat olmaktır. Öyle ödün siyaseti ile Atatürkçülük olmaz, öyle pazarlıkçı ve uzlaşmacı yaklaşımlar ile laiklik ilkesi savunulmaz... Yasakçılık ile ise hiç savunulmaz.
Bir yanda sahte Müslümanlar, din tacirleri, inanç sömürücüleri... Bir elleri siyasette, öbür elleri ticarette, ayakları da tarikatlarda dolaşanlar...
Öte yandan da sahte Atatürkçüler... İşlerine geldiği sürece bu sahte Müslümanlar ile kol kola girip öpüşenler. Birbirine siyasal destek sağlayanlar. Yasakçılıkla, hothotçulukla, Atatürkçülüklerini kanıtlayacaklarını sananlar...
Müslüman''ın, kimsesizi ve yoksuluna karşı Atatürkçülük taslayıp gericinin, yobazın iş ve sermaye çevrelerini ile içli dışlı olanların karşısında suspus olanlar...
Bir yanda sahte Atatürkçüler, öbür yanda sahte Müslümanlar...
Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil!
***
Bu satırları Uğur Mumcu, 1 Mart 1987''de Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde kaleme aldı.
Üzerinden 35 yıl geçti ama hâlâ sanki bugün yazılmış gibi değil mi?
Bugün Uğur Mumcu suikastının 29. yılı... Faili meçhul. Aslında belli. Az çok aklı olan savaştığı düzenin onun katili olduğunu görür.
Tam da bu yüzden bizlere bıraktığı miras çok büyük. Gazeteciliğin temelinde yatan "kamu yararı adına çalışma" kuralını ürettiklerinin her bir satırına işleyen bir isimdi.
O yüzden hem sahte Atatürkçülerle hem de sahte Müslümanlarla uğraştı. Yoksul halkın, köylünün, esnafın, kentin gecekondu mahallelerinde yaşayan fabrika işçilerinin hakkını savundu bir de üstüne gazeteciliği ayaklar altına almak isteyenlere karşı mücadele etti.
Onun ışığından yürüyen gazeteciler, bıraktığı bayrağı, akılları, yetenekleri, güçleri yettiğince daha da yukarıya taşıyacaktır.
Ruhu şad olsun.