RTE yenilmezliğinin temeli ve yapılması gerekenler
AKP binasının yükseklerinde herkesin gözü... Dairelerin lüksünden, konforundan, binanın akıllı bina olmasından dem vuruyorlar durmadan.
Temeline bakan, temelinde neler olduğunu aklına getiren, araştıran yok. O temelin üzerinde oturmuyor bu bina sanki. Onca ciddi depremlerden o temel korumadı sanki bu binayı.
Peki bu binanın temelinde, temelinin harcında ne var? Bunu Recep Tayyip’in 2 Ağustos 1994 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan sözlerinden öğrenelim. RTE, partililerine şöyle yol gösteriyordu: “İnsan kaybetmek kolay, kazanmak ise çok zor. İnsanlarla sürekli ilişki kurmanın yöntemlerini araştırınız. Onlarla bağlarınızı koparmayınız. Aranızda köprü kurunuz. Önemli olan insanlar arasında köprü kurmak ve onları kazanmaktır. Bir gün mutlaka o ilişki kurduğunuz insanlar da sizin lisanınızla size cevap vereceklerdir.”
Doğru mu? Doğru. Onlar yaptılar kazandılar.
Sen yaptın mı? Yapmadın, ya da yeterince yapamadın. İnternet başına geçip çoğu okunmadan silinen rahatsız edici iletiler yolladın oraya buraya, paylaşım sitelerinde boy gösterdin, beton köprülerden daha sağlam ve kolay köprüler kuruyorum sandın. Bu sanal köprüler yıkılıp gitti ilk ciddi selde.
Parti binalarına oturup dolduruşa verdiniz birbirinizi, kendiniz deyip kendiniz inandınız, soyutladınız kendinizi dış dünyadan, dışarıya çıkıp insanlarla tartışmaya girmek ağır geldi nefsinize.
RTE’nin yukarıya aldığım sözlerine değerli yazar Feyza Hepçilingirler’in “Sorulmadan” (Remzi Kitabevi) adlı kitabında rastladım, belleğim yenilendi. Feyza Hanımefendi, RTE’nin bu sözlerini aktardığı yazısında, Yakup Kadri’nin “Yaban” romanındaki şu satırlarını da bugünkü halimizi vurgulamak için şaklatıyor kırbaç gibi. “Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işletemedin. Onu behimiyetin, cehlin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O kara toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki onu biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak.”
Hepçilingirler, çözümü de gösteriyor, okuyalım birlikte: “Tek başına kalma, örgütlen. Dernek kur, şirket kur, birlik kur, kanıtla varlığını; meydanı boş bırakma. (...) Yaz okulları aç, kurslar aç, gönüllü birlikler oluştur, var olanlara arka çık. Haftada birkaç saatini olsun böyle kutsal bir uğraşa ayıramaz mısın? Çocuklara yönelik etkinliklere öncelik tanı. Şiir ve okuma günleri, resim ve müzik kursları, yabancı dil dersleri, güzel konuşma ve yazma seminerleri, tiyatro ve spor etkinlikleri ve senin yapabileceğin, senin düşünebileceğin daha neler...”
Benim de bu tavsiyelere ekleyeceklerim var: Cami cemaati ile bağını koparma, yoksa kur. Dinsel konularda donanımlı ol. Atatürk laikliğini iyi ve doğru öğren ve savun. Cami önlerinde de, yas evlerinde de, sünnet cemaatlerinde de, kısacası her nerede söz açılırsa, gir söze, söyle doğruyu, korkma. Laiklik olmadan milliyetçilik olmaz, hem dindar hem de sapına kadar laik olmak mümkündür, bunu kanıtlamayı görev edin.
Mücadelede yılmak yenilmektir, mücadeleye tutkuyla bağlanmak utkudur, unutma bunu!