“Rose Garden”e karşı “absent” içenler

Absent İçenler, yapıldığında yerden yere vurulan, hatta  “yuhalanarak” sergilendiği salondan depoya kaldırılan bir Edgar Degas tablosu.
Dünkü gazete manşetleri bana o tabloyu hatırlattı.
Aslında  “sosyal yalnızlık” olarak anılır tablonun mesajı. Ama ciddi, ağırbaşlı, seçkin sayılabilecek kılığı kıyafetine rağmen “düşmüş”  kabul edilen (O kadar ki İngiltere’de sergilendiğinde ’ahlaksızlığı körüklediği’iddiasıyla yer yerinden oynadı) genç kadının önündeki o yeşil sıvı yok mu o sıvı;
Bütün kötülükler ve dahi şaşı bakmaların kaynağı!

 


***

 


Alkol, pelin ve yeşil anason karışımından elde edilen “güçlü” bir içki absent.
Tayyip Erdoğan “milli içki”mizi  “ayran” olarak tayin etti ama özellikle toplumun “gerçeği” zinhar görmemesi gereken şu günlerde, “absent”ın iktidarı için nasıl bir nimet olduğunu bilse zannediyorum bu kararını yeniden gözden geçirirdi!
Hemingway, “İnsana fikir değiştirten sıvı” diyor  “absent”a,  “biber gazı, tazyikli su” için var mı böyle yazan biri!
Muhalifler için birebir yani!
Şaka bir yana, 1700’lerin ilk yarısında üretimine başlanan absent, kilisenin ve elbette en büyük rakibi olan şarap üreticilerinin “insanı delirttiği, katil yaptığı, erkekleri bir hayvana dönüştürdüğü, kadınları telef ettiği, çocukları yozlaştırdığı” gibi bir dünya propagandası sonunda, 1900’lü yılların başında Belçika, Brezilya,  Hollanda, İsviçre, ABD ve Fransa gibi bir çok ülkede yasaklandı.
Psikiyatrist Valentin Magnan absent içenlerin halüsinasyon gördüklerini ortaya attı.
Bu “sanrı” etkisinden şikayetçi olmayanlar da vardı...
Öyle ki, absent  Balzac, Van Gogh, Manet, Gauguin, Oscar Wilde, Rimbaud ve Picasso gibi bir çok sanatçının “ilham kaynağı”ydı.
Kimi sanat tarihçileri, marifetin çağın ressam ve yazarlarında değil “absent” ta olduğunu savunur hâlâ. Çünkü onlar gördüklerini, absentın onlara gördürdüğünü yazıp çizmişlerdir yalnızca. Yaratıcılığın, hayal gücünün etkisi pek azdır o figür deformasyonlarında, insanların, tabiatın, nesnelerin “başka bir şeye” dönüştüğü başyapıtlarda...

 


***

 


Obama değil Erdoğan’ın Suriye konusundaki taleplerini kabul etmek, bir de üzerine “belgem var” hamlesine  “duyumdur o duyum” diyerek bütün dünyanın gözleri önünde Başbakanımıza “inanmadığını, güvenmediğini”  ilan ettiği halde, bu görüşmeyi “uzlaştılar, mutabakata vardılar” diye manşet yapanların coşkusunu görünce “Absent İçenler” geldi aklıma.
Obama’nın “hiç bizi bulaştırmayın” mesajı verdiği Suriye konusunda gelinen noktayı, Milliyet, Habertürk, Zaman, Radikal, Star, Bugün, Takvim, Güneş, Akit ve Türkiye “mutabakat” olarak ilan ediyordu dün...
Aslı Aydıntaşbaş “İki güçlü ülkenin lideri yüksek sesle “Beşar Esad gitsin” dedi. Kimse beni bunun önemsiz olduğuna inandıramaz”, Derya Sazak  “Şurası kesin ki, BM Güvenlik Konseyi’nin Çin, Rusya gibi devlerine rağmen, ABD ve Türkiye’nin Suriye politikası örtüşüyor. Buna İsrail ile normalleşme politikasını da katmak gerekiyor. Obama ve Erdoğan, Esad’ın gitmesine yönelik baskının artırılması konusundaki uzlaşmayı yinelediler”, Mustafa Karaalioğlu “ABD Başkanı Türkiye’nin duymak istediği sözleri söyledi... Tam mutabakat içinde olduklarını ilan etti...”  yazıyordu...
Erdoğan’ın Esad’ı devirmek üzere girip, kendi akıbetinden şüphe duyar halde çıktığı görüşmeden böylesi bir  “zafer destanı” çıkarabildiklerine göre “absent” mı servis edildi acaba  “Rose Garden”da kafileye!

 

Truman şov

 

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, yanında hazır ol vaziyette 1 saat boyunca ayakta beklettiği konuşmasında, Türkiye ile ilişkileri değerlendirirken içinde bulundukları binanın adından hareketle Harry S. Truman ve Truman Doktrini’ne atıf yapması manidardı.
Her şeyden önce, AKP’lilerin  “Obama Amca bir şey desene şu Esad’a. Kimyasal silah kullanıyor”  edasıyla gittikleri ABD’de, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılması kararını veren Truman’a atıfla karşılanması tam bir trajikomedi!
Kerry’nin ikili ilişkileri geliştirdiğini söylediği Truman Doktrini’ne dönersek;
- Bu hamle, Noam Chomsky’nin  “Amerikan ekonomisinin ihtiyaçlarına uygun özel işlev yüklenecek ülkelerin sömürülmesi”  olarak özetlediği  “Büyük Alan Projesi”nin yürütme emri değil miydi?
- ABD böylece, yeni savaş konseptine (soğuk savaş) uygun olarak Türkiye’yi  “tampon bölge” olarak kullanıp, Sovyetler üzerimizden tehdide girişmedi mi?
Buna mı minnet duymalıyız yani!
Erdoğan da yanında gülümsüyor iyi mi?
(Ki bu gülümseme ile başlayıp kahkahaya varan diyalog ayıp olmadı mı, yoksa o heyet Reyhanlı yasındaki Türkiye’nin temsilcisi değil mi?)

 


***

 


Kerry’nin “örnek”  aldığı Truman,  “Gözlerimizi Yakın ve Orta Doğu’ya çevirdiğimiz zaman vahim meseleler arzeden bir bölge ile karşılaşıyoruz. Bu bölgede geniş tabii kaynaklar vardır. En işlek kara, hava ve deniz yolları buradan geçmektedir. Bu bakımdan büyük iktisadi ve stratejik önemi vardır. Fakat bu bölgedeki milletlerin hiçbiri ne yalnız, ne de birlikte, kendilerine yöneltilecek bir tecavüze karşı koyabilecek kadar kuvvetlidirler. Böyle olunca da Yakın ve Orta Doğu’nun bu bölge dışı büyük devletler arasında kuvvetli bir rekabet alanı olduğunu ve bu rekabetin birdenbire bir çatışma doğurabileceğini kestirmek kolaydır”  diyerek izleyecekleri yolu tıpkı bugün olduğu gibi açık seçik ilan etmişti.
Truman, Amerikan Kongresi’nde yaptığı  “meşhur”  konuşmada, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünün sağlanmasının,  “Orta Doğu’da düzenin korunması için gerekli”  olduğunu söylemişti.
Bir sonraki adım “Türkiye ve Yunanistan’a 400 milyon dolarlık maddi destek, sivil ve askeri personel gönderilmesi ve seçilecek Türk ve Yunan personelin ABD’de
eğitilmesi”ydi!
Truman Doktrini uyarınca iki ülke de aldıkları yardımı, ABD’nin bilgi ve onayı olmadan “amacı dışında”  kullanamayacak, yardımın yerinde kullanılıp kullanılmadığını teftişe gelecek ABD’li denetçilere istedikleri her türlü bilgi verilecek, ABD’li gazetecilerin ülkede istedikleri gibi gezip incelemelerde bulunmalarına izin verilecekti.
Türkiye bu  “serbestiyet”in bedelini Çorum’da, Maraş’ta çok ağır biçimde ödedi. Tıpkı bugün Reyhanlı’da ödediği gibi.
Ve yine tıpkı bugün olduğu gibi, o gün de medyamız  “dünyanın en kuvvetli cumhuriyetinin bizim yanımızda yer aldığını öğrenmiş bulunmak”tan dolayı sevinç içindeydi!

Yazarın Diğer Yazıları