Risk var diyen çözüm de söyler
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “ciddi riskler hemen kapımızda bekliyor” ... dedi. IMF de G-20 ülkeleri ekonomik görünüm raporunda, Türkiye’nin 2010 cari açık beklentisini 85 milyar dolara yükseltti. Aynı zamanda 2011 büyüme oranı tahminini de yüzde 2.5’e düşürdü. İktidar ve özellikle ekonomi yönetimi şikayet edince,insan “Herhalde arkasından çaresini söyleyecek” diye düşünüyor. Başbakan Yardımcısı çare olarak “ihtiyatlı olmalıyız” diyor. AKP Genel Merkezinden, Genel Başkan Yardımcısı da, vatandaşa “fazla harcamayın” diyor. Başbakan da daha önce “her işveren bir işçi alırsa, işsizlik çözülür” demişti. Üretici ve tüketici, ekonomi yönetiminden inandırıcı çözümler bekliyor. Çözüm tartışılmayınca, Hükümet programına bakmak gerekiyor. Programın ekonomi bölümünde olumlu gelişmeler anlatılıyor ve “İhracatta bu olumlu performans yanında cari açık konusunu da dikkatle takip ediyoruz” deniliyor.
Programda 2002’de IMF’nin 23 milyar dolar borcunu 4.7 milyar dolara indirdik deniliyor. Yani Başbakan 2002’den bugüne kadar 8 yılda IMF’ye 18.3 milyar borç ödendiğini söylüyor ve fakat aynı 8 yılda Türkiye’nin dış borcunun bunun 160.802 milyar dolar arttığını söylemiyor... Başka bir ifade ile IMF’ye ödediğimiz borcun 9 katı kadar yeni dış borç almışız. Yine IMF’ye 18.3 milyar dolar borç ödemişiz, ancak 2002- 2011 Mayısı arasında yani 8 yıl 5 ayda bunun 14 katı kadar, 256.722 milyar dolar cari açık vermişiz. Cari açık da dış borçla, sıcak parayla veya varlık satışı ile finanse ediliyor. Ne yapacağı belli olmayan kısa vadeli sermaye (sıcak para) da, kısa vadeli borç demektir. Özet olarak, cin fikirle veya rakamlara takla attırmakla çözüm olmuyor. Türkiye neden bu kadar yüksek cari açık veriyor? Başta gelen nedeni, kurların hâlâ düşük kalmasıdır. Kur düşük olunca, kimse içerde aramalı ve hammadde üretmiyor. Aramalı ve hammadde daha ucuza geldiği için ithal ediyor. Türkiye enerji ithal ediyor... Enerji yatırımları zaman alır... Ancak pamuk, iplik ve deri ithalini nasıl izah edeceğiz?
Merkez Bankası sanayileşmiş ülkelerle yaptığımız dış ticarete göre, TL değerli, kur düşük diyor... Hükümet programında üstüne basa basa iki yerde “dalgalı kur rejimini sürdüreceğiz” deniliyor. Gerçekte, birkaç yıllık bir geçiş süreci içinde Türkiye’nin kontrollü kur rejimine geçmesi ve kur dengesini sağlaması gerekiyor. Öte yandan aramallarının yurt içi üretimini de artırmak gerekiyor... Aramallarının yurt içi üretim kapasitesini artırmanın en iyi yolu, rekabet edebilecek mal üretmektir. Bu da ancak kur politikası ve teşviklerle sağlanır. İçeride, aramalı ve hammadde üretimine ayırıcı teşvikler uygulamak gerekir. Bu teşvikler, iş olsun diye değil, gerçek yatırım maliyetinin bir kısmının devlet tarafından karşılanması yoluyla ancak gerçekleşir.
Hükümet programında, yapısal sorun olarak yalnızca enerji ithalatına dikkat çekiliyor... OysakiTürkiye’nin yapısal sorunları, başta tasarruf yetersizliği, reel sektörün yapısı, son dört yılda artan bürokrasi, yapısal işsizlik ve düşük verimlilik gibi sorunlardır.
Hükümet gördüklerini yapısal sorun gibi algılıyor... Asıl çözüm aysbergin görünmeyen yanında bulunan ve fakat etkileri zaman içinde ortaya çıkan bu yapısal sorunları bir plan ve program içinde çözmektir.