Rezil oluyoruz!

Daha doğrusu Türkiye’yi rezil ediyorlar. Her şey altüst. 12 Eylül öncesi, “Her şey altüst oldu” dediğimde rahmetli babam, “Belki altı üstünden iyidir” demişti. Maalesef altı üstünden iyi olmadı, Türkiye’nin. Üstelik altüst oluşlar devam etti, ediyor. Kurucu ve esas unsur Türklük alta geliyor, alt kimlikler üste çıkıyor. Atatürk alta geliyor, Öcalan üste çıkıyor. Allah ve Peygamber’li İslâm alta getiriliyor, iyi Hıristiyanların da cennetlik olduğu iddia edilen, Hıristiyanlık, Musevilik, İslâm harmanlaması yeni bir din üste çıkıyor. Dış politikada Türk hariciyesinin sözü alta iniyor, ABD’nin sözü üste çıkıyor. Market ve AVM raflarında Türk malları alta iniyor, yabancı mallar üste çıkıyor.
Uzatmaya gerek yok...Hemen her şeyde ve her yerde bir altüst oluş devam ediyor. Türkiye’yi uluslararası alanda küme düşüren bir görüntüde MİT-Polis çatışması, en tehlikeli altüst oluşlardan biri. Devletin bir eli diğer eli ile kavgalı. Ortalıkta dolaşan itham ve iddialar öyle yenilir yutulur cinsten değil. Binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk milletinin ülkesi on yıldır iktidarda bulunan ve “ustalık dönemi” yaşadığını iddia eden bir iktidar tarafından, “kurumlar arası bir savaş arenasına” çevrilmiş durumda.
Bunun bir tek sebebi var. O da, devletin icra organı olan hükümetin “yasama”, “yürütme, “yargı” ve bunların işleyişini gerçekleştiren MİT’ten Polis’e, Ordu’dan bürokrasiye kadar cümle devlet kurumlarını devlet hiyerarşisinden parti hiyerarşisine aktarma hevesi ve bir denetim unsuru olan dördüncü kuvvet “medya”yı tekel haline getirme hırsından kaynaklanıyor. Egemenliğin tecelli ettiği Mecliste çoğunluğu sağlamış durumdalar ve muhalefetin zaten kesik ve yetersiz olan sesini kısmak için de bir seferberlik ilan etmiş haldeler...
Şöyle gözlerinizi kapayıp hayal kurmaya çalışın bakalım. Böyle bir Türkiye gerçekleştirildiğinde nasıl bir ülkede yaşıyor olacağız?
Görünen o ki işte öyle bir Türkiye’den ciddi şekilde tedirgin olanlar hâlâ var ve ellerindeki imkânlarla direnmeye çalışıyorlar. Yine görünen o ki iktidar ve iktidarın başı Sayın Erdoğan da geri adım atmak niyetinde hiç değil... Yoksullukla, terörle ve Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen uluslararası unsurlarla mücadele etmesi gereken devlet kurumları birbirlerinin boğazına sarılmış durumda. Bir avuç serdengeçti dışında, basın da meleklerin cinsiyetini tartışıyor. Böyle bir hengâmede başına çuval geçirilmiş olan halk meleklerin cinsiyetini tartışanlara kulak vermek durumunda kalıyor. Dün meleklerin cinsiyetini tartışanların elinden İstanbul çıkmıştı, bugün aynı tartışmayı yapanların elinden hem İstanbul çıkacak, hem vatanlarının büyük bir bölümü elden avuçtan kayacak gibi. Velhasıl ilgi çekici ve çetin bir süreçten geçiyoruz.
Türkiye’nin dışarıdan görünümü içeriden görünümünden çok daha net. Dış basını takip edebilenler bizim ne kadar haklı olduğumuzu görüyor, görüyor amma dönüp bunu içeride söyleyebilenler çok az. Çünkü bu, cesaret istiyor, cesaretin ve hakikatin faturası ise ağır oluyor.


Bir not: MHP Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural aradı: “Men dakka duka”ya itiraz etti. Ben de Mecliste o gün yaşananları dikkatle gözden geçirdim. Tartışmalar çok sert; taraflar birbirlerine iyi diş gıcırdatmış. Ama gerçekten “Men dakka dukka” abartılı olmuş. İnsan yazarken geriliyor, bir de yaşarkenki ruh halini düşünmek lâzım. H.D.

Yazarın Diğer Yazıları