Rezaletin son perdesi
Dünyanın her ülkesinde büyükelçilik ve konsolosluk görevlilerine doğal olarak "ajan" gözü ile bakılır. Lakin söz konusu ABD olunca bu şüphe katlanarak "İstihbarat elemanı, CIA ajanı, provokatör, mikser" gibi onlarca yeni deyim eklenir. ABD'nin Türkiye'de görevlendirdiği personel sayısı için 13 bin deniyor. Bu rakama Suriye ve Irak için sık sık gelip giden, bölgede farklı alanlarda faaliyet gösterenler dahil değil. Yıllarını dışişlerine vermiş değerli bir dostumun "ABD'nin Türkiye'deki görevli sayısı, Türkiye'nin bütün dünyadaki personelinden çok daha fazla" sözleri vaziyeti özetlemişti.
Biz dilerseniz bütün bu ajanların Türkiye sorumlusunun son günlerdeki faaliyetlerine göz atalım. Son derece iyi Türkçe konuşan ABD'nin Büyükelçisi John Bass, ya da öncesinde görev yapanlar, Türkiye'de hukuksuzluğun had safhada olduğu Silivri yoluna hiç düşmemişti. Bakıyoruz da Can Dündar için Cumhuriyet gazetesini ziyaret ederek endişelerini dile getiriyorlar. Mesele elbette Can Dündar değil. Kaldı ki Can Dündar ile Erdem Gül'ün tutuklanmasına bu sütunlardan karşı çıktığım gibi Ankara'da meslekdaşlarımızla beraber protesto gösterisine katılarak desteğimi ilan ettim. Derdim; Bass'ın son dönemlerdeki mesajları ile ilgili.
Milliyet'ten Serpil Çevikcan ile büyükelçilik bahçesinde poz veren Bass; "Suriye'nin bütünlüğünden yana olduklarını" vurgulamış. Milliyet'in manşetten "Kantona karşıyız" başlıklı haberini okuyunca "düğün değil bayram değil eniştem beni niye öptü" özdeyişi geliyor akıllara. "Gelecekte dini, etnik veya ideoloji temelli otonom bölgelerle bölünmüş bir Suriye'yi desteklemiyoruz" diyen Bass, hali hazırda Esad'ın kontrolünde Alevi, IŞİD'li sapıkların sözde Sünni ve PYD adıyla PKK'nın bölmeye çalıştığı Kürt bölgesiyle fiiliyatta üçe, dörde bölünmüş Suriye'yi kimin bu hale getirdiğini bilmiyormuş gibi yapması ne kadar inandırıcı!
Türkiye'nin hoşuna gidecek cümleler kurarken "PYD ve YPG nin bu alanı kontrol amacıyla düzenlenecek operasyonların bir parçası olmaması gerektiği düşüncesindeyiz" derken, Suriye'deki savaşın sorumluluğunu inkar ederek topu Rusya'ya atışı da dikkat çekici. Öte yandan "Rusya, Suriye'deki operasyonlarının çoğunluğunu (yüzde 70-80) DAEŞ dışındaki gruplara yöneltiyor. Bu faydalı bir durum değil" derken neyi kast etmiş olabilir?
Bass, ayrıca Musul meselesine de değinerek: "Musul'un kurtarılması ve Irak'taki meşru makamların kontrolüne iade edilmesi, koalisyonun oldukça önemli bir önceliği ve hedefi olmayı sürdürüyor" derken de ister istemez aklımıza Türk askerinin tanklar eşliğinde Musul'daki kampa gidişi geliyor. Demek ki AKP hükümetinin açıkladığı "Musul'daki peşmerge ve Türkmenlerin eğitimi" yalan! Satır arasında "koalisyon" kelimesi gizli. Demek ki Türk askerinin Musul'a gidişini koalisyon istedi. Peki öyle ise koalisyon güçleri niye yok? Dahası Musul'da konsolosluk binasını koruyamayarak Başkonsolos dahil 50 civarında personeli aylarca esir tutulan Türkiye, koalisyon adına Musul'u alıp Barzani'ye teslim edecek öyle mi? Nitekim Irak merkezi (Bağdat) hükümetinin itirazına rağmen Barzani "Biz istedik. büyütülecek bir şey yok" diyerek bi koşu Türkiye'ye geldi. Turkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı binasında Kürdistan bayrağı ile karşılanarak diplomatik lisan ile tanındığını kanıtladı. İşin özeti, BOP un patronu Sam Amca'nın Türkiye'ye "Barzani'yi ortak olarak sen koruyacaksın" ödevi verdiği aleniyet kazanmış oldu.
Barzani'nin ziyaret ettiği yerlerden biri MİT diğeri bir dönem kozmik odasına girilen Özel Kuvvetler Karargahı. Demek ki Kuzey Irak'ta halk desteğini yitirerek gayri meşru duruma düşen Barzani'yi MİT ile Özel Kuvvetler koruyacak! İşte buna rezaletin son perdesi bile denmez!