Rektör atamaları ve insan doğası!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 21 üniversiteye yeni rektörleri atadı. Atamaların nitelik ve nicelik yönünden bir önceki YÖK Başkanı ve Cumhurbaşkanı tarafından yapılanlarla bire bir örtüşmesi dikkat çekiciydi. En yüksek oyu alan bazı adayların bir kısmı YÖK tarafından listeye alınmamış, birinci sırada öğretim üyelerinden oy alan adaylardan diğer bir kısmı da Cumhurbaşkanı tarafından atanmamıştır. Yani demokrasi (!) cephesinden yeni bir şey yok!
Daha önce de olduğu gibi yapılan rektör atamaları tamamen yasaya, yürürlükteki mevzuata ve teamüllere uygun gerçekleşmiştir. Bu konuda itiraz yoktur. İlginç olan önceki YÖK heyetinin ve Cumhurbaşkanı Sezer’in yaptığı atamaları eleştirenlerin bu kez konuyu sessizce geçiştirmeleriydi. Tam aksine önceki Cumhurbaşkanı Sezer’in yaptıklarını eleştirmeyenlerin de bu kez aynı şeyi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yapınca onu eleştirmeleridir.
Olayın bir başka yönü daha vardır. Onu da Taha Akyol yazmış, Cumhurbaşkanı Sezer “En çok oyu alan rektör adaylarının liste dışı bırakılması, YÖK’ün üniversitelerin demokratikleşmesinin önündeki engel olduğunu açıkça göstermektedir” diye yazmış. Sayın Sezer bu yazıyı 19 Temmuz 2000’de YÖK’e yazmış. Aynı tarihte de kendisi yaptığı rektör atamalarında en çok oyu alan adayları liste dışı bırakabilmiştir.
Sorun sistem sorunudur!
Aslında olup biten bunca subjektif değerlendirmeyi eleştirmek yerine böyle bir sistemde niçin bu kadar az hata (!) yapılıyor olduğunu sorgulamak gerekir. Bir ölümlüye demokratik bir ülkede ancak kral ya da Tanrı’da bulunabilecek yetkiyi yasalarla verirseniz olacağı budur. Kısacası sorun sistem sorunu olunca kişilerin değişmesi durumu iyileştirmek için yetmiyor. Bu, hiyerarşinin en tepesinde olanlar için de, en tabanında bulunanlar için de geçerli bir olgudur. Zira insan her yerde insandır, zirvelerde bulunmak insanı hata yapmaktan alıkoymak için yeterli değildir. İnsan zaaf ile maluldür.
Düşmanına âşık olmak!
Burada dikkat çekilmesi gereken başka bir husus daha vardır. O da insanların karşıt göründükleri birçok şeye gerçekte hayran olmalarıyla ilgilidir. Bu tür durumlara düşmanını sevmek ya da cellâdına âşık olmak da denmektedir.
İnsanların birçoğu haksızlığa, yolsuzluğa ve rüşvete ahlaki olmadığından değil, gerçekte kendi yapamadığından dolayı karşı çıkar görünmektedir. Yoksulken eleştirdiğini zenginken yapanlar ya da muhalefetteyken eleştirdiğini iktidardayken daha fazlasını yapanların psikolojisi böyle bir olgunun ürünüdür. İktidarın nimetlerinden yararlanamadığı için iktidara karşı olanların, ihale bağlayamadığı için ihale sistemini yerden yere vuranların bilinçaltları da bu tür güdüler tarafından yönetilmektedir.
İktidar bozmuyor
gerçekleri gösteriyor!
İktidar ya da muhalefette olmak; zengin ya da yoksul olmak; güçlü ya da güçsüz olmak, tepede ya da tabanda olmak insanın hem davranışlarını hem de karakterini etkiliyor. Şu hale bir bakınız! Bir insan bir zamanlar dünyadaki her türlü komplonun ya da fitnenin kaynağı olarak gördüğü “Bilderberg” toplantısına çağrıldığında arkasına dahi bakmadan balıklamasına atlıyor. Bir diğer insan bir süre önce muhalefetteyken “Batı Kulübü” olarak nitelediği Avrupa Birliği’nin, iktidara gelince en yaman savunucusu haline gelebiliyor. “Referansımız İslam’dır” diyen birileri de bir anda referansımız Brüksel diyebiliyor.
Partilere bir bakınız! Adam milletvekiliyken genel başkanını her türlü hatadan münezzeh görüyor, her söylediğine bir keramet atfediyor. Aynı adam listeye konulmayınca bu kez aynı genel başkana verip veriştiriyor. Bu durumun tam tersi olgulardan da bahsetmek mümkündür. Genel başkanlar da bu tür insanları kutsadıklarından sistem içinde karşılıklı birbirlerini idare edip gidiyorlar.
İnsanoğlu ilginç bir yaratıktır. Yönetirken başka, yönetilirken başka; kulübede otururken başka, villada otururken daha başka bir kişiliğe bürünebiliyor.
Son rektör atamaları insanın her yerde aynı insan olduğu gerçeğini bir kez daha bize hatırlatmıştır. Bize gelince biz insanın her yerde insan olduğunu söylediğimiz gibi yanlışın da her yerde yanlış olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Yanlışı kimin yaptığına hiç de aldırmadan. Çünkü o yüce peygamber, “Bunu kızım Fatma da yapsa hüküm değişmezdi” demişti...