Referandumda 'Evet' çıktığı gün Allah sonumuzu hayretsin dedim
Babası Beyazıt Camisi’ni bombalamayı planlamakla suçlanan Gülşah Özçoban ile “olay mahalli(!)”nde
konuştuk...
Gülşah, Konya İl Jandarma Alay Komutanı iken tutuklanan Kurmay Albay Hüseyin Özçoban’ın kızı.
Konya, Zonguldak, Ankara; kimi zaman o da gezmiş babasıyla ama çoğunlukla “babasız” büyümüş. Babası Şırnak’ta, o Kilis’te dedesinin yanında...
1994’te Tunceli’de oturdukları lojman bombalanmış. “Babamla fazla anım yok. Sabah öper işe giderdi, gece beklerdik; 11-12... Gelmezdi uyurduk. Bir generalin eşi söylemişti ‘Biz postalsız askerleriz’ diye, kesinlikle doğru” diyor.
Aydın Üniversitesi’nde “hukuk” okuyor Gülşah; 3. sınıfta. Bu süreç bir kaç yıl geç yaşanmış olsaydı, büyük ihtimalle o da babasının avukatı olarak başlayacaktı mesleğe.
Babamın suç
ortağı annem!
Gülşah’ın babası Hüseyin Özçoban Beyazıt Camisi’nin bombalanmasının da yer aldığı iddia edilen “Sakal” Planı’nı hazırlamakla suçlanıyor. Tesadüf Gülşah ile buluşacağımız gün Sultanahmet civarında olmam gerekince espri olsun diye Beyazıt Camisi’nin önünde buluşmayı teklif ettim.
“Bilmiyorum ki yerini”
dedi;
İçimdeki sanat tarihçisi harekete geçti;
“O zaman kesinlikle orada buluşalım sen de babanın bombalamayı planladığı yeri bir gör, öğren!”
Tabii bu işin esprisi...
Espri, ironi onlar için artık yaşadıklarıyla başa çıkmanın yollarından biri.
Balyoz iddianamesine göre, o dönemde binbaşı olan Özçoban’ın hazırladığı plan doğrultusunda, içine tahrip düzeneği yerleştirilen bir çanta, şadırvanda unutulmuş havası verilecek ve cuma namazından 10 dakika önce patlatılacak!
Özçoban’lar aslında ailecek dahil edilmişler olaya;
İddiaya göre patlatılacak malzemenin kuryeliğini de Gülşah’ın annesi yapacakmış.
“Bu olay olduğunda biz Konya’daydık. Halkının ne kadar muhafazakar olduğunu belki siz de bilirsiniz; orada kimse inanmadı babamın böyle bir şey yapabileceğine” diyor Gülşah.
Konyalıların “komik” bulması boşuna değil; çünkü hem babası hem de “suç ortağı” yapılmak istenen annesi beş vakit namazında insanlar. Gülşah bu konuda konuşmak istemiyor çok fazla;
“Öğrendiğiniz, bildiğiniz için söylüyorum, babam operasyonda bile orucunu bozmazmış. Annem beş vakit namaz kılan bir insan. Duruşmada adının geçtiği gün ruh gibi geldi annem eve. Onu da bulaştırmaya çalıştıklarından beri her şeyi bekliyorum ve hiçbir şeye şaşırmıyorum.”
Bu ülkede hukukçu
olmanın bir anlamı
kaldı mı bilmiyorum
Gülşah’ın annesinin taşıyıcılığını yapacağı iddia edilen cihaz, planın hazırlandığı iddia edilen 2003 yılından çok daha sonra üretilmiş. Bu tutarsızlık davada tespit edilen 1500’ün üzerindeki “maddi hata”dan sadece biri.
Durumun garabetine dikkat çekmek için babasının tutuklandığı günden bir kareyi hatırlatıyor:
“Merkez Komutanlığına gittim. Herkes birbirine sizinle mi yapacakmışız darbeyi diye takılıyor. Çünkü orada tanıştılar.”
Hüseyin Özçoban hakkında da “delil” olarak ortaya konan şey sadece bir Word belgesi.
Bir hukuk öğrencisi olarak hukuki gerekçe bulamadığı için, “demokrasiyi ve TSK’yı yargılamak” olarak değerlendiriyor Silivri’deki süreci;
“Bir Türk ordusundan korkuluyordu. Bir de genç nüfustan... TSK’yı tasfiye ettiler. Harp Okullarından yeni mezun subayların hepsi kaygılı. Biz referandumda bunu görmüştük. İki madde yargıyı tamamen ele geçiriyordu. O iki madde için hayır denmeli diye çok anlattık. Referandumda evet çıktığı an Allah sonumuzu hayretsin dedim. Bu ülkeye mi hukuk okuyorum diyorum bazen. Derste ‘Bunları niye bize ne anlatıyorsunuz, gelin bir de uygulamayı görün’der gibi gülüyorum. Komik geliyor...”
Öcalan ile
çıkmayı yediremez
Balyoz soruşturması ilk başladığında, “Bunlar Öcalan’ı çıkaracaklar, Meclis’e bile girecek” olmuş babasının yorumu. Hukuken bu işin içinden çıkmak mümkün olmadığından bir ‘Genel Af’ çıkarılacağına inanıyor Gülşah da;
“Süreç nasıl işler bilmiyorum ama babam yediremez bunu kendisine, kabul etmez diye düşünüyorum...”
İlk defa babamın
ağladığını duydum
Yargılama esnasında defalarca gitmiş ama karar günü Silivri’de değilmiş Gülşah.
“Neden” diyorum;
“Babam istemedi. Böyle bir kararı bekliyordu. Ailelerin bundan nasıl etkileneceğini tahmin ediyordu. Onu dinledik ve üzülmesin diye gitmedik.”
Babası en başından itibaren “en kötüsü”ne hazırlamış aileyi. “Ama yine de insanın içinde bir umut hep oluyor” diye anlatıyor karar günü yaşadıkları heyecanı.
Peki ya karardan sonra?
Babası aramış;
“Ben artık sana derslerine çalış, onu yapma, bunu yapma demeyeceğim. Sen artık evin reisisin dedi ve ağlamaya başladı. İlk defa ağladığını duydum. Ben de başladım tabii onunla birlikte...”
O bir anlık boşalmadan sonra ikisi de toplamışlar kendilerini. “Şimdi çok moralli” diyor babasını anlatırken;
“O bize siz iyi olun ben iyi olurum diyor. Biz de ona aynısını söylüyoruz. Beni güçlü görsün diye, akşam ağlayıp sabah makyaj yapıp gittiğimi biliyorum yanına. Bu oyun aslında. İçimizde yaşıyoruz. İstiyoruz ki babam hissetmesin. Onların aklı gerçekten bizde. Kendilerini düşünmüyorlar. Sağlıklı olsun yeter bizim için.”
Sağlık, sadece babası için değil kendileri için de en büyük dilekleri. Mustafa Dönmez’in evlat acısını hatırlatıyor:
“Bir gün biz de yaşar mıyız diye soruyor insan ister istemez. Bu duyguyla sırf babam için kendime dikkat ediyorum.”
Artık halk düşünsün...
Gülşah için ilk günler çok zor geçmiş;
“Üniversitedeki ilk yılımdı. Babam buraya maça gelmişti. Okuldan geldim, baktım çantasını hazırlıyor. İfadeye vermeye gidecek. ‘Gelmeyebilirim’ dedi. Tutuklama kararı çıktığında yol yön kavramımı kaybettim. Orduevinde kalıyordum, Merkez Komutanlığına babamı görmeye gittim. Annem burada değildi. Ben İstanbul’da yeniydim. Sudan çıkmış balık gibiydim. Yargılama boyunca annem bir kardeşim Melikşah’ın yanına gidiyor, bir benim yanıma geliyor, evimiz Zonguldak’ta. Zordu.”
Ailede olaydan en çok etkilenen kardeşi olmuş. “Konya gibi bir yerde, babası cami bombalanmakla suçlanan bir çocuk olduğunuzu düşünün. Melikşah çok sessiz sakin bir çocuktur. Annem korktu. Apar topar Kilis’e aldırdık kaydını...”
Babasının en zoruna giden ise “TSK’nın arkalarında durmaması”. Ekliyor;
“Bir de millete üzülüyor. ‘Biz bu adaletsizliğin bedelini ödüyoruz ama bundan sonra halk düşünsün’diyor. Yargıtay kararı onarsa örnek teşkil edeceği için artık herkesi etkileyecek çünkü bu
dava.”
Hz. Ömer adaletini
tecelli ettireyim yeter
“Rövanş” en sık telaffuz edilen sözcüklerinden biri Balyoz sürecinin. Gülşah’ın bu kavrama bir yığın itirazı ve eleştirisi var:
“12 Eylül 28 Şubat’ın rövanşı olarak görüyorlar. Biz çektik onlar da çeksin. O zaman size bunları çektirenlerden hesap sorun. Bu adamlar o zamanlar daha öğrenci. Kan davasına dönüştürdüler. Darbe yapanlardan sormuyorlar hesabını...”
Bir de “intikam” kavramına çok tepkili:
“Karardan sonra ‘o çocuklar ağlamasa bizimkiler ağlayacaktı’dediler. Annem bana Hz. Ömer adaletini tecelli ettirmezsen analık hakkımı helal etmem der hep. Vebal. Ben doğrunun yanındayım. Vicdanım doğrultusunda karar vereceğim. Karar günü ‘İleride bu mahkeme heyetinin yakınları karşıma gelirse beni duygularımdan arındır ki ben de onlar gibi olmayayım’ diye dua ettim Allah’a. İntikam gibi bir hedef koymadım kendime. Allah’a havale ettik...”
Babam cami
bombalayacak olsa
Taksim’de kendimi asarım
Babasını tarif ederken hiç düşünmeden “Benim babam vatanseverdir. Ailesinden önce vatanını milletini düşündü. Hala millet adına üzülüyor” diyor Gülşah.
Kendisini anlatırken ise “çok sorgulayan biri” olduğunu vurguluyor. Nitekim babasıyla ilgili iddiaları da sorgulamış. Hatta yetinmemiş babasına sormuş. Tebessümle gelmiş cevap:
“Sen beni tanıyorsun. Sen bu soruyu soruyorsan, demek ki iyi hazırlamışlar.”
Ekliyor;
“Ama sorgulamamı sevdi. Babamın yanlış bir şey yapacağına inanmıyorum. İnsan babasına kötü diyemez. Ama kefil oluyorum. Babam gerçekten cami bombalayacak olsa Taksim’de kendimi asarım, bu kadar güveniyorum ona. Gelip davayı izleyenler düşüncelerini değiştirdi. Keşke daha çok insan görebilseydi. Yine de geç değil, iddianameyi okuyabilirler..”