Referandum sonucunu okuma kılavuzu!
Bugün biraz tembellik edeceğiz.
Ama emin olun “çok doğru” şeyler söyleyeceğiz.
6 Aralık 1921 tarihili “Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi”nde Vahdettin’in Türkiye’yi terk etmesi “hikâyeci” tarafından şöyle nakledilir:
Bir padişah bir gün adamlarını denemek için bir uçuruma götürmüş ve atlamalarını istemiş.
Padişahı seven birkaç kişi uçurumdan atlamış. Padişah İncili Çavuş’a “Sen de Padişahını seversen atla!” demiş. İncili Çavuş önce vasiyetini yazmış ve sonra uçuruma doğru koşmaya başlamış, koşmuş, koşmuş fakat tam uçurumun kenarında durmuş. Padişah, “Hani severdin, atlasan ya!” demiş. İncili Çavuş da, “Severim, severim de, buraya kadar severim!” cevabını verivermiş.
Bu hikâyede olduğu gibi Vahdettin de Türk milletine uçurumu göstererek bağırdı:
“- Atla!”
Millet uçurumun kenarında cevap verdi:
“- Hayır, ben padişahı buraya kadar severim!”
Vahdettin bu sefer İslâm âlemine bağırdı:
“- Atla!”
İslâm âlemi aynı cevabı verdi:
“- Hayır, ben Halifeyi buraya kadar severim!”
Günümüzün kendini padişah zannedeni de milleti uçurumun kenarına götürmüş, Büyük Orta Doğu Projesi ile, kendinde
Halife yetkisi gören kimi ulema da fetvalar yayımlayarak Ümmet-i Muhammed’e,
“Atla!” dediler, diyorlar..
Bu emirler karşısında:
“- Buraya kadar!”
diyenler de var.
“- Baş üstüne!”
deyip, kendini boşluğa bırakanlar da..
* * *
Kendini boşluğa bırakanlar “Uçuyoruz!” zannedebilirler.
Fıkra bu ya, Dursun “Onuncu kattan atlarsam ne olur” diye sorunca arkadaşı Temel “Bir şey olmaz!” cevabını vermiş.
Bu cevap üzerine Dursun apartmanın onuncu katından kendini boşluğa
bırakıvermiş.
Sekizinci katta sevinçle bağırmış:
“- Ula Temel haklıymışsın, bir şey
olmadı!”
Altıncı katta yine bir sevinç çığlığı atmış:
“- Haklıymışsın Temel, bir şey olmadı!”
En son üçüncü katta da seslenmiş:
“- Yaşasın, Temel hâlâ bir şey olmadı!”
Birinci kata vardığında Dursun’un, “Burada da bişey ol..” diye başladığı son cümleyi beton zeminden gelen “Küttttt!” sesi noktalamış..
Temel, arkadaşı Dursun’un akıbetine çok üzülmüş amma kendiyle de gurur duymayı sürdürmüş:
“- Dokuzunu bildik, birinde yanıldık!”
Biz, BOP icraatları karşısında İncili Çavuş gibi, “Buraya kadar” diyen ve “Onuncu kattan atlarsam ne olur” diye soran dostlara işin başında, “Çakılır ölürsün!” dediğimiz için “Felâket tellallığı” ile suçlananlardanız.
Haksız da sayılmazlar hani.
Görünürde dokuz yanılgımız var.
İsabet oranımız ise..
Yalnızca bir tanecik!
Sen gördüğünü değil, göremediğini söyle!
Sahilde kurdukları tatil çadırında gecenin bir yarısı eşini uyandırıp sorar:
“- Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle.”
Eşi cevap verir:
“- Bir sürü yıldız görüyorum!”
O tekrar sorar:
“- Peki, bu sana neyi gösteriyor?”
Eşi başlar gördüklerini saymaya:
“- Teolojik olarak Allah’ın kudretini
ve kendi önemsizliğimizi; Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Başka soracağın var mı?
Cevap ilginçtir:
“- Yahu görmüyor musun, çadırımızı çalmışlar?
Sonuçlar hakkında yaldızlı ve yıldızlı felsefe yapanlara biz “Çadır nerede, sen onu söyle” diyoruz; ötekilerle farkımız bu.
Her neyse...
Her “olmuşta” mutlak “hayır” vardır!