Rakı değil acı geçer içinden
“Şeyini şey ettiğimin şeyi...” ile fikirle zikir arasındaki illiyet bağının teşhiri noktasında nirvanaya ulaştığından olmalı; “Atatürk’ün sevdiği şarkılar”dan Vardar Ovası’na “içinde rakı geçtiği” bahanesiyle burun kıvırması, hadi adlı adınca söyleyelim sansür uygulaması -en azından benim yakın çevremde- kimseyi şaşırtmadı.
Hatta;
Bahse konu zatın, Cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı/sistemli siyasal dönüşüm projesini “bağırsak temizliği” ile özdeşleştirdiğini hatırlayınca, sevinebilirsiniz bile.
Hemen tepki göstermeyin.
Bu kafa değil mi ki, “Cumhuriyet”i, son nefesini “Eşhedu en lâ ilâhe illallah...” diyerek veren binlerce şehit yatağı bir vatan bırakan “Kurtuluş Savaşı”nı dahi “meze”leştirmekten çekinmedi;
Kutsallarınızı itibarsızlaştırmaya dönük hiçbir söz şaşırtmasın artık sizi.
***
Asıl sorun rakı değil anladığınız gibi;
Eğitim kurumları ile içki satışı arasına 100 metrelik yasal barikat kurduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı anaokullarında 5 yaşındaki çocukları -ruh ve beden gelişimlerine/eğitimlerine nasıl bir yarar sağlayacaksa- “ne zaman zarhoş oldum da galdıramıyoooom golları” diye göbek attıran bir kafanın samimiyetle böyle bir hassasiyet taşıdığına kim inanır ki?
Rakı bahane, değerlerimizi değerleri olarak benimsemiyor olmaları bütün mesele...
***
Lafının tamamı hatırımdan çıkmış, Google Amca da yardımını esirgedi ama “ağlayan adam”ın amiri durumundaki “her fırsatta böğüren adam”da bir vakit Çırpınırdı Karadeniz üzerinden benzer bir polemiğin fitilini ateşlemişti. Güya milliyetçi/ülkücülere vuracak; “siz ancak öyle çırpınıp durursunuz işte” benzeri bir çam devirmişti.
Ne çamı; Türk boylarının, beyliklerinin, devletlerinin dal budak saldığı binlerce yıllık çınardı devirdiği!
Çırpınırdı Karadeniz’in, işgal, zulüm ve esaret altındaki Azerbaycan Türkleri’nin, efsanevi şair Ahmet Cevat’ın mısralarında dile gelen çığlığı olduğundan bihaber -yahut daha fenası böyle olduğunu bildiği halde zerre umursamadan- milyonlarca Türk’ün yarasını kanırtmaktan çekinmemişti.
***
Gelelim Kumkapı Meyhanesi gibi tarif ettikleri Vardar Ovası’na;
CHP’li Muharren İnce tepkisini göbek atarak göstermiş ama aslında bu türkü de Makedonya’dan Anadolu’ya uzanan bir başka hasretin ifadesi; gözyaşıyla yakıldığı belli.
Bayram boyunca çok yazıldı, çok söylendi hikayesi:
Rumeli Fethi sırasında, Üsküp kuşatmasında Osmanlı’ya sığınan Makedonyalı bir genç kıza mal edilir Vardar Ovası; bu arada Vardar Üsküp’ü ikiye ayıran nehrin de adı, Makedonya’dan Yunanistan’a kavuşan o nehre kim bilir kaç genç kızın gözyaşı karıştı...
Derler ki işte o genç kız, kuşatma sırasında çadırını Vardar’a kuran Çandarlı Ali Bey’in oğlu Halil Paşa’nın himayesine girmiş. Kendisini koruyan, kollayan pek de seven Halil Paşa ile birlikte Osmanlı yurduna gelmiş ama memleket özlemi hiç bitmemiş.
“Ben bu yerlerde duramam” diyen genç kız o günün şartlarında efkarını dağıtsın diye rakı parası kazanamadığına hayıflanacak değil ya;
“Kazanamadım sıla parası” diye dökmüş çaresizliğini
türküde...
***
“Kapı gıcırtısında oynayan insanlar” algısından mı bilinmez Rumeli menşeli her ritmik türküde bir “hobaaaa-eller havaya-yandaaan” pozisyonu alınıyor ama ne Vardar Ovası, ne o yürek parçalayıcı sözlere kulak kabartmadan, genç kızın ne dediğini duymadan diskotek marşı haline getirilen Yüksek Yüksek Tepeler; kalça sallayıp gerdan kırılacak türküler de değildir;
Rakı değil acı geçer çoğunun içinden.
Ki hoş rakı geçse ne olacak yani; TRT’nin yıllardır Türkmen ezgilerinde “Şah”, “Hızır Paşa” yokmuş gibi davranması komedisini mi tekrarlayacaklar yani;
Bu facebook’u, twitter’ı yasaklamak gibi bir şey de değil ki, bilgisayarın, modemin değil bir milletin hafızasında taşınıyor şifresi;
Nesilden nesile, dilden dile, kulaktan kulağa...
Söylenmesin diye dilleri koparacak, işitilmesin diye kulak zarını patlatacak değiller ya!
Gerçi bunca Hitlervari yöntemi kullanan...
Tühhh, akıllarına karpuz kabuğu düşürmese miydik acaba!
***
Velhasıl kelam;
Kendi adıma, genlerine Rumeli kültürü sirayet etmiş biri olarak, ben Vardar Ovası’nda rakı avına çıkan kafayı değil Vardar Ovası’ndan gelip de -gaf mı dersiniz artık, pervasızlık mı, patavatsızlık mı, bilinçaltının dışa taşımı mı her neyse- Rumeli Türkü’ne hakaret saydığım tavır karşısında kıkırdayabilen “mübadil” çocuklarını ayıplıyor, kınıyorum.
“Vatan kaybetmenin” ne demek olduğunu gördü, yaşadı sizin dedeleriniz-nineleriniz; bir gözleri arkada evlerinde, tarlalarında, hayvanlarında, ekinlerinde kaldı. Çocukluklarını, gençliklerini, aşklarını bıraktılar arkalarında; emeklerini... Camileri alındı, çalındı, yakıldı, yıkıldı, ezansız kaldılar;
Yel değirmenlerine karşı Muaviyecilik oynayanlara, uzaktan hoş gelebilir davulun sesi...
Peki ya siz?
Ne çabuk ve ne uğruna unuttunuz geçmişinizi?