"Rahşan Affı"ndan sonra bu affın adı ne olsun?..
Daha anlatmaya başlamadan önce, tartışmanın önünü kesmek için müdahale etmiş Adalet Bakanı Sadullah Ergin. Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan “yeni şartla tahliye” yasa tasarısına “af” değil demiş.
Ergin ne derse desin, “af” mı, değil mi?..
Tartışılacak tabiî ki.
Sadullah Ergin’in daha işin başında paniklemesi aklıma “Rahşan Affı”nı getirdi.
Her zaman olduğu gibi kısa bir bilgi tazelemesi yapalım:
“9 Aralık 2000’de ölüm orucu eylemlerini sona erdirmek için başlatılan ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ndan 3 gün sonra (22 Aralık) 4616 sayılı ‘Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası’ çıkarılmıştı. Cezaevlerinde yer kalmadığı için çıkarılan af yasasının ardından 70 bin kişilik kapasitesi dolan cezaevlerinin nüfusu 40 bine kadar düşmüştü. Ancak, 3 yılda mahkûm sayısı 20 bin artarak yeniden 64 bine çıktı.
4616 sayılı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen suçları kapsıyordu. Yasa çıktıktan sonra ilk planda cezaevlerindeki 23 bini aşkın tutuklu ve hükümlü aftan yararlanarak tahliye oldu. Daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararlarıyla yasanın kapsamının genişlemesi sonucu cezaevinden tahliye olanların sayısı 45 bini buldu. Ancak affın sonuçları bununla sınırlı kalmadı. Suç tarihi 23 Nisan 1999’dan önce olmasına karşılık sonradan açılan ve yargılaması uzun süren davalarda affın etkisi devam etti.”
Sadullah Ergin “özel” çağırdığı muhabirlere, hazırladığı yasa tasarısını “denetimli serbestlik yasasının değiştirilmesi” olarak anlattı.
Tasarıda, tahliye için son 6 ayını kesintisiz olarak açık cezaevinde geçiren, iyi hali olan, şartlı tahliye tarihine 1 yıl veya daha az bir süre kalan hükümlülerin tahliye olması öngörülüyor. Tasarıya konulan geçici maddede ise, açık cezaevine gitme hakkını kazanmış olmasına rağmen kapasite yetersizliği, sağlık durumu ve talep yokluğu gibi nedenlerle açık cezaevine gitmemiş olan diğer hükümlülerin de bir defaya mahsus olmak üzere düzenlemeden faydalanmalarını düzenliyor.
Bakan Ergin, düzenlemeyle, 9 bini açık cezaevine geçme hakkı bulunmasına rağmen kapalı cezaevlerinde bulunan, 6 bini de açık cezaevinde olmak üzere 15 bin civarında hükümlünün bu sayede serbest kalacağını aktardı. Cezaevlerinde kapasitenin 119 bin, tutuklu ve hükümlü sayısının 129 bin 900 olduğunu söyleyen Ergin, böylece, 93 bin hükümlüden 15 bininin cezaevinden çıkartılacağını ifade etti. Yani her 6 hükümlüden 1’i tasarının yasalaşmasıyla tahliye olacak.
“Rahşan Affı”ndan sonra olup bitenleri hatırlayın!
Aftan yararlanıp sokağa salıverilen tecavüzcüler, seri katiller tekrar işbaşı yapmıştı. Google sorun. Bakın neler göreceksiniz.
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e sorduk, Sadullah Ergin’in anlattıklarını. Türk, tasarlananın kendi dönemlerinde yapılanla benzer nitelikte olduğuna dikkat çekti. Hikmet Sami Türk’ün YENİÇAĞ’a yaptığı değerlendirmeye dikkat:
“Bunlar af değildir. Bunlar bir çeşit şartlı salıvermedir. Bir yıl önceden salıverilir, eğer bu arada yeni bir suç işlerse hem yeni suçun cezasını çekecek, hem de yararlandığı bir yıl önceden tahliye edilme hakkını kaybedecek. O nedenle geçmişteki de bizim 4616 sayılı kanunla şartla salıvermeydi. En başta af olarak düşünüldü ama o zamanki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel geri göndermişti. Af üzerinde mutabakat sağlanamadı bu kez şartlı salıverme üzerinde, yani yeniden suç işlememek kaydı ile cezalarında belli bir indirim yapıldı. Bu uygulama da buna benzer bir şey. Benim gördüğüm temelde bu. Cezaevlerinin aşırı doluluğundan kaynaklanır. Tabii böyle bir durumda ceza infazı da anlamını kaybediyor. Yani hükümlüler üst üste ve çok çeşitli kötülükler de olabilir cezaevlerinde. Pozantı cezaevindeki skandalları duyuyoruz. O nedenle cezaevlerine rahat nefes aldırmak düşüncesi var. Ama temeldeki neden, aslında Türkiye’de yargılamaların uzun sürmesi, tek derece mahkemesi kararı ve istinaf mahkemeleri hâlâ kurulmadı ve Yargıtay aşaması. Bu karar kesinleşinceye kadar geçen süre çok uzun sürüyor.”
Hikmet Sami Türk, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e çok önemli bir uyarıda da bulundu:
“Bunlardan mesela daha önce böyle bir şeyden yararlanmış olanlar olabilir, istisnalar vardır ama bu istisnaları da dikkatle koymak gerekir yani yeni bir iptal gerekçesi yaratmaması gerekir.”
“Temel de aynı” diyor eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk.
Her ne kadar “af değil” dense de tüm geçmiş uygulamalar ve sonuçları ortada...
Anayasa Mahkemesi’nin kararı da
ortada...
Her affın ardından yaşanan toplumsal acı ve travmalar da ortada...
AKP’nin her sürdüğü kanun önerisinde olduğu gibi bunda da Alaeddin’in sihirli lambasından neler çıkacağını göreceğiz. Daha bunun komisyon ve Meclis genel kurul aşamaları olacak.
Yazımın başında, Adalet Bakanlığı’na çağrılan “özel” muhabirlere değinmiştim. Bunu biraz daha açayım. Her gazetecinin özel haber alma kutsallığı kadar, kaynakların da verme hakkı tabiî ki kendi inisiyatifidir. Bu sorgulanamaz. Ama bir bilgilendirme veya haber verme toplantısına birden fazla gazeteci çağrılırsa bu iş bizim meslek deyimi ile “rutin” olur. O zaman “eşitlik” ilkesine uymak şart hale gelir. AKP iktidarının taraftar medya hassasiyeti (!) malum. Buna da zaten bir şey demiyoruz.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, daha önce de toplumu ilgilendiren çok hayati konularda buna benzer uygulamalara imza atmıştı. O zamanlar da sormuştuk yine sorduk basın müşaviri değerli meslektaşımız Tacettin Ural’a. O da her zamanki klasik cevabını verdi;
“Sayın Bakanın gazetecilerle konuşma konusunda çok özel tercihleri var. Bazen benim de haberim olmuyor”.
Ben bu cevaptan hiçbir şey anlayamadım. Anlayan bana da izah etsin lütfen!..