Pusudaki yılanların öcü(!)

Bazen gömülü olduğu yerden kalkıp tıslıyor, bazen şöyle bir boy gösteriyor, bazen de Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetiyor! Şehit Kubilay iyi ki bugünleri görmedi; Derviş Mehmet’in torunu iktidarda, milletten intikam alıyor

Başlarında sarık, sırtlarında cüppe vardı. Atatürk dönemi idi. Devrimler yapılıyordu. Bu altı kişi “Biz şeriat ordusuyuz” diyerek meydandaki Müftü Camii’ne girdiler. Elebaşıları olan Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini “Mehdi” olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söyledi. Arkalarında 70 bin kişilik bir Halife ordusu olduğunu söyleyip öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini tebliğ etti.

* * *

Olaylar ilçedeki askeri birliğe duyuruldu. Alay komutanı, Yedeksubay Mustafa Fehmi Kubilay’ı bir manga askerle birlikte oraya gönderdi. Silahlarında mermi yoktu. Süngü takıp olay yerine gittiler.
Kubilay askerlerini meydan girişinde bıraktı ve yobazlara “Teslim olun” çağrısı yaptı. İşte o anda yobazlardan biri silahını çekip ateş etti ve asteğmen Kubilay yaralanıp yere düştü.
Ayağa kalkıp cami avlusuna doğru kaçtı ama gücü tükenmişti. Orada tekrar yere düştü. Çevredeki kalabalık ise paniğe kapılmıştı, kaçıyordu
Derviş Mehmet ve yobaz güruhu işte o anda Kubilay’ın başına çöktüler. Mehmet çantasını açıp testereli bağ bıçağını çıkardı...Ve yaralı yedeksubay Kubilay’ın başını oracıkta kıtır kıtır kesip gövdeden ayırdı.
Kin ve nefret, vatan düşmanlığı gözlerini öylesine bürümüştü ki, kesik baştan akan kanı içtiler.

* * *


O sırada Türkiye’de “DEVLET” vardı. İrtica henüz iktidar olmamıştı ve bir gün olacağını da hiç kimse aklına bile getirmezdi! Menemen’de derhal sıkıyönetim ilan edildi. General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Harp Divanı kuruldu. Olaya doğrudan ve dolaylı katılanlarla birlikte destek verenler de yargılandı. 28 yobaz ve destekçileri, 3 şubat 1931 gecesi Menemen’de Kubilay’ın başını kestikleri yerde asılarak idam edildi. Adalet yeerini bulmuştu.
Atatürk, Menemen olayına çok kızdı. Daha sekiz yıl önce Yunan çizmeleri altında inleyen bir ilçede yobazların yaptığı ve halktan bazılarının bu sürüye destek vermesi, Atatürk’ü çileden çıkarmıştı.
Olayın ardından Menemen’de devrim şehitleri yedeksubay asteğmen Kubilay, bekçi Hasan ve Şevki adına görkemli bir anıt dikildi. Üzerinde şöyle yazar: “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.”
Bugün, Menemen’de gerçekleşen irtica olayının 80. yıldönümü.
İrtica yılanının başı, aradan geçen 80 yıla karşın henüz ezilemedi.
Yılan pusuda bekliyor. Başını bazen gömülü olduğu yerden kaldırıp tıslıyor, bazen şöyle bir boy gösteriyor, bazen de Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetiyor!
Ancaaak, günümüzde devletimiz ve milletimiz açısından irtica tehdidi artık kalmadı! AKP hükümeti bundan bir süre önce aldığı kararla, irticayı Türkiye için bir tehdit olmaktan çıkardı. Gözümüz aydın, artık kapımızda böyle bir tehlike yok!
İzmir ve Ege’nin Atatürkçü, laik ve yurtsever insanları bugün Menemen’de devrim şehitlerini bir kez daha anacak, onların önünde saygı duruşunda bulunacak, “Hükümet kararıyla yok sayılan (!)” irticayı bir kez daha anımsayacak.
Ben çok merak ediyorum, Bay Abdullah Gül, Tayyip vesaire, acaba bugün bir mesaj yayınlayıp Kubilay olayını kınamayı düşünürler mi! Düşünürler, düşünürler!
Bir şeyi daha merak ediyorum. Acaba Menemen’de idam edilen Derviş Mehmet, bugün hükümette yer alan birinin dedesi miydi!
Devrim şehidlerimiz yedeksubay Kubilay, bekçi Hasan ve Şevki’ye Allah rahmet eylesin. İyiki bu günleri görmediler.
* Emin Çölaşan / Sözcü

+++

“Keşke” diyor Aslı Aydıntaşbaş; “Ankara’daki CHP kurultayından sonra üşenmeyip Pazar günü Diyarbakır’a gitseymişim.”
“PKK çizgisindeki Kürt hareketinin, taleplerini silahlardan, illegaliteden uzaklaştırıp, meşru siyasi bir zeminde masaya yatırmasını, hatta onun da ötesinde tartışmaya açması”nı kaçırdığına çok üzülmüş...
Neden bu kadar üzüldüğünü anlamadım... Bütün bunlar Barkey’in, kendisinin de aralarında olduğu ve sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen gazetecinin katılımıyla gerçekleştirdiği “açılım” toplantısında belirlenen yol haritasının gereği değil mi zaten...


+++

Gürsel Tekin’in CHP’si bizimkine hiç benzemiyor
CHP özellikle Gürsel Tekin’in Genel Başkan Yardımcısı olmasından sonra ciddi bir “kimlik değişikliği” yaşıyor... Önce tarikatlara yeşil ışık yakıldı. Sonra Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin “laiklik karşıtı” olmadığını, Türkiye’de bir “irtica tehlikesi” bulunmadığını söyledi. Ardından ayağı yere bastırılamayan bir “genel af” söylemine ihtiyaç duyuldu. Ve en son olarak da Kurultay’da Parti Meclisi’ne; tarikatlara, PKK’ya ve Soros’un vakıflarına yakınlıklarıyla bilinen isimler alındı. Bunlardan biri de 2002 seçimlerinde AKP’den “aday adayı” olmaya çalışan ve hayatında CHP’ye bir kez oy bile vermemiş olan ilahiyatçı Dr. Muhammet Çakmak’tı... Çakmak iki gün önce bir gazeteye bir açıklama yaparak, bir tarikat şeyhinin torunu olduğunu belirtti... Sonra da Gülen’den, “Saygıyla izlediğim bilge bir adam” diye söz etti...
Tanrıkulu Barzani yanlısı
CHP’de bu partinin gerçek tabanını rahatsız eden bir “kabuk değişimi” yaşanıyor. Üstelik Parti Meclisi’ni oluşturan isimlerden anlaşılıyor ki; henüz bu değişimin başındayız! Örneğin; eski Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin
Tanrıkulu, tüm gerçek CHP’liler için adeta bir “kara kutu...” Çünkü bu beyefendi; meşhur, “Habur’da törenle karşılanan 30
terörist”ten, üçünün avukatı... Son dönemde PKK’nın bazı politikalarına karşı çıkmasının nedeni ise, CHP’nin politikalarını savunmaya başlamasından değil, Barzani yanlısı
olmasından kaynaklanıyor! Parti Meclisi’nin “Sorosçu” yeni üyelerini ise “şimdilik”
yazmıyorum... Ama gösterdikleri performansı (!) yakından izleyeceğimden en küçük bir kuşkuları olmasın!
* Mustafa Mutlu

+++

ABD, BM Yerli Halkları Hakları Deklarasyonunu kabul ederek kendisini “yerli”lere yani Kızılderililere affettirmeye çalışıyormuş... Ama hangi Kızılderi’ler?! Amerika’nın sahibiyken bugün nüfusun sadece “soykırımdan kurtulan” ve “müze objesi”, “dekor” muamelesi gören yüzde bir buçuğu mu!

+++

Ne marifetleri varmış meğer
Kendi köşesinden başka yazarları ihbar ettiğini, gammazladığını, hedef gösterdiğini biliyorduk...
Hatta odasında ’Bu isimler gözaltına alınacak’ diye önceden tahminlerde bulunduğunun da farkındaydık... Daha da ileri gidip bazı insanların gözaltına alınma zamanlamalarının kendi köşesindeki ihbarlarla çakıştığını da görmüştük.
’Beni atın, ben sizin işlerinizi hallederim’ diye patronlara mesaj göndermesine bile şaşırmıyorduk. Ama hakikaten kendi gazetesinden bir yazarın kellesi için uğraşacağını tahmin dahi etmezdim; hele bir ABD Büyükelçisi’ni memnun etmek adına... Hani bu arkadaşlar aynı mahallenin adamlarıydı? İslam’da dayanışma, kardeşlik her şeyden önce gelirdi?
Peki normal şartlarda bir insan bu yüz kızartıcı ayıbı ortaya çıkınca ne yapar? Utanır, bozulur, özür diler, gönül alır, günah çıkartır...
Hayır! Bizimki üste çıkıyor...
Gazeteyi kendince tehdit ediyor, yazılarını kesiyor, tavır almaya çalışıyor. (...) E ne yapacak peki? Ne yapsın işte... Biraz daha etrafı soluyacak, yüz bulamayınca hiçbir şey yokmuş gibi devam edecek bildiği yolda.
* Oray Eğin / Akşam

+++

Arızalı demokrat
Bazı fırsatlar da olmasa ülkemizde demokrasi olduğunu hiç mi hiç anlamayacağız... O fırsat TSK açıklama yaptığı zaman ortaya çıkıyor...
Kimi meslektaşlar kaleme kağıda sarılıp yüksek bilgilerini konuşturuyor: “Demokrasilerde asker konuşmaz...” Doğru, demokrasilerde genellikle siviller konuşur. Siyasi partiler, medya ve sivil toplum kuruluşları demokrasiyi yeterince savundukları için askerin konuşmasına gerek kalmaz. Bizim ülkede o şartlar var mı? Sen aydın olarak demokrasiyi savunuyor musun? İktidarı sorgulama özgürlüğün var mı? Demokrasi sadece asker konuşunca mı bozuluyor?
* Melih Aşık / Milliyet

+++

MİNİ YORUM
‘Çirkin saldırı’
Yer yerinden oynuyor... Milli sporcularımız “üzerimize mermer fırlattılar” diye veryansın ediyor... Elleri coplu, maskeli -ve belli ki nefret dolu- grupların lincinden zor kurtulmuşlar. En abartısız durum tespiti ile şu anda yaşıyor olmaları mucize... TRT haberi “Çirkin saldırı” diye veriyor; güzel değil yani! Gazetede akşam haberlerini izlerken şoka girdik hepimiz... Saldırganlar Türk olsaydı; Güney Kıbrıs’ta “kamu hizmeti” iddiasındaki kanallar böyle mi verirdi bu haberi!

Yazarın Diğer Yazıları