Psikolojik operasyon gazetesi

Ertuğrul Özkök’ten sonra AKP iktidarına yakınlığıyla bilinen Enis Berberoğlu’na teslim edilen Hürriyet, o gün bugündür iktidarın “ikna odası” havasında yayın yapıyor.

Her daim Hürriyet’i “devletin operasyon gazetesi” olmakla suçlayanlar, hiç üşenmeden arşiv didikleyip “işte o manşet” diye “kanıt” toplayanlar, “devlet” denen mekanizma neredeyse bütün kurumlarıyla AKP’nin etkisine girdiğinden bu yana sus puslar...
Halbuki, Hürriyet yıllardan bu yana savunageldikleri şeyi, yani -hadi “devlet” demeyelim de- “hükümet” adına operasyonun kralını, hem de gözümüzü çıkarırcasına aleni yürütüyor bu ara!
Aydınlık gazetesinin 17-21 Kasım 2011 tarihleri arasındaki 5 günlük Hürriyet manşetlerinden yaptığı derlemenin üzerine yoruma bile gerek yok aslında; 5 günün 4 günü “Suriye” manşeti ile çıkmış gazete. Serinin ilk manşeti hayli dikkat çekici:
“Esad’ın altı haftası kaldı”
Sonraki manşetler de, neredeyse Türkiye’nin sınır komşusuna “askeri müdahale” de bulunması için “davetiye” niteliğinde!
Önceki “Suriye’de zulüm”, “Suriye’de katliam”, “Suriye’de baskı” haberleriyle birleştirince de, kim itiraz edebilir bizim gibi bir “ileri demokrasi” ülkesinin komşunu “demokratikleştirme” girişimine!
( İmar yönetiminde de algı yönetimi kadar gelişmiş olsaydı Türkiye, böyle sağlam bir “zemin” üzerinde yükselen tek yapı yıkılır mıydı depremde! )
Bu işler Hürriyet’in manşet atmasıyla olur mu diye kestirip atmadan önce şunu bir düşünün:
Etkisiz bir silah olsaydı “medya” , ABD Irak işgali sırasında tam 750 milyon doları sırf savaşın silahsız yürütülen bu cephesine ayırır mıydı?
Belirleyici, yönlendirici, hedef gösterici niteliği kadar, Suriye örneğindeki gibi “meşruiyet gereci” olarak kullanılması da önemli medyanın psikolojik operasyonlarda.
Bir de “tahrik gücü yüksek bomba yöntemi” var tabii!
Mesela Hürriyet’in dünkü “İki bayrak korkuttu” manşeti.
Birinci sayfanın göbeğinde nal kadar spot:
“İran’da bir futbol maçında Türk ve Azerbaycan bayraklı tişörtler giyip, Azeri bayrakları taşıyan Azeri kökenli taraftarlar bölücülükle suçlandı!”
Sevsinler böyle duyarlılığı! Bursa Atatürk Stadı önünde “Ermenistan’a açılmak” uğruna çöpe atılan da Azerbaycan bayrağıydı ama o gün nedense sizden “çıt” çıkmamıştı!
Sormak lazım; ne oldu da bir anda Hürriyet’in “milliyetçilik” damarları kabardı?
Geleneksel Fransız İhtilali sendromu olarak da özetleyebileceğimiz bu tavra kısaca şöyle diyoruz aramızda:
Kışkırtmanın daniskası!
Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik olarak uygulanan, şu ara Orta Doğu’da ağırlıklı olarak “mezhep” üzerinden kotarılmaya çalışılan “böl-parçala-yönet” politikasını İran’a uyarlıyor Hürriyet!
Erdoğan’ın “Beşar, Beşar” diye seslenerek tehdit ettiği Suriye’den sonra, Türkiye’nin ABD’nin füze kalkanına ev sahipliğine başladığı gün itibariyle AKP Hükümeti ile iplerini koparan İran!
Sanırsın Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu değil de Ahmet Davutoğlu!



BASINDAN SEÇMELER

MUHTEŞEM DÖNÜŞÜM


Böyle bir “yargı”dan geçirilecek odatv davası sanıkları ve yargılanan bütün gazetecilere “kolaylıklar” dileğiyle...

12 Eylül’deki referandumla HSYK’nın yapısı iktidar lehine değiştirildi. Dönemin Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker bu değişikliğe karşı çıkarken “HSYK’nın yapısı değiştiği an, Yargıtay doğrudan etkilenir” diyordu.

***


Odatv davasında yargılanan gazeteci Müyesser Yıldız’ın bir arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmesi, mahkeme kararıyla izlenip kaydedilmiş, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet’e atılan el bombaları davasının iddianamesine yansımış.
Zaman gazetesi de bunu iddianameden alıp internet sayfasında yayımlamış.
Yıldız, bu haberle kişilik haklarına saldırıldığını öne sürerek manevi tazminat istemiş.
Yerel mahkeme davayı reddetmiş.
Yıldız da Yargıtay’a gitmiş.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 9 Aralık 2010 günü, “Bu haber, özel hayata müdahale mi, basının haber verme hürriyeti mi” gibi hassas bir konuyu tartışmış ve şu karara varmış:
“Davacının özel yaşam alanına ilişkin özel telefon görüşmelerinin yayınlanmasında kamu yararı bulunmadığından, böyle bir yayın, davacının özel yaşamının gizliliğine, haberleşme hürriyetine ve onun kişilik haklarına saldırı niteliği taşır.”
İmza:
Mustafa Kıcalioğlu, Şerife Öztürk, Sadık Demircioğlu, Selma Bellek, Ayşe F. Çevikbaş.
Üyelerden Sadık Demircioğlu, karara muhalif kalmış ve “Kamuoyunun yoğun ilgisinin olduğu bir davada, iddianame eklerini aynen yayınlamak, basın özgürlüğüne girer” diyerek karşı oy kullanmış.
Tarih: 9 Aralık 2010.

***


Şimdi dikkat!
Bu karardan iki ay sonra, Şubat 2011’de Yargıtay üyeleri değişiyor.
Dosya hakkındaki düzeltme talebi Yargıtay’ın “yenilenmiş” 4. Hukuk Dairesi’nin önüne geldiğinde tarih, 4 Mayıs 2011...
Vee işte yeni Yargıtay üyelerinin kararı:
“Kamuoyunun yoğun ilgisinin olduğu bir davada iddianame eklerini aynen yayınlamak, basın özgürlüğüne girer. Dairemizin bozma kararının kaldırılmasına...”
“Yeni Yargıtay” , eski kararını, tek karşı oy kullanan üyesinin gerekçesini aynen benimseyerek “düzeltiyor” .
Bu kez imzalar şunlar:
Kamil Kancabaş, Ayşe Çevikbaş, Ahmet Kütük, Ali Akın, Hüseyin Kulaç...
Bu kez de, ilk kararda çoğunlukta yeralan Ayşe Çevikbaş, azınlığa düşmüş; tek karşı oy yazısıyla “eski Yargıtay” ın kararını savunmuş.

***


9 Aralık 2010...
4 Mayıs 2011...
Aynı Yargıtay’ın, aynı Hukuk Dairesi, beş ay arayla birbirine taban tabana zıt iki karara imza atıyor.
“Bağımsız yargı” isterken neyi kastettiğimiz şimdi daha iyi anlaşılıyor mu?
Bugün mahkemeye çıkacak meslektaşlarımıza kolaylıklar diliyoruz.
Can Dündar / Milliyet




Patronlarla “basına kapalı” toplantı komedisi

Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali İhsan Sarıkoca orada... Basın Yayın Enformasyon Genel Müdür Yardımcısı Erkan Durdu orada... RTÜK Başkanı Davut Dursun orada... TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin orada... Samanyolu Yayın Grubu Genel Müdürü Hidayet Karaca orada... Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan orada... Taraf Gazetesi sahibi Başar Arslan orada... Fox TV Genel Müdürü Pietro Vicari orada... Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman orada... Yeni Şafak Gazetesinin sahibi Ahmet Albayrak orada... Kanaltürk’ün sahibi Akın İpek orada... NTV’nin sahibi Ferit Şahenk orada... Show TV’nin sahibi Mehmet Emin Karamehmet orada... Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi Erdoğan Demirören orada... TV8’in sahibi Mehmet Nazif Günal orada... Yeni Akit Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu orada... Ama AA’ya bakılırsa toplantı “basına kapalı”.
Aydın Doğan “petrolcü”, Mehmet Emin Karamehmet “GSM”ci, Başar Arslan “kitapçı” , Erdoğan Demirören “gazcı”, Ferit Şahenk “finansör”, Zekeriya Karaman “fenerci” , Mehmet Nafiz Günal “kargocu”, Akın İpek “madenci”, Ahmet Albayrak “inşaatçı” olarak oradaydı zahar!
Hani “demokratik açılım” yaparken “faşizm”in yolunu döşediler ya; bu da öyle bir şey mi acaba? “Medya patronu”na açılıp, “gazeteci”ye mi kapanıyorlar; muamma!
Bülent Arınç’ın toplantıyı “konuşulanlar yazılmamak kaydıyla” yaptığını filan söyleseler anlayacağız da, her biri birden fazla gazete, televizyon, radyo, internet sitesine sahip olan kişilerle yapılan görüşme “basına kapalı” sayılıyorsa; bu isimler artık “basın”dan sayılmıyor mu yoksa! Malum “basın” bağımsız ve objektif olmak zorundadır ya!




Reyting şampiyonu TRT

AGB’nin yaptığı izlenme ölçümlerinin hileli olduğunu belirten TRT, bir süre önce kendi reyting ölçüm şirketini kurdurmuş... SBT isimli bu şirketin hazırladığı “En çok seyredilen 100 program” listesinde ilk 30 sıranın 27’sini TRT Haber kanalının programları paylaşmış. (...) iktidar yayıncılığını, kamu yayıncılığına tercih eden TRT, bizim elektrik faturalarımızdan kesilen paraları dinci ve liboş gazetecilere aktarmakla kalmayıp, şimdi o paranın bir bölümüyle de reyting devşirmeye kalkışıyor!
Mustafa Mutlu / Vatan




Dersim’iz: Atatürk’ü tekmelemek...

Dün de havaalanının tabelasından “Sabiha Gökçen” adının çıkartılmasını istediler...
Yeni adı şöyle olsun:
“Derviş Mehmet Havaalanı...”
Dedelerinin adıdır ne de olsa...

***


Türkiye örtülü faşizmin hukuksuzluğunda debelenirken “Dersim katliamının sorumlusu CHP ve devlettir” diyerek tartışmayı ne yazık ki bir CHP milletvekili başlattı...
Bülent Arınç duydu...
Bunu unutmuştu aslında...
Hatırlatılınca yuvarlak gözleri döndü...
Düğüne geç kalmış gibi kurbağalama yetişip “Dersim katliamı ortaya çıkartılmalı ve gerçeklerle yüzleşilmelidir” dedi...

***


Arkasından Cumhurbaşkanı...
Aynı kafanın “siyaset üstü ve tarafsız Cumhurbaşkanı” olduğu için dedi ki:
“Tartışılsın ama ölçüsü iyi bilinsin.”
Ölçüsü?..
Diyelim ki devletin tepesine uzanan “kayıp trilyon” dosyası açılamıyor...
“Evrakta sahtecilik” dosyasına dokunulamıyor...
“Deniz Feneri” dosyasının Türkiye ayağına bakılamıyor...
“Cemaat yapılanmasına” bakan savcıyı hapse attılar...
“Kayseri başta olmak üzere belediyelerdeki hırsızlık” dosyalarını Kılıçdaroğlu hazırlayıp önlerine koydu, açmadılar...
Ama gidiyorlar; yıl 1938...
“Dersim dosyasına” bakacaklar...

***


Ve dün...
AKP Milletvekili Mehmet Metiner yetişti...
Çok bulunmaz bir adam olduğu için, onun değerli görüşlerinden burada söz etmeden geçemeyeceğiz...
“Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan, Sabiha Gökçen adı çıkartılsın” dedi...
Dersim isyanının bastırılmasına savaş pilotu olarak katıldığı için...

***


Çıkartılsın...
Hatay’ı vermek istemeyen Fransız heyetine “Hatay bizim canımız” diye haykırıp salonda havaya kurşun sıkan kadın...
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu... 1996’da ABD’nin açıkladığı “dünyanın 20 büyük pilotu” afişinde yer alan tek Türk...
Cumhuriyet’in simgelerinden...
Atatürk’ün manevi kızı...

***


Anlıyoruz aslında; Dersim’iz Atatürk’ü tekmelemek...
Havaalanının adını “Derviş Mehmet Havaalanı” koyarsınız...
Kubilay’ın başını kesen dedeniz ne de olsa...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




Tarihin sayfalarını açar tarihle yüzleşirsiniz. Ama tarihi tek taraflı yontarak CHP, Cumhuriyet ve Atatürk’ü batırmak için kullanırsanız buna yüzleşmek değil yüzsüzleşmek denir.
Melih Aşık / Milliyet




GÜNÜN SORUSU?

Dün Silivri Cezaevine giden ve “Biz sadece Nedim ile Ahmet için buradayız” diyerek diğer meslektaşlarına “Ne halleri varsa görsünler” mesafesi koyanlar, bundan sonra hangi yüzle “gazeteci” sıfatını kullanacaklar?

Yazarın Diğer Yazıları