''Profesyonel sanığın'' anlamı
Her zaman söylerim.
Mahkemelere gide gele "Profesyonel sanık" oldum.
Sanmayın ki bununla iftihar ediyorum.
Bilakis yaşadığım bu durumdan muzdaribim.
Ne anlatmak istediğimi açıklayayım…
Yazdığımız yazılar nedeni ile gazeteciler adliyenin ve emniyetin yolunu su yolu haline getirmiş durumdayız.
Elbette bir suçumuz var ise yargılanacağız. Gerçekten cezamız var ise cezamızı da çekeceğiz. Bu sadece bizim için mi geçerli?
Ne yazık ki evet.
Hakkımızda yapılan suç duyurularını, şikayetleri bir görseniz gülersiniz.
Zengin iş insanlarını değerli savcılarımız hiç ama hiç kırmıyorlar. Şikayet sonrası hemen seni ifadeye çağırıyor, anlat bakalım diyor. Siz elinizdeki belgeler ile anlatıyorsunuz. Görünür gerçekliği bırakın resmî belgelerle gerçeği sunuyorsunuz.
Sonucunda ne oluyor?
Hemen dava açılıyor.
Tam tersi durumda ise biz hedef gösteriliyoruz. Asılsız ithamlar ile itibar suikastına uğruyoruz. Bunu hem de canlı yayında göstere göstere yapıyorlar. Sonrasında trolleri ile sosyal medya linci, yalanlarla dolanlarla hedef gösterme her mecrada devam ederken, kitapçık hazırlanıp adreslerimize gönderiliyor.
Tek güvencemiz hukuk deyip hukuka başvuruyoruz.
Sonuç?
İfade hürriyeti, eleştiri hakkı denilerek başvurumuz reddediliyor veya takipsizlikle sonuçlanıyor.
Bakın bir örnek vereyim.
İsmini yazarak bu köşeyi kirletmeyeceğim bir kumpasçı beni kumpaslarında yıllarca yargılandığım FETÖ ile bir gibi gösteren bir paylaşımda bulundu.
Eleştirse suç duyurusunda bulunmazdım. Ancak bu iftira nedeni ile gittim suç duyurusunda bulundum. "Gel kanıtla" dedim. Savcılığa başvurdum ama bu sefer savcılık kovuşturmaya gerek yok kararı verdi.
Hayır, işin ilginç yanı savcı, kararında kişisel fikrini açıklayarak, "Şüphelinin müştekiye doğrudan FETÖ terör örgütünün üye olduğuna ilişkin bir değer yargısının içeren paylaşımının olmadığı ve şüphelinin düşünce açıklamasının salt herhangi bir temele dayanmaya ölçüsüz bir saldırı olmadığı, şüphelinin düşüncesinin temellendirmeye çalıştığı anlaşılmakta" dedi.
Bana FETÖ''cü denmesinin ifade özgürlüğü olduğuna hükmetti.
Tabii ki karara itiraz ettim. Savcıyı da ayrıca HSK''ya şikayet ettim.
Peki, bir örnekle açıklayayım. Ben Sayın Cumhurbaşkanına sosyal medyadan "FETÖ''cü" deseydim başıma neler gelirdi?
İşte tam olarak bundan bahsediyorum.
Adalet, sokaktaki vatandaşa da Cumhurbaşkanına da bana da herkese de adil olmalı.
Sadece bana mı benzer kararlar alınıyor sanıyorsunuz.
Kadın gazetecilerin başlarına gelenlere ne demeli?
Özlem Gürses, Nevşin Mengü, Zühal Kalkandelen, Melis Alphan, Müyesser Yıldız gibi yüreklerini mesleğine vermiş birçok değerli meslektaşıma yapılan ağır hakaretlere takipsizlik kararı veriliyor.
Hakaret bu ahlaksız kişilere yargı eli ile imkan tanınıyor.
Bunu dile getirdiğimde herkes "e normal yargı onlardan" diye alışmış olduklarını ifade ediyorlar.
"Yargı onlardan" lafını kabul etmiyorum. Yargı "bizden" yana da olmasın. Olmamalı. Yargı adaletten yana olmalı.
Onlardan olan yargının nelere sebebiyet verdiğini bu ülkenin yurttaşları kumpaslarda yaşadı. Can verdi. Yurttaşlar, cübbe giymiş "onlardan" olanlar sayesinde hukuk darbesini yaşadı.
"Onlardan" olan yargı mensupları adaletin, vicdanın gereğini değil "onlardan" olabilmenin gereğini yerine getirmeye çalışıyor.
Elbet bu düzen değişir. Adalet terazisi hukuk önünde eşitliğe denk gelir.
Sonra haksızlık hukuksuzluk yaptığı kişilerin suratlarına nasıl bakacaklar? Bu düzenin ilelebet süreceğini mi düşünüyorlar.
Gerçi onlar yine yolunu bulur. Biz yine "tekme" yemeğe devam ederiz.
Önceden FETÖ güzellemeleri yapanlar bugün en azılı FETÖ düşmanı gibi değer görüyorlar. Artık geçer akçe bu. Bizim işimiz ise buna karşı mücadele etmek.
Hele hele yoksulluk bu kadar artmışken, bunca yoksulluğun sebebi bu FETÖ artığı zararlıların kurduğu yolsuzluk düzeniyken, vakıflara, derneklere, tarikatlara, yalılara, makam aracında uyuşturucu içenlere para yağdırmakken, biz buna karşı nefesimiz tükenene, kalemimiz kırılana kadar mücadele etmeliyiz.
Başka çaresi yok.