Primatça bilen var mı?

Radikal’in akreditasyonunun iptaline neden olan İsmet Berkan özür mü diledi, yoksa haberini mi savundu? Bu açıklamayı anlayan, bize de anlatsın: Haksız değiliz.. Ama TSK haklı.. İfadeler deli saçması.. Ama kamu yararı var!..


Genelkurmay’ın, Radikal’i Basın Konseyi’ne şikayeti ve akreditasyonunu iptal etmesi üzerine, İsmet Berkan bir açıklama yapma ihtiyacı duymuş. Köşesini ’savunma, aklama, paklama’ yazısına ayırmış.
İbrahim Şahin’in ’savcılıkta verdiği iddia edilen’ ifadesini niye yayınladıklarını izah etmiş. Buna göre Radikal, gazeteciliğin “Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz” ilkesi uyarınca davranmış. Attıkları manşetlerde kamu kararı olduğuna ’kuşku yokmuş.’ Berkan’a çok basit bir soru: Kamu yararını ne belirler?
Berkan’ın gerekçesi “Ergenekon davasına kamuoyunun büyük ilgi göstermesi”. İyi de kamuoyu “Yemekteyiz”e de büyük ilgi gösteriyor, gelin-kaynana yarışmalarına da...
Berkan’ın kendi ifadesi: “Genelkurmay da haksız değil, Radikal de. Genelkurmay ben dahil pek çok kişi tarafından da ’deli saçması’diye nitelenen bazı ifadeler yoluyla TSK’nın itibarının sarsılmasını önlemeye çalışıyor.” Öyleyse, ‘Deli saçmaları’yla zihin bulanıklığı yaratmak, kişi ve kurumları karalamak mıdır kamu yararı gözetmek?
Kendi de söylüyor, Basın Meslek İlkeleri’nde “Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez”. Hem bunu, hem de ifadelerin deli saçması olduğunu bile bile, “napalım sorgu tutanağında var” deyip, işin içinden sıyrılmaya çalışmak ne kadar etik? Berkan’ın yazısını hiç anlamadım. “Yaradışılımız” farklı diye herhalde! Umarım primatça bilen birileri, anlaşılır bir tercüme metni yollar da aydınlanırız.


++++++

İstifa etmesi gerekir, yüzü bile kızarmadı
İsmet Berkan’ın gazeteciliği bırakması gerekiyor.
Aynı şey Tuncay Güney’in TRT kayıtlarında da geçerliydi. Hiçbir editoryal filtreden geçirilmeden, bir meczubun ağzına geleni söylediği, hemen herkesi itham ettiği o kayıtlar hani.
Radikal’de yayımlanan İbrahim Şahin açıklamalarının farkı var mı?
Sorun Berkan’ın mesleki yetersizliğinde. Ne derinlemesine bilgi sahibi, ne analiz yapabiliyor. Spor muhabirliği ve matematik problemi çözmek dışında bir birikimi yok. Gazetecilik vizyonu Sezen Aksu’ya yayın yönetmenliği yaptırmakla sınırlı.
Herkes biliyor ki, bu soruşturma başladığından beri haber merkezlerine belge sızdıran sızdırana.. Büyük kanalların içindeki yandaş muhabirler birer ’muhbir’ gibi kullanılıyor. Muhabir, emir aldığı yerin heyecanıyla, bu belgelerin yayımlanması için savaş veriyor. Peki onun bu sahte belgelerine, psikolojik harbin kanıtlarına kimler itibar ediyor dersiniz?
Tıpkı Berkan gibi cahil, artık bu mesleği fiilen bıraktığı ortaya çıkan amatörler.
Tabii ki Genelkurmay akreditasyonunu iptal eder... Çünkü orada gazetecilik yapılmadığı ortada, aksine gazeteni birilerinin emrine, bu psikolojik harbe tetikçi olarak kullanıyorsun.
Bu belgeler bütün haber merkezlerine, bütün gazetelere sızdırılıyor ama bunları belli başlı yayın organları kullanıyor. Dinci-yandaş basın dışında bir de Radikal bu koroya dahil oluyor ilk günden beri. Tek bir sebebi var. Başındaki çocuk hayal gücüne fazlasıyla yenilmiş.
Daha bu yaz başında Radikal nasıl da sevinçle ’Nihayet bazı büyük balıklar’ diye Hurşit Tolon’un gözaltına alınmasını duyurmuştu. Şimdi ne oldu? Tolon serbest. Bir hukuk skandalı yaşandığında herkes hemfikir.
Peki nerede İsmet Berkan ve demokrat duruşu? Nerede bu taraflı gazetenin yüz kızarıklığı ve özrü?
Nerede onurlu bir istifa?
Sen bu işi beceremiyorsun arkadaş.
* Oray Eğin / Akşam


+++++++

Alkışlayan elleriniz dert görmesin!
Dünyanın hiçbir ülkesi... Bankaları, limanları, telefonları yabancıya satıldı diye alkış tutmaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde... Bir fabrika kurulmadığı halde “büyüyoruz” diye sevinilmez. Dünyanın hiçbir milleti, girmediğimiz halde, AB’ye girdik diye havai fişek fırlatmaz... Hiçbir ekonomi profesörü, arttığı halde, utanmadan, ‘borcumuz azaldı’ demez.. Hiçbir başyazarı, ‘gazete okumayın’ diyen başbakanın yanağını okşamaz.. İngiltere hariç, dünyanın hiçbir ülkesinde, ekonomiden sorumlu bakan İngiliz vatandaşı olmaz.. Hiçbir sanayi odası başkanı, en yüksek faizi vererek sanayinin canına okuyan hükümette sanayi bakanlığı koltuğuna kurulmaz.. Partiler oy için buzdolabı, kömür, çamaşır makinası dağıtmaz, hukuk izin vermez, seçmen de, kendi parasıyla avanta dağıtana dua etmez.. Dünyanın hiçbir ahalisi, doğalgaz, benzin faturaları ortadayken, enflasyon düştü diyeni “he valla” diye tasdiklemez.. Dünyanın hiçbir parlamentosu, emekliye, memura yüzde 2, kendine yüzde 30 zam istemez. Hiçbir medyası, ithalat rakamlarını göstermeden, ihracatı rekor diye manşet yapmaz.
Resmi işsiz milyon.. Çünkü, dünyanın hiçbir ülkesinde, “İş arıyor musun?” diye sorulduğunda “İş aramaktan umudumu kestim” diyen 2 milyon kişi, “İşsiz değil bu” diye hesap dışı bırakılmaz.
Uganda da bile... Benim oğlan gemicik aldı, ayda 50 bin dolar taksitle ödeyecek, küçük oğlan da pırlantacı diyene, “Uganda seninle gurur duyuyor” diye tempo tutulmaz. Alkış tutuyorsan.. Seviniyorsan.. İnanıyorsan.. Havai fişek fırlatıyorsan.. E o kriz görülmemiş kriz olur. Ve haliyle müstahaktır.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


+++++++

Meclis TV’de sürgün
Nihat Bük, Meclis TV Müdürlüğü’ne Bülent Arınç tarafından atanmıştı. “Meclis TV’yi AKP’nin borazanı yapacak” iddiasını boşa çıkardı. Ancak geçtiğimiz günlerde vahim! bir suç işledi. Bir sabah toplantısında; ‘Arkadaşlar dedi, biz bu Meclis’te çok iktidarlar çok Meclis başkanları gördük. Önemli olan tarafsız yayıncılıktır, Meclis TV olarak bizim ölçümüz bu olmalıdır.’ AKP döneminde devşirilerek Meclis TV’de işe başlatılan bazı “arkadaşlar” çok alındılar. Gerekli yerlere servis ettiler. Bük hakkında, “Meclis Başkanı’nı eleştirmek” suçlamasıyla soruşturma açıldı. “Kendin istifa et, seni müşavir yapalım, yoksa biz alacağız” teklifleri (tehditleri) başladı. Bir kaç günlük müşavirlikten sonra “kınama” cezasına çarptırıldı. Kültür Bakanlığı’na sürülerek maaşı düşürüldü. Bük, henüz idam cezasına çarptırılmış değil. Ama o tarafa doğru yol alıyor!
* Melih Aşık / Milliyet


+++++++


Başımıza ‘taç’ yağdı
Birinci adam; “Cumhuriyeti yıkıp tarikat devleti kuruyorlar” dedi.. İkinci adam; ne kadar tarikatçı, mürit varsa devlet kadrolarına doldurdu.. Birinci adamı suçladınız! Birinci adam; İktidarın irticanın merkezi olduğunu öne sürdü.. İkinci adam; devletin en yüksek mahkemesinde yargılandı “irticai faaliyetlerin merkezi” olduğuna karar verildi. Birinci adamı içeri kapattınız!.. Birinci adam: Emekli maaşından başka birşeyi yok.. Lojmanda oturur.. Topluca yemek yediklerinde, bir ara masanın altında paralar toplanır da fatura ödenir... Hep aynı takım elbiseyi giyer... En zenginleri, “kasa” dedikleri tutukluyken öldüğünde, cenazesi para toplanarak kaldırılır. İkinci adam: Torba altınlarını medya yaza yaza bitiremez... Damatlar, oğullar, dünürler, yandaşlar, ortaklar.. Yumurta, bakliyat, mısır, gemicik, parfümeri, mücevherat işleri.. Din-iman adına, gizli-kapaklı ve akıl almaz bir iktidar nimeti.. Ama siz birinci adama kızdınız.. Birinci adamı; vatan haini saydınız... İkinci adamı; başınıza taç yaptınız.. Tebrik ederim sizi...
* Bekir Coşkun / Hürriyet

+++++++


Erdoğan’a, özel istihbarat servisi mi yapılıyor?
Aşağıda aktaracağım satırlar, geçen cuma günü, Başbakan’a çok yakın bir gazetenin köşesinde yayınlandı: “Neden böyle davranıyor olabilir Başbakan? Başbakan, devlette istihbarat akışının orta yerinde bulunan kişidir. İnsanlar hakkında yalnızca okuyup dinleyerek kanaat sahibi olmaz bir başbakan; kendisine sunulan istihbarat raporları da gözünü açacak bilgiler sunar ona. Acaba diyorum, ’Bizlerin göremediği bilgiler’ mi Başbakan Erdoğan’ı medya ve medya mensupları konusunda hırçınlaştırıyor.”
Cümle ülkenin Başbakan’ının üzerine öyle bir şaibe yapıştırıyor ki, temizlenmezse kimse bunun altından kalkamaz.
Bir tehdit, bir itiraf
Özellikle CHP kanadında şöyle iddialar gündeme getiriliyordu: “Ergenekon davası, Başbakanlık’tan yönlendiriliyor. İstihbarat bilgileri savcıya bile gitmeden önce Başbakan’ın önüne konuyor.”
Hem Başbakan, hem AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün nasıl bir tehdit savurmuştu Deniz Baykal’a:
“Yoksa sizin hakkınızda da bazı bilgiler var diye mi korkuyorsunuz?”
Yukarıdaki satırları yazan kişiye itimat edersek “Evet öyle ve Başbakan’a özel servis yapan bir istihbarat birimi var.”
Neden ses yok?
En masum ihtimal: Akif Beki ayrıldıktan sonra Başbakanlık basın bürosu, tam oturmadığı ve seçim telaşı olduğu için bu yazıyı görmedi.
Bir başka masum ihtimal: Yazıyı yazanı önemsemedikleri için dikkate almadılar.
Masum olmayan ihtimal: Yazılanlar gerçek. Yani medya grupları hakında özel istihbarat bilgileri, savcıdan önce Başbakan’ın önüne konuyor ve Ergenekon davası oradan yönetiliyor.
En feci ihtimal: Hukuksuzluk cüretiakıl almaz ölçüde pervasızaştı, gözleri yargıya müdahale ettirecek kadar kan bürüdü.
Aradan beş gün geçti. Yandaş olmayan medya gruplarına ait istihbarat, savcılardan önce Başbakan’ın önüne mi gidiyor? Bu sükutun nerden geldiğini hakikaten merak ediyorum.
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet

+++++++


Taraf’a özenme!
Sayın İsmet Berkan, İbrahim Şahin’in sözlerini manşetten verdiğiniz “habercilik” anlayışına yabancı değiliz. Önce teori geliştirirsiniz ve ardından sadece buna uygun haberleri önemsersiniz. Sizi böyle bilen “organizasyonlar” tarafından “belge manyağı” yapılırsınız.
Sayın İsmet Berkan, Siz 30 yıldır iç savaş yaşanan bir ülkede genel yayın yönetmenliği yapıyorsunuz. Ne bölgede görev yapan küçük rütbeli bir subayı, ne bir PKK’lıyı ne de PKK itirafçısını tanıyorsunuz. İbrahim Şahin’i ya da onun gibi olanları tanısaydınız bunların psikolojik birer vaka olduğunu bilir ve Tuncay Güney’e bakışınız değişirdi. Medya Plaza haberciliği gazetecileri çürütüyor.
Taraf Gazetesi ile “yarışmaya” kalkışmayınız. Taraf’ın “Aramıza hoş geldin Radikal” sevinci, sizi “yalan habercilik kulübüne” katmanın sevincidir. Dün hata yaptılar binlerce devrimcinin-ülkücünün ölümüne neden oldular. Bugün hoşgörüsüz, kibirli tavırlarından vazgeçmiyorlar. Bu habercilik anlayışının sakat olduğunu; “kullanılmaya” müsait olduğunu biliniz.
* Odatv.com

+++++++

MİNİ YORUM
Bu da sorulur mu?

Odatv, “ATV’de yaptığı program için haftalık 8 bin TL, yani aylık 32 bin TL kazanan Fehmi Koru, TMSF dönemindeki bu el sıkışma için ne kadar transfer ücreti aldı? TMSF izlenmeyen bir program için Koru’ya bu transfer ücretini nasıl vermiştir?” diye soruyor. Bu da soru mu şimdi. “Mehmet Barlas’a 900 bin TL, Engin Ardıç’a 500 bin TL” nasıl verdiyse öyle vermiştir herhalde!
Hakan Şükür izlenmeyen programı için nasıl 700 bin TL’ye el sıkışabiliyorsa, Koru da beynimizde fırtınalar koparacak teorileri için öyle el sıkışmıştır...

Yazarın Diğer Yazıları