Politik kriz
Topal demokrasinin olduğu ve siyasi kültürün gelişmediği bizim gibi ülkelerde, sandalye sayısı ve iktidar hırsı, siyasetin ve siyasi liderlerin makul tavırlardan uzaklaşmalarına ve adeta akıl tutulmasına yol açmaktadır.
MHP'de delegenin isteğine ve mahkeme kararına rağmen, Bahçeli açıkça kendi tabanını suçluyor ve ''paralelcilere teslim edecek partimiz yoktur'' diyor. Bir tek bu örnek bile, MHP'nin yalnızca koltuk savaşı içinde bir parti olduğu izlenimini veriyor ve halka güven vermiyor.
HDP ve bazı HDP milletvekillerinin teröre yakın durmaları, canlı bombalar için taziyeye gitmeleri, toplum vicdanını rahatsız etmiştir. HDP Türkiye partisi olma iddiasını kaybetmiştir... Kürt sorununun siyasi arenada çözülmesi için HDP'li olmayanların da önceki desteğini kaybetmiştir... Dokunulmazlıkların kaldırılması halinde de siyasi yelpazeden dışlanmış olacaktır. Bu durum terörün işine gelebilir ve fakat toplum açısından siyasi kriz demektir.
CHP genel başkanı ve yönetimi Baykal'a yapılan komplonun üstüne gitmemiştir. Bu nedenle mevcut genel başkan ve parti yönetimi için kamuoyunda Baykal'a komployla gelen yönetim imajı oluşmuştur.
Aleviler, Atatürk, Laik devlet ve Cumhuriyet değerlerine en yakın inanç sahibi insanlardır. Ne var ki parti yönetiminde ve milletvekili sayısında hırslı davranmışlar ve partiyi kitle partisi olmaktan uzaklaştırmışlardır. Genel Başkan da maalesef bu gidişata el altından destek vermiştir. Birçok aklı selim Alevi arkadaşımız bu gerçeğin farkındadır. Bu durum Sünni kesimi partiden uzak tutmaktadır. Bunun içindir ki yüzde 25'te sıkışmış kalmıştır.
Özetle toplum olarak muhalefet krizi yaşıyoruz.
İktidara gelince... Türkiye tüm komşuları ile kavgalıdır. Ülkemiz Suriye sorunu ve 2 milyon Suriyeli göçmen ile Orta Doğu batağına saplanmıştır. Terörde çözüm sürecinin ağır maliyetlerini yaşıyoruz. Anayasaya göre 78 milyonun ve tüm partilerin Cumhurbaşkanı olması gerekirken, Sayın Erdoğan AKP genel başkanı gibi hareket etmektedir. Bugüne kadar görülmemiş sayıda insan Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanmaktadır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile AKP içinde olaylara farklı bakanlar ile parti yönetimi arasında çelişkiler ortaya çıkmıştır. Bu durum iktidarı desteklemeyenler arasında, siyasete ve iktidar partisine olan güveni kriz derecesinde sarsmıştır.
Maalesef bugün siyasette, geçmişi aratacak boyutta siyasi etik bozulmuş, partilerde bir kavga kültürü oluşmuştur.
Geçmiş yıllarda yaşanmış siyasi sorunlar unutulmuştur.
Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, her ikisi de Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları hanesine önemli ilaveler yapmış, memleket seven ve iyiniyetli politikacıdırlar. Siyasi ve ideolojik görüş olarak yanlarında veya karşılarında olmuş herkes, her ikisi için aynı olumlu duyguları beslemekte ve rahmet okumaktadır.
1980 öncesi parti içi demokrasi bugünden çok daha iyi durumda idi. Zira siyasi partiler kanunu ve seçim kanunu, önseçimi esas, merkez yoklamayı ise sınırlı tutmuştu. O kadar ki CHP'de önseçimle gelmeyen milletvekilleri genel idare kurulu üyesi olamıyordu.
Liderlerin iyi niyetine ve daha geniş bir demokrasiye rağmen, 1980 öncesi halkın istediği Adalet Partisi ve CHP, ''büyük koalisyonu'' gerçekleştiremediler. Halk, sağ ve solu temsil eden iki büyük partinin koalisyon yapması halinde, sosyal anarşinin biteceğine inanıyordu.
Bugün daha iyi anlaşılıyor ki böyle bir koalisyon, 1980 darbesinin gerekçelerini de ortadan kaldırabilirdi.
Buna rağmen Demirel, AP-CHP koalisyonu isteyenler için, ''Böyle bir koalisyonun varlığı doğaya aykırıdır'' demişti. Buna karşılık Ecevit, 1980 sonrası yanlış yaptıklarını itiraf etmiş ve "AP-CHP koalisyonu yapılabilseydi ve Cumhurbaşkanı seçilebilseydi darbe olmazdı'' demiştir.
Kenan Evren de anılarında, o yıllarda iki partiye de birer mektup yazarak ''AP ve CHP'nin Anayasa ve Kemalizm yolunda birleşmelerini ve devlete zarar veren anarşi, terör ve ayrılıkçılığı durdurmalarını'' tavsiye ettiklerini açıklamıştır.
Sonuç, siyasilerin demokrasi içinde, siyasi hırstan arınarak, Türkiye'nin ve toplumun refahına ve geleceğine odaklanmaları gereklidir.