Polisten sonra asker suikastçı gelebilir...
Arkadan vurmak, sırtından hançerlemek İslam aleminde "dinbaz"ların geleneğidir. Ve bu 1400 yıldır ne yazık ki devam etmektedir. Şimdi "siyasal İslamcılar" derhal itiraz edip, sahabe ve asrı saadet dönemine ilişkin yalan-yanlış rivayetler ile uydurma hadislere sarılıp bu satırların yazarına her zamanki gibi pervasızca saldırabilir. O zeka özürlülere 4 halifeden üçünün sırtından hançerlenerek katledildiğini hatırlatırız.
***
Cahiliye dönemindeki "habbaşi"liği unutanlara ders verelim. Habbaşilik, ölüleri mezardan çıkarıp işkence yapanlara denir. Ve bu yüzden şimdiki Vahabiler mezar yerleri belli olmasın diye gömdükleri cenazelerin isimlerini taşına yazmazlar. Vahşetin tarihi çok eskidir... İz düşümü bugün DEAŞ-IŞİD ve El Nusra gibi sapkın örgütlerde yaşatılmaktadır. Peygamberin torunları, Halife Ali'nin çocukları Hasan ve Hüseyin'in cansız bedenlerine yapılan işkence, yaklaşık 1400 yıldır unutulmamış, ağıtlar ve destanlarla bugüne değin yaşatılmıştır. "Dinbaz" adını verdiğimiz siyasal İslamcılar o karanlık günlerin sorgulamasını yapmadığı gibi o haysiyetsiz cinayetleri savunarak, gerçeklerle yüzleşmekten hep kaçınmıştır. Ve ne yazık ki hasbelkader iktidar erkini ele geçirenler IŞİD için "öfkeli Müslümanlar" deyimi ile tarihin karanlık sayfalarına leke gibi düşmüştür... Cehaletin ve cinayetin savunulacak yanı yoktur!
Rus Büyükelçisini sırtından vuran katilin görüntülerini dikkatle izleyenler, "Allahü Akbar" deyişindeki Arap aksanını fark etmiştir. Bu aksan canlı canlı kafa kesen DEAŞ'çılarla aynı... Bu aksan bazı televizyon kanallarında kız çocukları ile ilgili iğrenç yorum yapan kara sakallı dinbazlarla örtüşüyor. Bu aksan FETÖ'nün her fırsatta öç alan imamları ile benzeşiyor. Anadolu lisesini derece ile bitiren liseli genç niçin 2 yıllık polis meslek yüksek okulunu tercih eder. 4 yıllık üniversiteye gitmez. Çünkü tercihini imamların talimatı ile abiler yapar. Oraya yerleştirir ve takip altında talimat verir. 22 yaşında bir genç, cıvıl cıvıl olmalıdır. Katilin bakışlarına dikkat ettiniz mi? Tornadan çıkmış cemaat şakirtleri gibi mat... "Bunlar, insanların gözünün içine bakamaz" diye yıllarca tarif ettim hipnoza uğrayan, bayat balık gibi bakan haşhaşileri... Kendisini patlatarak cennete gidip hurilerle yaşayacağını sananlarla farkı yoktu. "Ben buradan canlı çıkmam" sözleri ile akıbetinin farkında olan katili canlı yakalama yerine öldürenler belki de sorguda çözülüp gerçeklerin ortaya çıkma ihtimalinden haberdar olmayan başka cahillerdi! Ya da bilinçli öldürüldü! Bu konuda fazla yorum yapmak istemiyorum. Toplumun tüm kesimleri istihbarat ve güvenlik zafiyetinde hem fikir. Zafiyet devam ediyor.
***
Arkadan vurma, sırtından hançerlemenin son örneğine 15 Temmuz kanlı kalkışmasında tanık olduk. Oysa bu satırların yazarı dahil olmak üzere kumpasa uğramış subaylar defalarca uyarmıştı devlet erkanının arkasında duranlar için. Örneğin devrin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü bu sütunlardan ikaz etmiştik. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Muhammed Tanju Poshor için. Poshor ile beraber Genelkurmay bizi mahkemeye verdi. Terfi edemeyişinin müsebbibi sayarak benden 100 bin TL tazminat istedi. Kosova'daki askeri ataşe görevini sürdürürken 13 Temmuz'da gelip 15 Temmuz gecesi TRT'yi basan darbecilerin başındaydı. Vuruldu... Şimdi Sincan Cezaevi'nde. Öte yandan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının yaverleri ve özel kalemleri için uyarılarda bulunduk. "Sırtınızı kime dönüyorsunuz?" dedik. İnanmadılar... İstisnasız hepsinin emir subayları, özel kalemleri darbeci çıktı!
Basit dedektif mantığıdır. Cinayeti çözecek ekip "Bu cinayetten kim kârlı çıktı. Bu olay kime fayda sağlar?" soruları ile iz peşine düşer. Kimlerin kârlı çıktığı ya da telaş ile, panik atak ile hareket edenleri dün Arslan Bulut "Suikast, ABD'nin panik atağıdır!" başlıklı yazısında değerlendirdi.
***
Bir başka konuya dikkat çekmek istiyorum. Evet, bir polis kullanıldı. Yakında farklı bir yöntem ile bir asker kullanılabilir! FETÖ'nün 40 yıldır öncelikle Türk ordusu ve polisi hedef seçtiğini yıllarca yırtınarak yazdık. Türkiye'de elinde silah bulunduran polis ve askeri, o silahları günü geldiğinde kullanması için plan yapanlar 15 Temmuz'da bunu sergiledi. O gece tam başaramadılar. Ama bu teslim oldukları anlamına gelmiyor. 16 Temmuz'dan itibaren TV ekranlarında ve yazılarımda Beyrut'taki Hariri suikastını örnek vererek, devlet büyüklerine, diplomatlara ve kanaat önderlerine suikast yapılabilme ihtimalini her fırsatta dillendirdik. İnandıramadık... Önlem alınmadı. Şimdi tarihi bir uyarıda bulunmak istiyorum. Uyuyan hücrelerin elinde silah var. Bu polis ya da asker olabilir. Yakın bir sürede bir asker böylesi intihar eyleminde bulunursa şaşırmayacağım.