Polis Tutuklamaları -1

Gülen cemaatine bağlı/yakın polislere yönelik kapsamlı bir operasyonun atama furyasından sonra muhtemelen ilk adli adımı atıldı. İlk adli adım diyorum çünkü bunu hükümet yetkililerinden gelen açıklamalara göre gerek poliste gerek Adalet Bakanlığı dahil diğer alanlardaki gözaltı ve tutuklamalar izleyecek. Çağlayan Adliyesi’nde sorgulamalar sürerken, “hukuk devleti”nin savunulmasına çağrı niteliği taşıyan ve büyük bir bölümü Hizmet Hareketine mensup isimlerden gelen e postaları okuyunca 2007’den bu yana Türkiye’de hukuk devleti düşüncesine ve uygulamasına tarihte darbe dönemleri dahil hiç olmadığı kadar şu anda tutuklu polislerin de dahil olduğu polis-savcı-hakim üçlüsünün verdiğini hatırlamadan edemedim. Tabii ki, cemaate yakın bu polis-savcı-hakim üçlüsünün önünü açan ise bugün yine hukuk devletini çiğnemekte sakınca görmeyen AKP iktidarı olmuştur.
Bugüne nasıl geldik? 2007’de başlayan ve Amerikan Dış İşleri Bakanlığı’nın sızan belgelerinde radikal Türk milliyetçisi ve Avrasyacı diye tanımlanan Türk general/amiral ve subay kadrolarının tasfiyesi amacı ile yürütülen Ergenekon vs. psikolojik savaşı Kasım 2006’da Erdoğan ile Bush arasında Beyaz Saray’da yapılan görüşmede alınan karar sonrasında uygulamaya konulmuştur. Amaç, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra “NATO’cu” niteliği zayıflayan ve Avrasyacı kimliği/bağımsızlaşma eğilimi güçlenen Türk Ordusu’nu tekrar NATO’cu zemine oturtmak ve TSK’nın PKK ile müzakerelere karşı çıkışını aşmaktır. AKP iktidarı TSK’ya yönelik kapsamlı psikolojik savaşın uygulanabilmesi için gereken yasal düzenlemeleri yapmış ve politik-psikolojik savaşı sürdürmüştür. Hizmet Hareketinin polis ve adliyedeki kadroları ise sahadaki icracılar olarak işlev üstlenmişlerdir. Ergenekon sürecinde AKP Hükümetine Ergenekon kadrolarının tasfiyesine yardımcı olmak ve sürecin başarılı yürümesini sağlamak amacı görüntüsü altında Hizmet Hareketi, TUBİTAK, Yargıtay, Danıştay, TİB, Adli Tıp Kurumu ve en önemlisi TSK (Kuvvetlerin İstihbarat ve Personel Daireleri başta olmak üzere) örgütlenmiştir.
Hizmet Hareketi’nin yayın organları ise Ergenekon psikolojik savaşının bel kemiğini oluşturmuşlardır. Ancak Ergenekon sürecinde AKP’nin TSK’ya yapılmasını istediği “saldırılar” için sağlamış olduğu hukuki-politik zeminin sağladığı büyük güç, Hizmet Hareketi’nin güç sarhoşluğuna kapılmasına neden olmuştur. Hizmet Hareketi bu süreçte dar kadrocu bir yaklaşım ile bürokraside özellikler Adalet ve İçişleri Bakanlıklarında kendisinden olmayan herkese karşı baskıcı, dışlayıcı ve düşmanca davranmıştır. (Bir MHP ve bir de Saadet Partisi eğilimli hakim değişik zamanlarda bana şu tespiti yaptılar; Cemaatin uygulamalarına gördükten sonra CHP’lilerin Allah’ının olduğunu anladık. CHP’nin HSYK’da etkin olduğu dönemlerde 10 kadronun beşi CHP’ye yakın olanlara diğer beşi hak edenlere verilirdi. Şimdi 10 kadronun 10’u da cemaate yakın olanlara veriliyor.)
Hizmet Hareketi’nin kullanmasına izin verilen özünde devlete ait olan gücü kendisinin zannetmesi sonucunda ilk AKP Hükümetine “Bensiz karar alamazsın” dersini verme girişimi KCK davalarında MİT müsteşarını tutuklama girişimi, Erdoğan’ın yasa değiştirerek cevap vermesi ile Hizmet Hareketi ilk yenilgisini almıştır. Hizmet Hareketi özü itibarı ile PKK ile müzakereye karşı değildir. AKP Hükümetinin Kürtçe televizyon, eğitim gibi “reformları” ile de sorunu yoktur. Esasen Hareket, kendisi Kürtçe televizyon çalıştırmaktadır. Hizmet, müzakerelerin yürütülüş şekline karşıdır. Bir anlamda müzakere sürecinde devletin PKK karşısında ayağa düşürülmesine itiraz etmektedir.
MİT operasyonu sonrasında AKP-Hizmet Hareketi koalisyonu bozulmuştur. Bundan sonraki süreçte her iki tarafta karşı tarafı tasfiye edecek en uygun anı beklemeye başlamıştır. Bu arada olayların Hizmet Hareketi lehine geliştiğini kaydetmek gerekir. Çünkü Erdoğan’ın Ortadoğu politikası Mısır ve Suriye’de Amerika ile ters düşmüştür. Gezi olayları, Erdoğan’ın ABD ve AB’de izole olmasına neden olmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları