Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Polis dayağı...

İstanbul’da polis dayağı ile kafası gözü patlamış gençlerin görüntüsü beni alıp 30 yıl öncesine götürdü. Üstümde kırılan kazma saplarını hatırladım. O yıllar karakollarda, cadde köşelerinde kamera olmadığı için yediğimiz dayakları kanıtlamamız mümkün değildi. Hastaneden işkence raporu almak deveye hendek atlatmaktan zordu. Acil vaka olunca doktorlar önce acil serviste görevli polisleri çağırırdı. Polis jopunun gölgesinde rapor alabilme şansını bulan ender gençlerdendim. Savcılığa şikayet için gittiğimizde ise, “Seni niye dövdüler? Doğru düzgün duran adamı polis döver mi?” diye hakim de, savcı da şüpheyle bakardı. Çoğu zaman erkekliğimize, gururumuza yediremez, polis dayağını şikayet etmeyi ar sayardık. Hey gidi günler diyemiyorum. Televizyon haberlerinde, gazete sayfalarında üniversiteli gençlerin perişan hallerini görünce sırtımdaki sızılar artıyor. Ama bizim dönemimizde polis dayağının da bir raconu vardı. Solcu-sağcı, vs.. diye ayrım yapılmazdı. Hele bölücülere göz açtırılmazdı. Şimdilerde uygulanan çifte standardı görünce ister istemez polise karşı düşüncelerim eksi yöne kayıyor. Elinde bölücü başının resimleriyle polise taş atanlara gösterilen hoşgörü, üniversitelerde demokratik tepki gösteren gençlere çok görülüyor. Devletin memuru maaş zamlarını protesto etti diye devlet memuru polisten dayak yiyor. Yetkililer, “polistir-polis” diyor. “Kedidir-kedi” der gibi. Ama sayın İçişleri Bakanı polisin AB normlarından filan bahsederken ağzı kulaklarına varıyor. Fransız polisini örnek veriyor emniyet müdürleri. Oysa Fransız polisinin babasının Fushe olduğunu bilmiyor çoğu. Fushe’nin asilzade olmasına rağmen devrim mahkemelerinin savcısı olduğundan da habersizler. Kaç yıl görev yaptı bilmiyorum. Ama Fushe, Napolyon döneminin Paris polis şefi. Yani Fransa İçişleri Bakanı. İmparator değişiyor ama o hep yerinde kalıyor. Napolyon’un yeniden gelişinde de yine nazır koltuğunda.
Polislerin babası, hukukçuların başvuru kaynağı Fushe, polis hakkında yazdığı kitapta; “Bir polis komiserine yasa dışı iş yap dersin yapmaz ama onu alırsın sırası, kıdemi haricinde bir kentin Emniyet Müdürü yaparsın işte o zaman yapamayacağı şey, yemeyeceği herze yoktur” diyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, geçenlerde Recep Bey’e, “Biz kediye kedi deriz” diye kendince imalı bir laf etmişti de, Erdoğan, “Biz de kedi deriz” cevabını verirken,“Sen burayı Fransa mı sanıyorsun?”u unutmuştu. Sarkozy’nin genç karısı aklını başından almış, sorsanız Fushe’yi tanımaz. Turistik Fuji adaları filan zanneder. Fushe öldü gitti, aradan iki yüz yıldan fazla geçti ama hukuk onu unutmadı. Bizim polis Fushe’yi tanır mı? Hiç zannetmemekle beraber başta emniyet müdürleri olmak üzere tüm polislere Fushe’yi okumalarını tavsiye ediyorum. Hiç olmazsa, “Bizde kediye kedi, polise polis denir” cevabının derinliği fark edilebilir.
Emniyet teşkilatı içinde uzun süredir ciddi bir kaosun olduğu aşikar. Dünün emniyet müdürleri emrindeki polisler tarafından yasa dışı dinlenip tartışmalı kararlarla tutuklanıyor. Polis sadece siyasallaşmakla kalmayıp siyaset vesayetinin altında eziliyor. Karmaşık terfi ve görevlendirmelerle sırası gelmeden önemli görevler yükleniyor. Yani pişmeden kavruluyor. Bölücü terör örgütlerine gösterdiği toleransı kendi meslektaşına bile gösteremiyor.
Elbette bu yazı durup dururken yazılmadı. Fushe örneği renk olsun diye verilmedi. Malumunuz şimdiki trend askere çakmak. Polise iyi niyetle bile uyarıda bulunanın vay haline. Ben yine de ülkesini ve insanını mesleğinden, amirlerinden daha çok seven polislerin olduğuna inanıyorum. İstanbul’un başarılı Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’a da “O dayak yiyen gençlerin arasında sizin çocuğunuz da olabilirdi” gerçeğini hatırlatmak istiyorum.
Çocuklarımıza kıymayın efendiler...
Yarın öbür gün bu ülkeye hizmet kadrolarında yer alacak gençleri dövmeyin. Belki de öbür gün onların emrinde çalışacaksınız. Siz sadece polisliğinizi yapın.

Yazarın Diğer Yazıları