Plansız devlet yönetilmez
Türkiye, devletin her kesimindeki başı boşluk ve sahipsizliğin perişan ettiği bir çileler, acılar ve gözyaşı yumağıdır. Devleti kendi kafalarına göre şekillendirmek isteyenler hemen her şeyi rezil ettiler. Halbuki Cumhuriyetin bütün kurumları Selçuklu, Osmanlı asırlarının tecrübe süzgecinden süzülüp gelmiş, çağdaş devletin taleplerine göre Cumhuriyetle şekillenmiştir.
Teröristlerin bıraktığı evlere, bunların bombalı tuzaklarına rağmen; sokak ve bina çatışmalarına güvenlik güçleri mahkûm edildi. Pek çok zayiat verildi.
Cenazeler baba ocağına gidiyor, helallik alınıyor ve camiye geçiliyor. Açık söylüyorum helallik istenecekse şehitlerden istensin! Ömürlerinin baharında sade kara toprağa girmiyorlar. Nice bin yanlışı, geri zekâlılığı, ahmaklığı gazilerle birlikte kan dökerek siliyorlar.
Burada bir an duralım. Şehit yiğitlerin aile ocaklarının perişanlığını gizlemeye albayraklar yetmiyor. Üniversiteyi bitirmiş, ancak iş bulamamış, yıllar geçmiş polis olmuş. Polislik en şerefli mesleklerden birisi hiç şüphesiz. Ama çeşitli branşlarda emek vermiş, o branşı ideal edinmiş gençlerimizin kendi alanlarında iş bulamadıkları için polis olmaları acı değil mi? Toplumun yoksul kesiminin çocukları; polis, subay veya öğretmen okullarına gidiyor. Sonra yeterli eğitim, tecrübe sahibi olmadan teröristlerle çatışmaya giriyorlar. Toplum ve yöneticiler onlara yaptığı zulüm çapındaki haksızlığı onları kahraman ilan ederek, kitleleri "şehitler ölmez" diye bağırtarak ödediğini zannediyor.
KİT'ler yok pahasına gitti
Türkiye'nin şiddetle "insan gücü plânlaması"na ihtiyacı var. Gece gündüz genç nüfusuyla öğünen ama onun değerini bilmeyen, sadece heder eden bir toplumuz...
Gençliğin özgüvenli, inançlı, sağlam bir fizik ve ruh yapısına sahip olması hedef olmalıdır. İnsan gücü plânımız bu aziz varlığımız gençleri en iyi şekilde yönlendirecek ve ülkenin ihtiyaçları ile buluşturacaktır. İnsanımızı israf etmekten ancak bu yolla kurtulabiliriz...
Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik problemlerin temelinde iç göç vardır. Sanayiyi kır kesimine götüremedik. Halbuki yakınlarda kaybettiğimiz merhum İbrahim Bodur'un sanayileşme modeliyle köyden, kasabaya ve şehre yönelen bir sanayileşme stratejisi uygulanabilir, böylece dengeler kurulurdu. Millî gelir içinde tarım 1940'lı yıllarda %45 pay sahibi iken 2000'li yıllarda payı %7'nin altına düşmezdi.
Türkiye'nin 1950 yılında 9694 milyon TL olan Gayrisafi Millî Hasılası'nın %41,9'unu tarım sektörü üretiyordu. O yıla kadar kır kesiminin nüfusu kent nüfusundan 10 milyon daha fazlaydı. 1950 sonrası siyasi iktidarların hiç birisi kırda yaşayan nüfusu kendi toprağında korumayı hedeflememiştir. Kır kesimine sanayiyi götürmek düşünülmemiştir. Bu yolda en büyük imkânı veren Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT)yok pahasına satılmıştır. Halbuki KİT'ler vasıtasıyla bu yolda belli başarılara ulaşmak kesindi. Teknoloji birikimi, yetişmiş insan gücü bu işi mükemmel bir biçimde başaracak imkânı sağlıyordu.
En büyük servetimiz ümitsiz
1980 sonrası reel ekonomi terk edilmiş, monetarizm tutkusuyla tarım sektörü yok oluşa bırakılmıştır.
Bütün bu yanlış politikalar sonucu, iç göç hızlanmıştır. Tarımdan kopuş başlamış, kır ve köyler terk edilmiştir. Aynı yıkımdan hayvancılık da fazlasıyla nasibini almıştır. Hayvan ihraç eden Türkiye hayvan ithal eder duruma gelmiştir.
KİT'lerin öncüsü İktisadi Devlet Teşekkülleri'dir. Bunlar; çırak okulları, teknik okullar ve gelişen teknik kabiliyetleriyle "fabrika yapan fabrikalar" aşamasına gelmişti. AKP'nin iktidara gelmesinden itibaren bu birikimler yok pahasına satıldı.
Görüldüğü gibi Türkiye yeteneksiz, ehliyetsiz, dünyanın gidişini okumaktan aciz kadrolar elinde insanını yok etmeye devam ediyor, yetenekler köreliyor, ülkenin en büyük serveti gençlik ümitsiz, işsiz karamsar bir çizgide ilerliyor. Tarım adeta bombalanmış bir yapı manzarası veriyor. Hayvancılık buharlaşmış. Sanayi; KİT'lerin özelleştirilmesi (tasfiyesi) sayesinde büyük kayba uğramış vaziyette. Yabancı sanayi yatırımları durumu izliyor. Özlenen çapta bir gelişme yok!
Anadolu'nun yeraltı suları nasıl çekiliyor, göller kuruyorsa; Anadolu'da yeşermiş sanayi samyeli çarpmış gibi kuruyor, yok olma yolunda savrulup, solmakta.
Devlet idaresi örümcek ağı gibidir. Ağın bir yerine dokunduğunuz zaman bütünü titrer. Rus uçağını düşürürsünüz. Turizm sektörü çok ağır bir darbe yer! Plansız dış politika yılda 35 milyar dolar kayıpla ifadesini bulur.
Türkiye demokratik planlamaya geçmek zorundadır. Aksi halde bütün gücünü, kaynaklarını kaybedecektir. Siyasi iktidarın devletin resmi ideolojisi ile kavgayı terk edip, bu temel sancıyı anlamasını bekliyorum. Plansız devlet yönetmeye çalışmak, pusulasız gemi dümenini tutmaya benzer. Kayalara çarpmak veya dibe oturmak kaçınılmaz sondur.