PKK'ya yapılan etkisiz çağrı ve görüşmeler
Kürt Açılımı” adı altında başlayan sürecin başında olduğu gibi, topluma yeni bir hava veriliyor. Şanlı Türkiye medyası, terör konusunda işi hem pişirmiş hem de bitirmiş edası içinde manşetler atıyor: “İmralı’ya Sivil Abluka” , “PKK Vitrin Değiştiriyor” türünden haber/yorumlar birbirini takip ediyor. Verilen haberler; İmralı-Kandil sivil girişim trafiğinin yoğunlaştığını, Güneydoğu’daki 700 kuruluşun oluşturduğu “Barış İnisiyatifi” nin Ankara’dan randevu beklediğini ve aynı girişimci grubun, Kandil’e de bir heyet gönderme hazırlığında olduğunu gösteriyor. Bu arada Aysel Tuğluk’un İmralı’da Öcalan’la görüş alış verişi peşinde olduğu da belirtiliyor. Tuğluk’un Öcalan’a “Barış isteminin, barış umudunun, barış arayışının ne kadar güçlü olduğunu aktarmak” istediğini söylemesi ise çok ilginç.
Toplantı, görüşme ve çağrılar
Ankara’da üst üste yapılan iki güvenlik toplantısı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ABD ziyareti, Alman İçişleri Bakanı’nın PKK gündemiyle Ankara’ya gelmesi, Iraklı Kürtlerin PKK’ya eylemsizlik sürecini uzatması ve silah bırakma çağrısı, yine Akil Adamların “Ateşkes süreci uluslararası güçler tarafından denetlenebilir” çağrısı, İçişleri Bakanının Erbil’i ziyaret edebileceği açıklaması, BDP ile Hükümet arasında yapılan görüşmelerin verdiği mesajlar ortak: Öcalan ve Kandil insafa ya da imana gelmeli, cinayete ve katliamlarına son vermeli. Konuyla doğrudan ya da dolaylı, ilgili olan olmayan PKK’ya eylemsizlik kararı aldırmaya ve silah bıraktırmaya çalışıyor.
Fırat Haber Ajansına konuşan Akil Adamların raportörü Albert Rohan, “İleriki süreçte İrlanda örneğinde olduğu gibi uluslararası toplum Kürt meselesinde devreye girebilir” açıklaması geldi. Bu arada İmralı’daki görüşmelerin “müzakere” değil, “diyalog” şeklinde geçtiği de belirtiliyor. Başbakan Erdoğan da bu arada “terör örgütü ile müzakere” yi fantezi olarak nitelendirdi. Anadilde eğitimin mümkün olmayacağını bunun ülkeyi böleceğini söyledi.
Kuşkusuz iyi niyetli olarak yapılan bu çabaların başarıya ulaşması herkesin dileğidir. Barışın tesisi ve PKK’nın yaraladığı kardeşliğin yeniden kurulması hayati önemde bir durumdur.
Ancak, acil huzur ve barış talebi de “olmayacak duaya ‘amin’ demek” akılsızlığını göstermeyi gerektirmez. Evet, ABD’nin muharip güçlerini Irak’tan çekmesi PKK terör örgütü için olumsuz bir durum yaratmıştır. Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin de içinde bulunduğu nazik şartlar nedeniyle Türkiye’ye daha yakın politikalar izlemek isteyebileceği düşünülmelidir. Güneydoğu’daki ahalinin de PKK’nın baskı ve şiddetinden bıktığı kesindir. Ancak cevaplandırılması gereken soru şudur: Bütün bu şartlar terör örgütünü silah bırakmaya ve teslim olmaya zorlayacak yeterli şartlar mıdır?
Barış namlunun ucundadır!
Bu soruya “evet” cevabını vermek çok zordur. Çünkü; ABD zorunlu nedenlerle çekiliyor ama PKK terör örgütünün bugün bölgede İsrail gibi çok daha etkili bir müttefiki var. Nitekim terörist başı Murat Karayılan, “İsrail ile PKK’nın düşmanlarının ortak olduğunu” bu nedenle de Türkiye’ye karşı kendisinin desteklenmesi talebini daha yeni dile getirmiştir. Diğer yandan Türkiye’nin karşısında terörle sonuç alınabileceğini PKK terör örgütü görmüştür. Terör örgütünün her şeye rağmen umudu kırılamamıştır. Terör örgütünün bölge halkı üzerinde hem baskısı hem de desteği vardır. Terör örgütü cephede yenilgi duygusu tatmadan barışa uygun hale getirilemez. Kendisinin galip, devletin ise aciz görüldüğü bir ortamda terör örgütü silahların teslimini değil şartlarını dayatmayı düşünür.
Elbette Mao’nun ifade ettiği gibi her şart altında “zafer namlunun ucunda” değildir. Ancak görüşmelerin silahların gölgesi altında yapıldığı da bir vakıadır. Terör örgütlerinin “insanlar barış istiyor, insafa ya da imana gel, silah bırak!” demekle silah bıraktığı görülmemiştir. Ancak terör örgütleri mecbur kaldıklarında, başka çıkar yolun kalmadığını gördüklerinde silah bırakırlar.