PKK cephaneliğine ne oldu?
Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın “Van’ın PKK’ya nasıl teslim edildiğini” anlatan yazısını büyük ilgi ile okudum ama hiç şaşırmadım..
Nedenini anlatayım;
Büyük acı çektiğimiz 23 Ekim-9 Kasım 2011 tarihlerindeki Van depreminden sonra bölgedeki gelişmeleri takip ederken istihbarat birimleri ile yaptığım görüşmelerde çok önemli bir bilgiye ulaşmıştım. O da şuydu;
“Deprem ile terör örgütü PKK’nın Van’da çeşitli yerlerde gizli büyük silah depoları ortaya çıktı.”
Bu şiddetli depremin büyüklüğü Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının raporuna da şöyle yansımıştı;
“Başbakanlık AFAD tarafından işletilen Ulusal Sismoloji Gözlem Ağı’nın verilerine göre, deprem sonucu açığa çıkan enerji miktarının oldukça büyük olduğu, 23 Ekim’de ana şokun oluşturduğu enerjinin Hiroşima’ya atılan atom bombasının 33,2 katına, meydana gelen artçılar da hesaba katıldığında, açığa çıkan enerjinin 37 atom bombasına denk olduğu kaydedilmiştir”
İstihbarat birimlerinin yetkililerinden duyduğum bilgi beni şok etmişti. Elimdeki bu bilginin sağlaması için farklı kaynaklarına yöneldiğimde ise daha vahimlerine ulaştım;
“Deprem terör örgütünün büyük silah yığınaklarını açığa çıkardı. Gördüğümüz manzara karşısında şaşkına döndük. Yaptığımız istihbaratlarda PKK’nın Van’ı büyük ayaklanma için ana silah deposu haline getirdiğini tespit ettik”.
Acının en taze olduğu o günlerde sağlam kaynaklardan elde ettiğim bu bilgilere ambargo konmuştu. Fakat haber takibini bırakmadım. Depremin ortaya çıkardığı büyük silah depoları hakkında ne yapıldığını sorduğumda ise şu cevabı almıştım;
“Ortalık çok hassas. Hükümet olayı örtbas ediyor.”
Hatırlayın!.. Depremin hemen ardından terör örgütünün yurdun dört bir yanından gönderilen yardımları nasıl yağmaladığını ve devamlı provokasyon yaparak kontrolü ele aldığını.
Depremde bile hem psikolojik hem de fiili hakimiyeti terör örgütü devletin elinden almıştı. Sürekli deprem üzerinden ayaklanma tehdidi yaparak Hükümetin elini kolunu bağlamıştı.
“Peki o silah depoları ve ortaya çıkan silahlar ne oldu?” diye haklı bir soru soracaksınız. İtiraf edeyim; ben gazeteci olarak hala bu sorunun cevabını bulamadım. Çünkü, kaynaklarımın ağzına kilit vurulmuş durumda. Ne zaman bu konuyu gündeme getirsem net bir yanıt alıyorum;
“Kapat bu konuyu”.
Son günlerde sıkça duyduğunuz, emniyetin istihbarat birimlerindeki operasyon haberlerine de yansıtıldığı gibi tek bir noktadan bakmayın. Tamam!. İşin önemli bir boyutunda Tayyip Erdoğan-Cemaat kavgası var. Ama başka bir önemli boyutunda da bazı isimlerin elindeki dosyalar ve önemli belgeler ve onların üzerinden yapılan baskılar da var. Örneğin; Reyhanlı patlaması sonrasında Ankara Kocatepe civarında ele geçirilen PKK’nın 300 kilo civarındaki patlayıcı malzemesi ile eş zamanlı olarak Konya Mevlana Müzesi civarında ele geçirilen yine terör örgütünün 350 kilo civarında patlayıcı malzemesi.
Açığa çıkan fakat çok ustalıkla saklanan çok acı gerçekler var canım memleketimde. İstihbarat ve güvenlik birimlerini içi cadı kazanı gibi kaynıyor. Koca koca makamlarda oturan dev(!) gibi isimler küçük ve büyük dillerini yutmuş vaziyetler. Kimse kimseye güvenmiyor, kimse kimseyle de konuşmuyor.
Büyük felaketleri yaşadığımızda birileri çıkıp da “biz bunları zamanına tespit edip, ilgili yerlere rapor etmiştik” demenin kime ne faydası olur?..
Lafı daha da uzatmanın hiç faydası yok. Takdir ve yorum yine sizin değerli okurlarım!..