Pir Sultan söylemesi yasaklansın!
Boğaç Han Efsanesi’ni andırır doğumu: Yıllarca çocuğu olmaz Kul Fahı ile Bahar Çiçek’in. Artık evliliklerinin yedinci yılıdır; Horasan Erenlerinden olan Kul Fahı’nın yolu, yavruları kayıp bir kaz ile kesişir. O ana kadar bütün aramaları sonuçsuz kalan kazın kaderinin “Yetiş Allah” deyince değiştiğini ve yavrularına kavuştuğunu gören Kul Fahı, evine döner dönmez Bahar Çiçek’e anlatır bu “mucize”yi.
Karı koca dua ederler:
- Yetiş Allah!
Dokuz ay sonra ay yüzlü, badem gözlü, sırma saçlı bir oğul doğurur Bahar Çiçek.
Sonrası iyilik-güzellik.
***
“Türk töresi”ne uygun şekilde hak edene kadar ad verilmez; 7 yıl sonra, “dört kapı ve kırk makamın sırrına erip” de erenlerin sohbetine girdiği gün Banazlı Kul Himmet’in ulusu Necmettin’in karşısında söylediği dörtlükle “hikmetini” gösterir ve layık olduğu ada erişir çocuk:
Haydar!
Sazının, sözünün, nefesinin kerameti günden güne yayılır Haydar’ın. Dergaha dönen baba evi müritlerinin akınına uğrar.
Halkın ve Hakk’ın yanındadır Pir Haydar;
Gün gelir, koyduğu ağır vergiler ve zalimliğiyle nam salan Sivas Valisi’nin huzuruna çıkar ve “utan” der!
Kırk değnek olur boyun eğmediği için ödediği ilk bedel Haydar’ın; elleri zincirli halde, katırına ters bindirilerek Banaz’a gönderilir.
***
Hızır, Haydar’ın müritlerindendir. Rivayet o ki, dergahın iki köpeği dahil kimseler pek hazzetmez bu “destursuz” müritten!
Gel zaman git zaman, Hızır bir gün “İstanbul’a gitmek istiyorum” der Haydar’a;
“Okuyup, adaletin temsilcisi olacağım...”
Yol verir Haydar Hızır’a... Ha bir de öğüt:
- Eline, beline sahip ol!
***
Hızır dediğini yapar. Medrese öğrenimini tamamlar ve “adaleti sağlamak üzere” Vali olur Sivas’a.
Yeni Vali, Banaz’dan haraç alamaz ve Piri Haydar’ı çağırır;
Ayağına!
Gitmez Haydar.
Eli kolu zincirlenir, sürüklenerek götürülür ayağına gitmediği Vali’nin konağına.
Hiçbir şey olmamış gibi davranır Hızır; o büyük saygısızlığı yapmamış, zulme başvurmamış, haklıymış, her bir şeyi yapmak hakkıymış gibi.
Haydar, bir kere daha bu kez bir zamanlar “müridi olan” Sivas Valisi’yle karşı karşıyadır:
- Kötülük yapma!
Piri Haydar’ın Sivas’a girmesini yasaklar mürit Hızır; o artık anlı şanlı Hızır Paşa’dır!
Göçer Haydar; ilden ile, köyden köye dolaşır durur... Hasret çekilmez olunca, ne yapsın döner ata-baba ocağına, dergahına. Hızır Paşa, Banaz’da taş taş üstünde bırakmamıştır.
Dayanamaz Haydar, yine çıkar Hızır’ın karşısına, bu zulmün sebebini sorar:
- Banazlılar itaat etmediler... Banazlılar haram yediler...
Haydar, Hızır Paşa’yı ispata davet eder:
- İki helal, iki haram yemek pişir. Benim itlerim bile haram yemeyecektir. Haram yiyen seninkilerdir!
Aynen de öyle olur; Haydar’ın köpekleri dahi yemez Hızır Paşa’nın önlerine koyduğu “haram lokma” yı!
Hızır çıldırır; Haydar’ı asacaktır!
“Ama” der;
“İçinde Şah geçmeyen bir şiir söylersen, bağışlarım canını!”
Haydar, kendi idam sehpasını tekmelediğini bile bile eğilmez bu “yandaşlık” teklifi önünde:
Hızır Paşa bizi berdar etmeden, Açılın kapılar Şah’a gidelim, Siyaset günleri gelip çatmadan, Açılın kapılar Şah’a gidelim!
Ve idam edilir Haydar;
Nam-ı diğer Pir Sultan Abdal!
Pir Sultan Abdal, bu çağda yaşıyor olsaydı değil bir sırt sıvazlama, iki reklam fikri, üç konser; ayağının altına konulan idam sehpası dahi ona Berkin’in annesinin yuhalatılmasının “insani” olduğunu söyletemezdi.
Bu nedenle istirhamımdır;
O türkücünün Pir Sultan Abdal türküleri söylemesi yasaklansın! Yaşayanları kahretti, bari onuruyla ölenlere kabir azabı çektirmesin!
Alatlı doğru söylüyor!
Kıyamet koptu ama bence Alev Alatlı doğru söylüyor;
George Orwell yaşasa bence de bugünkü iktidar sahiplerini ayakta alkışlardı!
Orwell’ın hayal gücünün sınırlarını zorlayarak kaleme aldığı “en kötü kabus senaryosu” nu “gerçek” yapmak kolay mı!
Kral mısın?
Çıkmış “Ak-saray” cığını meşrulaştırmak için Buckhingam Sarayı’nı örnek gösteriyor:
İngiltere’de de var!
Tamam var, o da “saray” da, kim yaşıyor o sarayda?
Kraliyet Ailesi!
Kral mı sanıyorsun sen kendini? Hanımefendi kraliçe mi?
Krallık mı Türkiye Cumhuriyeti ki “Kraliyet Sarayı” yla özdeşleştiriyorsun yaşadığın yeri!
Ha ille de İngiltere’yi örnek alacaksan, “10 numara” düşer senin payına; hani şu İngiltere Başbakanı’nın yaşadığı “orta sınıf” apartman var ya... Taşın öyle bir binaya, Orwell’ın mezarından çıkıp alkışlamasını beklemene gerek kalmayacak, ilk ben alkışlayacağım, hem de ayakta!