Peygamber sözündeki ‘Bizans’ meselesi!

Son yazımızda Hz. Peygamber(s.a.s)’in ashabına Bizans’tan bahsederek, bir gün mutlaka (tabii ki Doğu ve Batı Roma’yı kastederek) iki Bizans’ın da Müslümanların hâkimiyetine geçeceğini bildirdiğini yazmıştık.
Çok değerli bir kardeşimiz “Bizans” kelimesinin 19. yüzyılın başlarına kadar hiçbir tarih kitabında kaydının geçmediğini, bunu sahtekâr Fransız tarihçilerinin Yunanistan’daki melez millete tarih şuuru verip onları Osmanlı aleyhine kullanmak için uydurduklarını hatırlatmış; el hak doğrudur.
Bizim bahsettiğimiz konu da zaten birkaç hadisi şerifin ortak anlamı idi ve o metinlerde isim olarak “Roma” geçiyordu. Zaten “Bizans” tan kastedilen sadece Doğu Roma’dır. Öyleyse biz niçin “Bizans” dedik? Bugün için Batı Roma’nın da “Bizanslaştığını” vurgulamaktı maksadımız.
Peki, böyle bir şeye ruhsat var mı? Evet, var. Hadisi şeriflerde Kur’an ayetleri gibi hiçbir harfi değiştirilemez şekilde nakil zorunluluğu yoktur. Önemli olan anlamın olduğu gibi verilmesidir. Bunun böyle olduğunu yine bizzat Peygamberimiz bildirmektedir. Kendisine sorulmuş, cevap olarak da, “Önemli olan anlamdır” denilmiştir. Burada da anlam Doğu ve Batı Roma’nın bir gün mutlaka Müslümanlaşacağıdır. Resulullah (s.a.s) sağlığında bunu müjdelemiştir, öyleyse bir gün mutlaka gerçekleşecektir.
Allah Resulünün geleceğe ait bildirdikleri sadece bu kadar mıdır?
Elbette ki, hayır...
Önce şu iki hadisi birlikte okuyalım:
Abdullah b. Ömer(r.a)’den rivayetle Hz. Peygamber(s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah benim gözümden dünya (perdesini) kaldırdı. Bugün olup bitenleri gördüğüm gibi kıyamete kadar da olmuş ve olacakları (dizlerine vurarak) işte şu dizlerim gibi görüyorum. Allah onları apaçık Peygamberine gösterdiği gibi ondan önceki peygamberlerine de gösterdi.”
Ashabdan Ebû Zeyd el-Ensarî de şöyle
nakleder:
“Biz bir defasında Hz.Peygamber(s.a.s)’le sabah namazı kıldık. O namazdan sonra minbere çıktı ve bize bir konuşma yaptı tâ ki öğle namazına kadar. Sonra o minberden indi, öğle namazı kıldı. Sonra tekrar minbere çıktı ve bize ikindiye kadar bir konuşma daha yaptı. Sonra ikindi namazını kıldı. Sonra yine minbere çıktı ve bize güneş batıncaya kadar bir konuşma daha yaptı. O konuşmalarında (kıyamete kadar) olmuş ve olacak bütün şeyleri bize bir bir haber verdi, bildirdi. Bunları en iyi bilenimiz, hafızası en iyi olanımız idi.”
Aynı muhtevada başka nakiller de vardır.
Dünyada olmuş ve olacak her şeyi Peygamberine bildiren Allah (c.c.) bir gün “Bizans”ın da konuşulacağını Peygamberine bildirmiştir. Nitekim bizzat Peygamberimiz, “Bizans” kelimesini, “Şanı yüce Allah şüphesiz bana (ümmetime kırmızı çehreliler(Türkler) sâyesinde) İran’ı ve Bizans’ı ele geçirmeyi vaat etti.” sözleri ile telaffuz etmişlerdir. Bu hadisi bize nakleden Raşid b. Sa(r.a.)’dır.
Hadisin başka şeklini Abdullah b. Sa’d (r.a) da rivayet etmiştir. Bu hadisi bize nakleden Raşid b. Sa(r.a.)’dır. Hadisin başka şeklini Abdullah b. Sa’d (r.a) da rivayet etmiştir. Şimdi biz bu hadislerin 19. Yüzyılda üretildiğini söyleyebilir miyiz?
Elbette ki hayır!
Muhyiddin İbn Arabi Şeceretü’n Numaniyye’sinde daha ortalıkta adı sanı yokken Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulacağını, kaç yıl ömür süreceğini ve nasıl son bulacağını anlatmış, Şair Müştak Baba Hicri 1399’da başkent olacak Ankara’nın başkent olacağını neredeyse 2 yüzyıl önceden 1264 hicri yılda basılan divanında yılı ve günü ile bildirmişse, bu bahisteki isabetleri bu zatların Hz. Peygamber’e olan bağlılıkları sayesinde olmuştur.
Allah (c.c.) Hz. Muhammed’ine verdiği mucizeleri Muhammed’ine bağlı olan Allah (c.c.) dostlarına bile bazen keramet bazen istihraç (gelecekten haber verme) olarak hediye etmiştir, etmektedir. Selam ve dua ile...

Yazarın Diğer Yazıları