Perde arkasında kim var?

Önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı ve bakanlara Kandil izlenimlerini aktaracak olan Hasan Cemal “perde arkasındaki başka mekanizmalar harekete geçebilir” diyerek neyi kastettiğini de anlatır belki

Bir haftadır Hasan Cemal’in PKK’lılar ile görüşmelerini yayımlayan Milliyet dün de itirafçı yazarlarının genel durum analizine yer verdi.
Cemal’in final satırları dikkat çekiciydi: “Silahların patlamadığı bir ateşkes ortamında, perde arkasında başka mekanizmalar harekete geçebilir, diyalog süreci başlatılabilir.”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin terörle mücadele, milli savunma, iç güvenlik ve uluslararası ilişkiler politikalarına müdahil olarak, TSK’yı terör örgütü ile pazarlığa sevk edecek kadar etkin olabileceğine inandığı “perde arkası mekanizmaları” kimdir, nedir bilgi vermiyor Cemal.
Adı üstünde “perde arkasında” zaten. Gizli kapaklı...
Özel ulaklığın
hakkını verecek
Taha Akyol, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı Cemil Çiçek ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Hasan Cemal’in izlenimlerini dinlemek istediğini yazmış.
Takım arkadaşı Cengiz Çandar’ın “işi bitti” tespitine rağmen, Hasan Cemal’in mesajlarını bir de “elden” ulaştıracak olmasında “perde arkası mekanizmasının” etkisi var mı acaba?
Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanlığı günlerini aratmıyor. Bir bakmışsınız Erivan’da, bir bakmışsınız Erbil’de...
Keza çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı’nın bir ayağı Ortadoğu’da...
Olur ya, satır satır gazete okuma fırsatı bulamamışlardır. PKK’lılara söylettirdiği en ‘can alıcı beklentiler’i kaçırımışlardır...
Siz hangi ulağın getirdiği mesajı elden teslim etmeden medya yoluyla gönderdiğini gördünüz?
Madem PKK’nın ulaklığına soyundu, mesajlarının yerine ulaşıp ulaşmadığından, gerektiği gibi algılanıp algılanmadığından emin olması gerekiyor değil mi?
Sonra “perde arkasındaki mekanizlar”a gereken diyalog zemininde kayma olur falan...
İşini şansa bırakmasın tabii.
Baksanıza bir sürü soru işareti oluşmuş kafasında:
“Bir, siyasetçi niyetli mi?
İki, bir ‘vizyon’u var mı?
Sorunu neresinden tutacağını bilerek elini masaya kararlılıkla vurabilecek bir lider profili çizebilir mi Tayyip Erdoğan?”
Sözde bilgi aktarmaya gidiyor Hasan Cemal...
Geniş bir istahbarat ağı bulunan, Bekir Coşkun’un ifadesiyle ‘generaller yellense duyan’ koca devletin işi Hasan Cemal’in bilgilendirmesine kaldıysa zaten yanmışız bir kalem...
Burada sakat, muallak bir hal var.
“Devletin ezberlerini, klişelerini kırıp Ankara’da radikal bir şeyler yapıp yapamayacağını” öğrenmek istediğine göre, bilgi alışverişinin tarafları ters-yüüz olacak.
Hasan Cemal bilgilenecek ki, perde arkasındaki mekanizmaları bilgilendirsin:
“Bu iktidarla tamam mı, devam mı?” karar verilebilsin değil mi?
Yok tamam değilse, acilen “Özal gibi vizyonlu” bir lider ihtiyacı doğar ki... Bu da yedi yıldır hükümet değiştirmeye kalkışmadıkları için hantallaşan ‘Karen Fogg şekerleri’ni makbuz karşılığı forma sokmayı gerektirir.
Taha Akyol: İyi iş
yaptın Hasan
PKK’yı makulleştiren Cengiz Çandar, Yasemin Çongar, Ahmet Altan, Ertuğrul Özkök, Oral Çalışlar kafilesine dün eklenen ismi öğrendiniz.
Her iktidarın kulisine hakim olabilmeyi başaran, Hasan Cemal’in Ankara’dan aldığı daveti de ilk duyuran kişi olan Taha Akyol. O da diğerleri gibi Hasan Cemal’in “büyük iş” yaptığını savunuyor.
Murat Karayılan’ın “Biz eylemsiz kararı alıyoruz, çekiliyoruz, ama asker üzerimize gelmeye devam ediyor. Bu durumda kendimizi savunmak zorunda kalıyoruz” sözlerine dayanıp PKK’yı bir terör örgütü değil de, “kendi bölgesinde” yaşarken devletin zulmüne uğrayan bir toplulukmuş gibi yansıtan Hasan Cemal gibi, Taha Akyol da, eli kanlı katillerin terörü “sınırlı tuttukların”dan, “makul gözükme” ihtiyaçlarından bahsediyor...
Hakikaten “İyi iş yaptın Hasan Cemal!”
Her cefanın bir sefası vardır. Dağ tepe aştın, PKK’lılarla yatıp kalktın ama bak nereden nereye...
Kör Agop’un meyhanesinden İtalyan Lokantası’na... Derken şimdi de New York’un ünlü restoranı Le Bernardin’e sınıf atlarsınız... Eee madem aranıza şarap üstatları da katıldı, malum Fransız ekolü, daha teşvik edici olur değil mi?

İçinde bir
Orhan Kemal yatıyormuş

Hasan Cemal’in dönüş yolculuğu notlarında başvurduğu betimlemeleri, tasvirleri okurken Kemal Tahir’in “Yediçınar Yaylası” nın sayfalarını karıştırıyor gibi hissettim kendimi. Veya Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde”sini okuyorum. Ama yok “Kanlı Topraklar” olsun.
Sabrınızı sınamak gibi olacak ama lütfen okuyun. Çünkü bir daha asla bir terör yuvasınının böylesi edebi biçimde, köy romanı izlenimciliğinde, yer yer romantik dokunuşlarla “aktarılışı”na şahit olamayabilirsiniz: “Kandil Dağı’nın etekleri... Yemyeşil ağaçlıklı dağların arasından inişe geçtik.
Gürül gürül su akıyor. İki yanımızdan kızlı erkekli PKK’lılar geçiyor, meraklı bakışlarını bize dikerek... Bu arada durup bir kamyonete yol veriyoruz. Kamyonetin arkasında on beş yirmi kadar PKK’lı kız şarkı söylüyor. Bazıları bize el sallıyor, öylece yitip gidiyorlar dağların arasından...”

+++

Geciken adalet skandal yarattı
3 Temmuz 2005’te Meclis’ten bir yasa geçiyor. İletişimin denetlenmesini jandarma ve emniyetten alarak Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na bağlıyor.
Aynı yasa İletişim Başkanı’nı atama yetkisini Başbakan’a veriyor. Denetleme bürokrasiye, o denetlemeyei yapacak bürokratların ataması da Başbakan’a geçiyor.
CHP iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor.
Anayasa Mahkemesi karar veriyor. Tam üç buçuk yıl sonra. Üstelik yasayı iptal ediyor. Tam üç buçuk yıl sonra.
O üç buçuk yıl içinde neler oluyor?
Telefon dinlemeleri ayyuka çıkıyor. O dinlemeler üzerinden davalar birbirini izliyor. Ülke dinleme cehennemine dönüyor.
Devamı var.
Telefon dinlemeleriyle yer gök inleyince Meclis’te araştırma komisyonu kuruluyor. Orada Erdoğan’ın atadığı İletişim Başkanı Fethi Şimşek itiraf ediyor:
“Mobil dinleme yapılıyor, başka kurumlar da dinleniyor.”
Mobil dinleme yani hareket halindeki araçlardan dinleme. O araçlar kime ait?
Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin yazılı soruya verdiği yanıtta bir başka kavram getiriyor:
“O görüşmeler ortam dinleme yoluyla gerçekleşiyor.”
Ortam dinleme ne demek?
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart bu soruyu İçişleri Bakanı’na soruyor. Bakanın yazılı yanıtı:
“Hukukumuzda ortam dinlemesi diye bir kavram yok.”
Yalçın Doğan / Hürriyet

+++

Söyleyene değil söyletene bak!
Bir genelkurmay düşünün ki tutuyor geceyarısı bir muhtıra hazırlıyor. Hem de evinde tek başına...
Yaşar Bey; o sıralarda kendisini; büyük bir ordunun yöneticisi olarak değil de bir padişah olarak görüyormuş. Padişah olduğu için de kimseye danışmak, fikir almak gereği duymamış. Almış kalemi, yazmış aklına geleni...
Ve vermiş AKP’ye el altından desteği...
İşin içine Kutlu Doğum Haftası’nı sokarak...AKP’yi Kutlu Doğum’un yanında ve İslam’ın savunucusu göstererek yüceltmiş...
Özde değil sözde laik dediği ismi cumhurbaşkanı seçtirecek sürecin de bir numaralı aktörü olmuş...
Şimdi çıkmış ortaya kendisini de Ergenekon mağduru gösteriyor...
Yaşar Bey; mağduriyetinizi Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz anlamıştır.
Biz de iyi anladık. Ve ilk kez Bülent Arınç ile aynı cümleyi paylaştık: İyi ki TSK sizin komutanızda bir savaşa girmemiş...
Rıza Zelyut Güneş

+++

Birand ve Akar’ın soramadığı sorular
“Neden sustunuz?”

Madem o bildiriyi yayınlamakta haklıydınız; sonra neden derin bir suskunluğa gömüldünüz?
Anayasa Mahkemesi, kaygılarınızda ne kadar haklı olduğunuzu teslim ettiği halde, o bildirideki uyarıların neden takipçisi olmadınız?
Madem, Dolmabahçe’deki “esrarengiz görüşme” de Başbakan tarafından tehdit edilmediğinizi söylüyorsunuz, o zaman ne oldu da değiştiniz?
Yoksa siyasi iktidar, uyarılarınızdan ders aldı ve yanlıştan döndü de bizim mi haberimiz olmadı?
Laiklikle ilgili kaygılarınız şıp diye giderildi mi?
Ülkenin din devletine dönüştürülmeyeceği konusunda size, bizim bilmediğimiz güvenceler mi verildi?
Devletteki tarikat ve cemaat kadrolaşmasından mı vazgeçildi?
Sahi... Ne oldu da sustunuz?
O bildiriden birkaç ay sonra ne değişti de, iktidarın Kuzey Irak’tan “çekilme” konusundaki siyasi kararının savunuculuğunu üstlendiniz?
Neden; birkaç ay öncesine kadar aynı kaygıları dile getirdiğiniz muhalefet partilerinin eleştirilerine tahammül edemediniz ve polemiğe girdiniz?
Emekliliğinizden sonra iktidarın özel bir muameleyle kullanımınıza verdiği, aşırı lüks zırhlı arabayı neden kabul ettiniz?
Bu “kabul” ün, eski silah arkadaşlarınızı rahatsız edebileceğini neden aklınıza bile getirmediniz?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

TELEKULAK
Kuşku nöbeti

Turgut Kazan TV8’de anlattı.. Büyük bir kentin özel yetkili savcısına gidiyor. Soruyu soruyor. Savcı “Bir dakika” diyor, televizyona uzanıyor, sesini açıyor, sonra yanıt veriyor. Çünkü dinlenildiği kuşkusundadır...
Melih Aşık / Milliyet

+++

İyi sanık, kötü sanık
Deniz Feneri sanığı Zahid Akman gitti güzelce ifadesini verdi, çıktı, kimsenin ruhu bile duymadı... Ergenekon sanığı olsaydı?.. Sabah ortalık ağarırken polisler evi kuşatacaktı. Zahid Akman tek gözü ile kapı aralığından bakıp içeri kaçacaktı. Medya ordusu evin etrafını saracaktı, o sırada polisler içerde müzik cd’lerini, bilgisayarı, şemsiyeyi, içi boş boruları, Zahid Akman’ın çocukluğundan kalma düdüğünü alacaklardı... Öğlen vakti Zahid Akman, iki polisin ortasında koşturularak bir polis aracına bindirilecek... Bir polis onu arabaya sıkıştırmak ister gibi kafasını bastıracaktı...
Hiçbiri olmadı... Savcılıktan Zahid Akman’ı aramışlardır:
“Zahid Bey siz misiniz?..” Valla birşey söyleyeceğim ama nasıl söylesem... Hnai insan çekiniyor... Kusura bakmayın, aklınıza birşey gelmesin ama... Biliyorsunuz sizinle alakalı değil, öyle hemen şeyyapmayın... Doğrusu söylerken içim şey oluyor sanki... Yani şimdi desem mi demesem mi.. “ Zavallı biz...
Bekir Coşkun / Hürriyet

+++

MİNİ YORUM
Annelerle empati

Medyanın geniş bölümü Karayılan’la empati kurarken, şehit anneleri ile empati kurmaya çalıştım bugün. Onların sabrının mantık sınırlarını zorladığını, tek açıklamasının ilahi gücün armağanı olduğuna bir kere daha inandım. Dokuz ay karnında taşıdığın, gecelerce başında sabahladığın, saçının teline kıyamadığın evladını katledenleri affetmediğin için ötelendiğin bir ülkede “vatan sağolsun” diyebilme erdemini, erdemsizlerin anlamasını beklemek... Annelik zor zanaat...

Yazarın Diğer Yazıları