Pentagon demokrasisi

Demokrasi, askeri vesayetin tasfiyesi tartışmalarının çok yoğun bir şekilde gündemi kapladığı bir süreçten geçiyor Türkiye. TSK, bu süreçte ağır bir baskı altında. Onlarca general ve yüzlerce subay tutuklu veya tutuksuz yargılanıyor. “Balyoz davası” çerçevesinde yapılan yargılama çok ilginç. Birinci Ordu’da yapılan plan seminerine katılan subayların ancak küçük bir bölümü yargılanıyor. Ancak orada hiç olmadıkları hatta o sırada yurtdışında oldukları halde bir çok general ve subay adları imzasız digital belgelerde geçtiği için Balyoz’dan yargılanıyorlar.
Yaşanan süreç Türkiye’nin demokratikleşmesinden çok TSK’nın NATO dışında baskın ve etkin bir güç haline gelmemesi ile ilgili. Amerikan Hava Kuvvetleri istihbarat servisinde ve sonra CIA’da görev yapmış, doktora tezi Osmanlı ordusu üzerine olan M. Gunter Amerikan Kara Kuvvetleri’nin dergisi olan Parameters’da 2000 yılı yaz sayısında “Yükselen Hegemon:Türk Stratejisi ile Askeri Modernizasyon Arasındaki Boşluk” başlıklı makalesinde “Modern silahlara ve gelişmiş kabiliyete sahip olan Türk Ordusu, ülke içinde kültürel ve anayasal gücünde önemli değişiklikler yapılmadıkça, ne kısa vadede komşularına ne de uzun vade de Türkiye halkına rahat yüzü gösterecektir” derken, ABD’nin güçlenen bir TSK ile daha zor müttefik olduğunun da altını çizmektedir.
Esasen ABD ile TSK arasındaki ortaklık 1990’da TSK’nın K. Irak’a girmeyi reddetmesi ile parçalanmaya başlamıştır. 1990’lı yıllarda ABD-TSK gerilimi K. Irak merkezli olarak devam ederken, TSK hızla modernleşen, ateş gücü ve hareket kabiliyeti artan, öz güveni yükselen, savaşan bir orduya dönüşmeye devam etmiştir. Bu durum, Türk-Amerikan ilişkilerini daha da germiştir. 28 Şubat döneminde TSK ile Pentagon arasında kurulan yakın ilişki de ilişkilerin genel olumsuz eksenini değiştirmemiştir. Org. Kıvrıkoğlu, dört senelik görev süresi boyunca; Çin’i ziyaret ederken, ABD’yi ziyaret etmeyerek gerilimi sergilemiştir. Böylece Org. Özkök ABD kaynaklarında TSK’nın tekrar NATO’laşması için umut olarak gösterilmeye başlanmıştır.
Türk Ordusu ile ilgili şikayetlerin ve Org. Özkök’e beslenen umutların sadece Amerikan askerleri ile sınırlı kalmadığı Wikileaks belgelerinin yayınlanmasından sonra ortaya çıkmıştır. 18 Nisan 2003 tarihinde ABD’nin Ankara Büyükelçisi Pearson’un Washington’a geçmiş olduğu telgrafta TSK’da üç grup olduğu savunulmuştur: “Birincisi, Türkiye’nin stratejik çıkarlarının, ABD ve NATO ile sıkı bağları sürdürmekte olduğunu, istekli olsa da olmasa da kabul eden Atlantikçiler. İkincisi, ABD ile bağları sürdürme ihtiyacına öfkelenen, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan, kimseye güvenmemeyi (Irak topraklarında kurulacak bağımsız bir Kürt Devleti’ni destekleme niyetinden emin oldukları ABD de buna dahil) yeğleyen ve Kemalist devletin tavizsiz biçimde korunmasında ısrar eden katı Milliyetçiler. Üçüncüsü de Avrasya konseptinin, Rusya’nın hakimiyetindeki tabiatını kavramaksızn, uzun zamandır ABD’ye bir alternatif arayan ve Rusya’yla ya da Rusya ile İran’ı veya Rusya ile Çin’i içine alan iyi tanımlanmamış bir gruplaşma ile daha yakın ilişkiler kurmayı düşünen Avrasyacılar.” Belgenin devamında, “Türk Genelkurmayı’nın ABD’nin Irak stratejisine karşı uzatmalı muhalefeti, operasyonel konularda ayak sürümesi ve ABD’nin Irak’ta Türk karşıtı bir gündemi olduğuna dair devam eden suçlamaları, Genelkurmay’ın ABD ile ilişkilere ne kadar bağlı olduğu konusunda daha çok soru sorulmasına yol açtı... Özkök’ün ABD ile yeniden sağlam bir işbirliği inşa etmek için Türk Genelkurmayı’ndaki muhaliflerinin emekli olmasını bekleyerek fırsat kolladığı yönünde bazı ipuçlarına sahibiz. İrtibatta olduğumuz kişiler, Türk devlet sistemi üzerindeki mevcut askeri hakimiyette köklü değişiklikler olması kadar, ABD-Türkiye ilişkisinin yeniden dinamizm kazanmasının da, hem katı muhafazakarların istifasını hem de özellikle modern, ileri görüşlü, yeni bir subay kadrosunun yetişmesini gerektireceğini tahmin ediyorlar.” Ayrıca belgede katı milliyetçi ve Avrasyacı olarak Yaşar Büyükanıt, Aytaç Yalman, Çetin Doğan, Şener Eruygur, Fevzi Türkeri, Köksal Karabay ile emekli generaller Hüseyin Kıvrıkoğlu, Teoman Koman, Doğu Aktulga gibi isimler verilmiştir.
Özetle içinden geçtiğimiz süreçte yaşananların Türkiye’de askeri vesayetin tasfiyesi ile ilgili olmaktan çok TSK’nın NATO’laştırılması olduğunu bilmeliyiz. Öte yandan yine hatırlamalıyız ki TSK, 2002’de AB tam üyelik sürecini destekleyerek zaten askeri vesayetten vazgeçmeye hazır olduğunu ortaya koymuştur. Ancak beklemediği şey olup AKP iktidara gelince bir şaşkınlık dönemine girilmiş, yanlış bir tavır ile AKP’nin ABD/AB/NATO ile ittifakı güçlendirilmiştir.
Peki bu yaşananlardan bağımsız olarak demokrasi-TSK denklemi incelenemez mi? Tabii ki incelenir ve incelenmelidir. Yarın o konuyu ele alacağız. Bu vesile ile aslında İnönü’ye karşı ilk demokrasi mücadelesi olan 3 Mayıs Türkçüler Bayramınızı kutluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları