Peki, sana ne gerek var

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Şam’daki Türk Büyükelçiliği’ne Atatürk fotoğrafı asmaya ’gerek görmeyen’ Yaşar Halit Çelenk’in Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil ettiğine inanıyor mu?

Gazetecilerin Suriye gezisine katılan isimlerden Rıza Zelyut, Güneş Gazetesi’nde ’Atatürk’ü aşmış bir Şam Büyükelçimiz’ olduğunu duyurdu.
Bu Zelyut’un tespiti değil, Büyükelçi Yaşar Halit Çelenk’in itirafıydı. Büyükelçiliğin kabul salonuna Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ınkileri koyup, Atatürk tablosuna ‘gerek duymayan’ büyükelçi:
“Bu işleri aşmalıyız.
Avrupa’da devlet adamlarının resmi olmaz kabul salonlarında. Sadece kralların, kraliçelerin bulunur. Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil. Başka şeylere bakalım.” demişti.
Zelyut’un bu sözleri köşesine taşımasından sonra tartışmaya dahil olan köşe yazarlarının yorumları şöyle:
“Görünen o ki Büyükelçi Çelik, Atatürk’ün sıradan bir devlet adamı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğunu unutmuş ve ”Aşalım bunları“ diyor...
Siz siyasi bir partinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisisiniz ve Suriye’deki varlığınızı bile Atatürk’e borçlusunuz...”Asmazsam ne olur “ diyorsanız... Belki bugün bir şey olmaz...
Ama elbette bu saygısızlığın hesabını vereceğiniz gün de gelir!”
Mustafa Mutlu / Vatan
“Büyükelçiyi tanımam. Dünya görüşü hakkında hiçbir fikrim yok. Bu makama kadar yükseldiğine göre eminim değerli bir diplomattır. Ama belli ki o da kendisini mahalle baskısı altında hissediyor.”
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
“Salonda Erdoğan ve Gül’ün resimleri bulunuyor.. Ama Atatürk’ün resmi gereksiz görülüyor... Türkiye’nin geldiği hayret verici noktanın bir başka göstergesidir bu...”
Melih Aşık / Milliyet

+++++

Atatürk diktatör ise;
Hitler’in, Mussolini’nin, Stalin’in yaşadığı çağda “Basın özgürlüğünün ilacı yine basın özgürlüğüdür” diyen Atatürk’e “diktatör” demeye devam edecekseniz bugünün dünyasında “gazeteni kapatacaksın” diyen Erdoğan’a ne sıfat bulacaksınız?
Güngör Mengi / Vatan

+++++

Hakaret saydı
Cumurbaşkanı ailesinde Ermeni olduğunu iddia eden muhalefet milletvekiline 1 liralık tazminat davası açtı.
Sanki küfür edildi, yada ağır hakaret...
Yoksa niye dava açsın?
Bekir Coşkun / Hürriyet

+++++

SİZDEN GELENLER
Gençliğe Hitabe’yi anlamayan nesle..
Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Nutuk’unun sonunda yer alan “Gençliğe Hitabe”de dile getirilen her durum bugün gerçekleşmiştir: “...İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır...” Olmaz mı! Hangisini sayayım Ata’m?
“...Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapdedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir...” Önemli, değerli, kritik, kilit ne kadar kurum-kuruluş varsa ya özelleştirme, ya AB uyum yasaları adı altında peşkeş çekildi. Devlet kurumları örgütlerin, cemaatlerin, tarikatların elinde.
“Aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri, çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin.” diye uyarmıştın. Bu uyarına da aldırmadık.
“... iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler...” demeni kulak arkası ettik. Gafleti de, dalaleti de ihaneti de gördük Ata’m. Gazeteciler yetiştirdik, profesörler yetiştirdik, yöneticiler yetiştirdik; onları dediğin gibi ‘başımızın üstü’ne çıkardık; ama onlar kişisel çıkarlarını emperyalizmin ‘siyasi amaçlarıyla’ birleştirdiler. Ermenilerden özür dilediler.
“Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.” Evet, milleti, devleti fakirleştirdiler. Et-Balık kurumunu sattılar, Süt Endüstrisi Kurumunu sattılar. Sümerbank’ı, madenleri, bankaları, ormanları...
“Gençliğe Hitabe”yi anlayamadık. Ancak sen sanki bunu da tahmin edip, “Bursa Nutku”nu vermişsin: “Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydu mu, hemen araya girecektir. Nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. ‘Demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!’ diyecektir. Onu hapse atacaklar. Diyecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!’ İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!”
Ural Altaylı

+++++

ARANIYOR
Türk Tarih Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Birinci aranıyor! Ulusuna ve tarihine hakaret edilirken, ülkesine karşı düşmanca girişimler yapılırken ortalıkta görünmeyen Birinci, emperyalizme hizmet eden entellerin ihaneti karşısında suspus olmaktan hicap duymuyor mu? İşbirlikçi entellerin utanmazlığı ve vicdansızlığı karşısında daha ne zamana kadar susacak? Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun niçin görevden alındığı, şimdi daha iyi anlaşılıyor! TTK Başkanı olan Prof. Dr. Birinci’ye, onurlu görevini ihmal etmemesini hatırlatmak isteriz. Ulusumuzu, ülkemizi ve tarihimizi kararlılıkla savunmaya hazır çok sayıda tarihçimizin desteğini alarak görevini yerine getirmesini bekliyoruz. Yalana, çarpıtmaya ve bilimsel yönü olmayan safsataya dayanan ırkçı-faşist Ermeni iddiaları ve gayrimilli nitelikteki entellerin ihaneti karşısında haydi görev başına!
Fethi Murat Doğan
+++++

TRT’de avanta maaş
vermek partizanlıktır

TRT’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın ve Genel Müdür İbrahim Şahin döneminde, çeşitli bakanlıklardan ve kamu kurumlarından 41 kişi kuruma geçiş yapmış. Bazılarının adli tıp memuru, zabıt katibi, kimya öğretmeni, arkeolog gibi yayıncılıkla ilgisi olmayan mesleklerden olması dikkat çekiyor.

Kuruluş döneminde de üniversite ve yüksekokul mezunu, değişik mesleklerden insanlar TRT’ye girmişlerdi. Ancak yazılı-sözlü sınavlar, mesleki kurslardan geçtikten sonra. Örneğin Milliyet Gazetesi Yazarı Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Melih Aşık bu süreçlerden geçmişti.
Bakanlıklardan ve Kamu kuruluşlarından gelenlerin atandıkları kadrolara baktım: Genel Müdür Müşavirliği ve Uzmanlık. Normal yönetim düzenlerinde, kurum içi kurmay kadrolarıdır bunlar. Bu birinci ve ikinci dereceden, ek göstergeli kadrolara yayıncılık mesleğinde yaşını başını almış deneyimli elemanlar atanır.

Bu 41 vatandaş hiçbir iş yapmayacaklar, oturacak masa ve sandalyeleri olmayacak, ama birinci ve ikinci dereceden ek göstergeli avanta maaş alacaklar. Buna partizanlık denir!
Özdemir İnce / Hürriyet

+++++

Yumuşak karnımız
Aydın müsvettelerimiz, ülkemizin değer sınırlarını ihlal ederek bu tecavüzü kendilerine bir ayrıcalık olarak görmekteler. Vatana kasten ihanet içinde değillerse kör cahil, araştırma özürlüsü, basiretsiz sınıfına girerler. Vatana kasten ihanet ediyorlarsa gereken ceza neyse yerine getirmek hükümetin görevidir.

Kanunlar yetersiz ise, önleyici yasa çıkarmak iktidar için sorun olmamalı. Yasamız vardı da Hans istedi, George istedi diye yok ettiysek düşmanlarımızı ballı ekmekle besliyoruz demektir.
Hainleri henüz fidan halindeyken söküp atmazsan, yarın tekme atsan ayağını kırar, acı içinde kıvranırsın.
M. Nuri Üte

+++++

Büyük Birader
İnterneti olan kullanıcıların %98’i aynı işletim sistemini kullanıyor. Bu şirket de ABD savunma bakanlığıyla kendi kullandığı ve içinde hangi gizli ve niyetli kodcukların olduğu bilinmediği işletim sisteminin kaynak kodlarını açıklamamak konusunda anlaşma yapmış bulunmaktadır. Bu bile anlaşmayı yaparken niyetlerinin ne olduğunu göstermektedir.
Muzaffer Serdengeçti

+++++

‘Erdem’ mi dediniz?
Milli olmayan bir eğitim,anne ve babadan eksik alınan dünya bakışı, gazete, dergi, kitap, internet ile dejenere edilmiş bir kültür, Türk’lük, Türkiye’lilik, AB’lilik, İslamlık, hatta Ortadoğululuk kavramlarının çorba edilip önümüze servis edildiği ve başkalaşmak adına adeta çırpındığımız bir Türkiye konjönktöründe erdemden mi bahsediyorsunuz? Erdemi nasıl tekrar bedenimizin gölgesi ederiz ondan bahsedin. Endüstriyel Spor bizim olmayan ve milyonlarımızı esaret altına alan bir olgu. Bu olgudan çok şey beklemek hayalperestlik olur.
Adnan Akkaya

+++++

“Böyle zulüm görülmedi”
Aydın aydınlatan ise, bunlar kendine faydasız kör kandil.
Şadıman Şenbalkan

+++++

Ağaca bağlanan hamile kadının başına dikilmiş iki Ermeni komitacısı yazı tura atıyordu. Uzun boylu olan otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri demir parayı havaya attı:
- Kız mı, oğlan mı?
-Kız
Elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi: Sen kazandın, yoldaş
-Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?
-Annesi besleyecek
Kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı: Çocuğa meme ver
Bu olay Hocalı’da 14 yıl önce yaşandı. Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı.! Fransız gazeteci Jean-Yves Junet’nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamı anlatıyordu: ’Çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim,ama Hocalı’daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz.’
Cengiz Şerif

+++++

Derdi insani duyguymuş(!)
Çar Deli Petro; ’Komşu ülkelerdeki aydınları Rus menfaatine hareket ettirmek için ya felsefi fikirlerle ikna edeceksin, ya da menfaat temin edeceksin’, diyor. İnsani duygusu yoğun sözde aydınlar Petro’nun tavsiyesinin neresindeler?
Balkanlar’da öldürülen 500.000 savunmasız Türk için hangi insani duygularla hareket ettiler. Bilal N. Şimşir’in Rumeli’den Türk Göçleri-Belgeler adlı eserinden 1878’li yıllarda Türklerin başına gelen olaylarla ilgili bazı belgeleri yeniden hatırlatmak istiyorum.
Belge No:339, 8 Ağustos 1878 /Edirne konsolusu Flessch’den dışişleri bakanı Waddington’a rapor no:7: Edirne’de Şubat-Haziran 1878 tarihleri arasında 10.000 Türk göçmenin ölmesi, göçmenlerin yurtlarına geri dönememeleri.
Belge no:471, 26 Aralık 1878 / İngiliz başkonsolosu Fawcett’ten büyükelçi Layord’a yazı: Gümülcüne ve İskece’de sefalet içinde 53.000 göçmen bulunduğu, beş ay içinde 20.000 göçmenin öldüğü. Rodop komisyonu tavsiyelerine rağmen devletlerin göçmenlere yardım etmemeleri
Doç. Dr. İbrahim Solak
S.Ü. Fen Edeb. Fak. Tarih Böl.

+++++

Aydın değil baygın
Bana göre “aydın” kelimesi; gayri milli ve gayri ahlaki tutumlar içrisinde bulunan, bayrak ve inanç gibi Türk toplumunun en değerli varlığına saldırganlığı demokrasi ve düşünce özgürlüğü sanan, özünde düşünme özürlü şahısların ihaneti kamufle etmek için kullandığı bir anlam içermektedir..
1914 yılında Paris’de çıkarılan Hınçak Gazetesi’nin ön sayfasında;Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ermenilerin ayaklanması anlatılmaktadır..
Fatih Sultan Mehmed’in Bosna’daki latin papazlarına verdiği 1478 tarihli ferman suretinde görüldüğü gibi azınlıklar tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir.
Ermeniler, Bakanlık, Büyükelçilik, Başkonsolosluk yaptılar. Milletvekili olarak Parlamentoya girdi. Bunlardan bir tanesi, en yüksek askeri rütbe olan Mareşal unvanıyla taltif edilen Artin Davut Paşa’dır. .
Türk toprağı olan Karabağ’da işgalci bulunan bir devletin barış söylemi ”baygın“ diye nitelendirdiğim ”aydın“ların parçalama senaryolarından başka işe yaramayacaktır.
Ozan Korhan

+++++

Hepimiz Ermeni’yiz
Abdullah Gül hariç

’Hepimiz Ermeni’yiz diyeni...
Alkışlayacaksın.
’Birimiz Ermeni’ diyene...
Küfür edeceksin.
İkiyüzlülük değil midir bu?
Basınımız desen...
Canan Arıtman’a çakan çakana.
’Ayıp’ diyen var.
’Terbiyesiz’diyen var.
’Kafatasçı’ diyen var.
Kardeşim!
Bu memlekette kaç tane Kürt var, kaç tane Laz var, kaç tane Gürcü var, tek tek sayan siz değil miydiniz?
Cumhur’un başkanı sülalesiyle ilgili hassas davranacaksa illa... Cumhur’un yedi sülalesini soykırımcı ilan edenlere karşı da hassas davranması gerekmiyor muydu? Çankaya’ya bile davet edilen Orhan Pamuk’unki fikir özgürlüğüne giriyor da, Canan Arıtman’ın ki niye girmiyor?
Bugün can hıraş şekilde Türk olduğunu kanıtlamaya çalışanlar, “Alt kimlik üst kimlik filan kurcalamayı bırakın, Ne Mutlu Türk’üm diyene prensibinde birleşelim” dediğimizde, “O lafı anayasadan çıkarmak lazım” demiyorlar mıydı?
Davaya gelince... İftira bumerangıdır!
Sanki biz taşa tapıyormuşuz gibi, kendisini dindar diye lanse edenlere ses çıkarmayan Abdullah Gül... AKP’ye karşı çıkanları “siyonist, Rum tuhumu, Ermeni dönmesi” diye yaftalayanlar sayesinde köşke çıkan Abdullah Gül...
Döndü geldi seni vurdu mu?
Vurdu.
İlahi adalettir bu.
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++

MİNİ YORUM
Ama hangi iktidar Taha Amca?
‘Aydın’ denen zevat formdan düşmezse, bugün yarın ‘İktidar karşıtı tek söylem geliştirememiş aydın’ ödülü konar. Bu ödüle de, bütün zamanların en layığı olarak Taha Amca örnek gösterilir... CNN Türk’teki Genel Müdürlük görevinden de istifa etmiş, artık bakar bakar göğsünü kabartır. ‘İktidara vuracağıma bir kavram analiziyle gündem dışı olayım’ salvoları yetmedi Taha Amca’yı kurtarmaya... Meslekte iktidarı korumak için de üç çuval kömür yetseydi keşke... Ama medyada pabuç pahalı işte...

ST

Yazarın Diğer Yazıları