Peki muhalefet “saksı” mı

CHP Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’nın ’bir yıl içinde 13 milyon 24 bin 764 araca 2 milyar 241 milyon 408 bin lira, yani araç başına 127 lira ceza kesildiğini, buna rağmen trafik kazalarında azalma olmadığını, bunca denetime rağmen halen de trafikte 6.5 milyon standartlara uygun olmayan araç bulunduğunu’gösteren verilerine dayanarak, Ocak ayında TBMM Başkanlığı’na verdiği yazılı önerge aracılığıyla sormuş:
“ - Bir yıl içinde bu kadar yüksek miktarda trafik cezası kesilmesi normal midir?
- Tahsil edilen bu paralar nerelerde kullanılmaktadır?
- Hükümetin en önemli yatırımları arasında gösterdiği duble yollara ve kesilen bunca cezaya rağmen trafik kazalarının azalmamasını neye bağlıyorsunuz? Bu ceza paralarını kazaların azaltılması için kullanmayı düşünüyor musunuz?
- Halen trafik sigortası ve muayenesi yapılmayan ve bugün trafikte olduğu belirtilen 6.5 milyon aracın kesilen cezaları ödemeyen vatandaşlara ait olduğu iddiaları doğru mudur? Doğru ise bu konuda bir çözüm bulmayı düşünüyor musunuz?
- Kesilen trafik cezalarının kamu açıklarını kapamada kullanıldığı doğru mudur?”
Bu da, en geç 15/ek süre istenirse toplam 25 gün içinde gelmesi gerekirken tam 7 ay sonra İçişleri Bakanı Efkan Ala imzasıyla lütfedilen(!) cevap:
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu hükümleri doğrultusunda kural ihlali yaptıkları tespit edilen sürücülere cezai işlem uygulanmamaktadır...”
Tek satır.
Sorularla alakasız.
Dalga geçer gibi.
Evet, evet aynen böyle; iktidar dalga geçiyor muhalefetle! AKP’ye oy vermeyenlerin iradesini ciddiye almıyor! Yasa, yönetmelik, tüzük, kural tanımıyor! Tınmıyor ya; muhalefeti de, milletin “bilgi edinme hakkı”nı da tınmıyor!
Biz de sorduğu soruya cevap alamayan muhalefet milletvekillerinden “hesap sormalarını” bekliyoruz iktidara;
Sistemi kilitlenmiş, tıkanmış bir TBMM’de nasıl olacak?
“Saksı, vazo, vitrin süsü” olarak tasarlanmamıştır herhalde Meclis Başkanlığı makamı;
Yok mu bu laçkalığın bir yaptırımı?


Manzara güzel mi!
Bir kelime fazla sığdırmak için ne terler döktüğümüz, şu her sütun-santimi kıymetli köşeleri heba etmeye değmez ama “gel de şimdi yazma” dedirtiyorlar bazen insana!
Ahmet Taşgetiren mesela...
Dün Star’daki köşesinde başlıktan sormuş:
- İhsanoğlu kendini seyrediyor mu?
Mevzubahis isim değil; İhsanoğlu veya bir başkası, Alioğlu, Velioğlu, Dayıoğlu hiç fark etmez... Birinin, bir başkasına böyle üstten, bilmiş, özgüveni patlamış halde “sen şöyle bir baksana kendine” diyebilmesi için ilk şarttır:
Önce bir kendine bakarsın!
Manzaranda hiçbir tutarsızlık, çelişki, gel-git, U dönüş vs. olmaz... Böyle ip gibi dümdüz, zikzaksız bir yol fotoğrafıdır mesela yansıman; ağızda kekremsi bir tat, “acaba” bırakmaz...
Ha ondan sonra “defosuzluğundan” aldığın cesaretle sorarsın:
- Aynaya bakıyor musun?

***

Ahmet Taşgetiren sen bakıyor musun?
Hadi şu mübarek ayın, yaşının yüzü suyu hürmetine seni yormayayım ben ayna tutayım:
Tarih 8 Temmuz 2014; önceki gün yani.
“Camia’nın medyasının “Hizmete kumpas” haberlerini” yazdın Star’daki köşende. Dedi ki; “(...) Tepkinin ana ekseni “Suç üretimi” üzerine oturuyor. Yani, iktidarın, Camia’dan bir “silahlı örgüt” üretmeyi amaçladığı iddia ediliyor. Bunun için savcılık ve emniyetin operasyonu yürüttüğü kanaati var.
Bu suçlama, tam da Camia’nın emniyet ve yargıdaki paralel yapılanmasına izafe edilen şey değil mi? Hükümet tam da bunun için, yargıda, emniyette paralel yapıyı dağıtma düşüncesiyle üst üste operasyonlar yapmıyor mu?
Ergenekon, Balyoz ve bağlantılı davaların tümü “suç üretme” iddiasına maruz değil mi? İhbarlar, polis operasyonları, savcılık, hakimler, hatta Yargıtay’a uzanan bir network içinde, birilerini tasfiye, birilerinin önünü açma işleminden söz edilmiyor mu? Hanefi Avcı’nın iddiaları tam da bu değil mi? Hanefi Avcı ile ilgili dava ile Camia’nın hiçbir ilgisi yok mu?
Sakın olan biten men dakka dukka niteliğinde olmasın!”

***

Dönelim dört yıl öncesine.
Bu kez tarih 3 Eylül 2010.
Önceki gün “Hanefi Avcı davasındaki Camia parmağı”na işaret eden sen, bakalım o gün Avcı’nın iddialarıyla nasıl kafa buluyormuşsun:
“Avcı’nın” Cemaat”le ilgili iddiaları da poliste, yargıda, orduda örgütlenmesi üzerinde odaklaşıyor.
Avcı bu örgütlenmenin, devlet içinde devlet niteliğine büründüğünü öne sürüyor ve Ergenekon eksenindeki davaların, bu örgütlenmenin ürünü olduğunu iddia ediyor.
(...) Burada, “devlet” dediğimizde de, herhalde hükümeti, onun başındaki kişiyi, yani başbakanı, cumhurbaşkanını, tüm yargı sistemini, Silahlı Kuvvetler’i kastetmek gerekiyor.
(...) Bütün bu kurumlar ve kişiler, en azından Hanefi Avcı’nın gördüğünü görmüyor ya da görüyorsa bile işbirliği içine giriyor ya da karşı duramıyor...
Bu mudur?
Yani Cemaat, cumhurbaşkanını, başbakanı, İçişleri ve Adalet Bakanını, hatta Genelkurmay’ı pusturdu mu? Etkisiz hale mi getirdi? İkna mı etti? Ne yaptı?
Kim bu Cemaat?
Cemaat poliste, yargıda ve orduda, böylesine örgütlendi, merkezi bir iradeden talimat alarak her şeyi koordine etti ve öyle koordine etti ki cumhurbaşkanı, başbakan ve ötekiler, hizaya girdi!
Bu mudur?
Cemaatin merkezinde Fethullah Gülen Hocaefendi olduğuna göre ve o da Amerika’da bulunduğuna göre, taa oradan bütün bu işleri idare mi ediyor yoksa burada birilerine bütün bu işleri koordine etme, bu arada hükümeti de hatta cumhurbaşkanını da, tüm herkesi de olan bitene ses çıkarmama moduna sokma görevi mi verdi?
Ben bu sorulara, tatmin edici cevap bulamıyorum, onun için de Hanefi Avcı’nın en temel argümanını tutarlı göremiyorum. (...)
Avcı’nın çıkışı, “Bu işi devlet görmezden geliyor, ben tek başıma kendimi ortaya koyuyorum” çıkışıdır. Bu çıkışın, AK Parti karşıtı bir çevreye tekabül etmesi sebebiyle, kitap pazarlama boyutunda başarılı olunduğu doğrudur ama öteki alanda her şey tartışmaya açıktır...”

***

Dört yıl önce Hanefi Avcı’nın iddialarını “kitap pazarlama taktiği” diye sulandırmaya çalışıp “aman emniyete zeval gelmesin ki bu dosyaların üzeri örtülmesin” diye üstünü başını parçalayan Ahmet Taşgetiren’in “Erdoğan medyası”na transferinden sonra değişen düşünceleri bir tür hidayete eriş, işin aslını rötarlı fark ediş, gerçeği keşif neticesi ise, hiç değilse “kul hakkı”na girdiği onca Silivri mağdurundan özür dilemesi gerekmez mi?
Kumpas değirmenine bir gram dahi su taşımamış, adil/akil abi pozlarında ona buna “ayna” tutmaya kalkışmadan önce, istersen sen kendin bak o aynaya;
Nasıl güzel mi manzara?

Yazarın Diğer Yazıları