Peki bunlara nasıl dayandı?

Ergun Babahan’ın istifasından sonra ’vefa’ yazısı yazan Umur Talu gazetesindeki muhabirler haklarını aramaya kalkışıp, tazminatsız kapının önüne konulduklarında bu duygunun anlamını bilmiyor muydu?

Babahan için vicdanı sızlayan, “vefa” yı hatırlayan Umur Talu, bazen vicdanını evde unutur. İşte o anlar...
Ergun Babahan’ın Sabah’ta yazdığı ’veda’ yazısının yayınlandığı gün, Umur Talu da Babahan’ın gazete için ne kadar önemli işler yaptığını anlatan ve mesleki alıntılarla edebileştirilmiş bir yazı yazdı.
Talu, Babahan’ın istifasına özellikle “vefa” ve “Sabah’a katkılar” çerçevesinde ele alarak hem patronaja hem de Sabah’ın Babahan karşısındaki yöneticilerine ağır biçimde yüklendi.
Ancak Umur Talu, evladı gibi olan, elinden tutarak İzmir’den İstanbul’a getirdiği ve evinde uzun süre misafir ettiği Ergun Babahan için istediği “vefa” yı diğer Sabah çalışanları için istememişti.
Astsubaylar ve Uzman Çavuşlar’ın özlük hakları için onlarca yazı kaleme alan Umur Talu, Turgay Ciner’in Sabah’ı almasından sonra Ergun Babahan’la yaptığı kıyım üzerinde hiç durmamıştı.
Sabah Gazetesi, yıllardır çalışanı olan onlarca muhabir ve fotomuhabirinin önüne özlük haklarını sıfırlayan yeni sözleşmeler koymuştu. Sözleşmeyi imzalamayan muhabirler, baskı altına alınmış, yine de imzalamayanlar Güneydoğu illerine uzun süreli görevlendirmelerle sürgün edilmişti.
Yıllarını Sabah’a veren bu muhabirlere sıfır vefa gösterilirken ve bayan muhabirler bile sürgüne gönderilirken, Umur Talu’nun “vicdanı” hiç devreye girmemiş ve bu çalışanlar için iki satır döktürmemişti.
Ancak işin ucu Umur Talu’nun evinden biri olan Ergun Babahan’a ve dolayısıyla da eşi Şule Talu’ya dokununca bir anda gündeme “vefa” geliverdi.
İşte Babahan döneminde yapılan haksız uygulamalardan bazıları...
Ergun Babahan tam 5 yıl önce, Sabah Ciner grubuna geçtiğinde 13 muhabiri hak kaybı getiren sözleşmeleri imzalamadıkları için Silopi, Diyarbakır, Van gibi Doğu ve Güneydoğu illerine zorunlu sürgüne göndermişti.
Birer aylık sürgün iki üç kez bir yıla kadar uzatılınca muhabirler bunun cezalandırma olduğunu belirtip yeni görevleri kabul etmedi. Yönetim de bu muhabirleri tazminatsız işten çıkardı. Bu muhabirler arasında; Erhan Karadağ, İbrahim Gündüz, Şamil Tayyar, Fatma Can, Hüseyin Özalp, Erhan Seven ve Fatih Atik gibi isimler bulunuyordu...
Talu, haksızlığa uğrayan bu meslektaşlarını da görmezden gelerek bu uygulamalara ses çıkarmadı!
TMSF döneminde Sabah’ta sendikalaşma başladı. Fakat Ergun Babahan yönetimi bu sendikalaşmayı durdurarak, çalışanların sendikadan istifa etmeleri için baskı yaptı.
Fakat Tuzla’dan Diyarbakır’a kadar herkeslerin hakkını savunan Umur Talu’dan çalışma arkadaşlarına en ufak bir destek yazısı çıkmadı.
O Ne Zaman Kızdı?
Talu’nun Ergun Babahan’a ’kırılma’ve ’tavır’ koyma olayı ise Sabah’ın yazarlar reklamında oldu. Kendinden ’küçük’ yazarların resimlerini, kendi resminin üstünde görülmesine kızan Umur Talu, Babahan’a tepki koyarak 15 gün boyunca yazılarına ara verdi.
* Postmedya.com


++++++

Sizden “Hepimiz memuruz” kampanyası yapmanızı bekliyoruz
Sabah’ın istifa eden Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan Dinç Bilgin’in nasihatını dinleyerek “memur gazeteci olmamaya” karar vermiş...
Umur Talu, bu tavrın altına imza atmış...
Mehmet Barlas, “çok ararsınız böyle patronu” mealinde tepki yazısı yazmış...
Kimi Brüksel’in memuru olmuş, kimi tatil misafiri olduğu büyük patronun, kimi sır olmadığı üzere TMSF’nin...
Herkes kendi söküğüne yama aramış, bulamayınca adına “onurlu duruş” demiş!
Pek özlü söze benzemedi ama, “al birini vur ötekine” halinde medya figürlerinin ‘onur’u sağa sola çekelemeleri fazla yapay gelmiyor mu size de?
Oysa yapacakları iş basit: Ellerinde dövizlerle sokağa dökülecekler:
“Hepimiz memuruz!”
“Memur ol, olmazsan köşen elden gidecek!...”


++++++

AKP mazlum duruşunu attı. “Sahne bizim” cesareti olan gelsin havasında... Manşetteki cümle “şimdi göstereceğiz biz size” tenceresinde kaynatılıp, iyice demlendikten sonra
servis edilmiş gibi...

Edebiyat yapmayı bıraktılar
AKP, siyasal İslamın “Mazlum Edebiyatını” kullanarak iktidara geldi.
İktidara geldikten sonra bile uzun süre, “Hükümet olduk ama iktidar olamadık” yakınmasıyla “Mazlum Edebiyatını” sürdürdü.
Üst üste iki seçim kazanınca hükümete ve Meclis’e ek olarak, Cumhurbaşkanlığını, üniversiteleri, orduyu, adaleti, eğitimi, medyayı kısacası toplumu oluşturan bütün kurumları denetime aldı, müthiş bir “merkezi güç” yarattı.
Şimdi bu büyük “güç merkezileşmesinin” yol açtığı süreçleri ve sonuçları görelim:
1) Cemaatleşme yaygınlaştı:
Atamalarda “bizim cemaatten olsun” anlayışı, her türlü uzmanlığı, liyakati, profesyonelliği, deneyimi dışladı.
Sonuç olarak kamu hizmetlerinde büyük aksamalar ve hatta ölüme yol açan kazalar, ihmaller ortaya çıktı.
2) Güvenlik ve adalet mekanizmaları siyasallaştı:
Sonuç olarak, demokratik bir devletin ana unsuru olan güvenlik güçlerine ve adalete olan güven sarsıldı.
3) Yandaş sermaye ve yandaş medya yaratmak uğruna serbest piyasa koşulları zedelendi:
Sonuç olarak artık ekonominin sürükleyici motoru olarak görülen özel teşebbüsün önündeki haksız rekabet engelleri çoğaldı, üretim ve verimlilik gücü yara aldı.
4) Yolsuzluklar yaygınlaştı ve kurumlaştı:
Sonuç olarak hem milli servet ziyan oldu hem de vatandaşın devlete ve birbirine olan güveni kayboldu.
5) Cemaatçilik, kamu alanını aşıp aileleri ve bireyleri de ’mahalle baskısı’ altına aldı:
Sonuç olarak insanlar, yeme-içme, giyim-kuşam, eğlenme-dinlenme, haberleşme gibi günlük yaşam özgürlüklerini bile tehdit altında görmeye başladı.
6) Bütün bu süreçler sırasında dış dünya, AKP iktidarına destek verdi...
Bu altı temel sürecin ve sonuçlarınınsa iki önemli makro etkisi oldu.
1) Türkiye’nin “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” yapısı zedelendi; bireylerin devletten bekledikleri, yaşamlarında güvenlik, hukukta adalet, ekonomide refah duyguları büyük ölçüde yara aldı.
2) Demokratik ve laik sosyal hukuk devleti yapısı, güvenlik, adalet, eğitim, üretim, bilim ve teknoloji zedelenince, toplumun yaşama gücü, umutları, bir arada yaşama ve gelişme potansiyeli geriledi.
Yukardaki çözümlemeleri, evrensel siyasal İslamın Türkiye’deki iktidarı olan AKP’nin “mazlumiyetten zulme, zulümden zulmete gidişinin” öyküsü olarak da okuyabilirsiniz.
Mutlu yıllar!
* Emre Kongar / Cumhuriyet


++++++


2008’in en iyi manşeti Sabah’ın “Gazcı Kardeşler’i seçilmiş... Jüridekiler de gazdan epey
etkilenmiş galiba!


++++++


Atı alan Üsküdar’ı geçti
Eğer Türkiye, anayasasında yazığı gibi bir hukuk devleti olsa..
Eğer Türkiye’de hukuk devletine bağlı bir iktidar olsa ve hukuk devletini işletse...
Melih Gökçek ne o belediye başkanlığı koltuğunda bir dakika oturabilir, ne de bir daha o makama aday olabilir.....
AKP Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok 2006 yılında bakın ne diyor:
“Melih Gökçek Türkiye’nin en zengin adamlarından biri. Nereden geliyor bu para?
(...) Ankara Teksas’a dönmüş durumda. Koruma terörü yaşıyoruz. Herkes susturulmuş durumda.”
Br başka ülkede Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir politikacı o ülkenin başkentinin belediye başkanının ipliğini bu kadar açık ve net olarak belgelerle pazara çıkarsaydı ne olurdu?
O belediye başkanı programın sonunda halkına döner görevinden istifa ettiğini, siyasetten çekildiğini açıklardı.
* Tufan Türenç / Hürriyet

++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Ünlü spekülatör George Soros’un kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü sözüm ona kendini feshetmiş, artık Vakıf olarak faaliyetine devam edecekmiş. Yapılan açıklamaya göre, Temsilcilikte her işin Soros ile bağdaştırılmasının da bu kararın alınmasında önemli bir etkisi varmış. İyi ama Vakıflar yasasının değiştiğini, yabancıların da artık vakıf yönetimlerinde yer alabildiğini unuttuğumuzu mu sanıyorlar?
* Çelebi Efendi/ Odatv.com

++++++


MİNİ YORUM
Resmi ideolojiyi dayatmayaceğız

İbrahim Şahin’in Sabah’a verdiği röportajda bence iki önemli cümlesi var. İlki “ŞEŞ TV açıldı ve gördüğünüz gibi dünyanın sonu gelmedi.” Bu Türk Milleti’nin genleriyle oynanırken izlenen ‘normalleştirme’ stratejisini tek cümleyle özetliyor.
İkincisi de, “resmi ideolojiyi dayatmayacağız”. Bu ülkenin resmi devlet ideolojisinin hedefi üniter devlet yapısını korumak. Siz bu fikri temel almayan bir yayın politikasıyla, ‘tutkallandığı yerlerden kolay ayrılır’ tatsız tuzsuz eski bir mozaik modelini mi normalleştirmek istiyorsunuz Sayın Şahin?

Yazarın Diğer Yazıları