Peki bu neyin Kerbelâsı?
Kuvvetler Ayrılığı ilkesini “Yasama, Yürütme, Medya” olarak değiştirenlere göre, eğer
saltanatlarını korumalarını sağlamayacaksa, hukukun üstünlüğünü istemek çok büyük suç
Önceki gün, Ümraniye soruşturması kapsamında yeni dalgayla farklı şehirlerde 40 kişi gözaltına alındı. Çeşitli kademelerdeki yargı mensupları da dahil olmak üzere gözaltılardaki hukuk ihlallerine dikkat çekenlerin sayısı hiç de az değil. Bu ortamda yeni bir korku tüneline giren Türkiye’de iki gündür çok tartışılan bir ifade var “Cumhuriyetle hesaplaşma”. Zaman, dün tam sayfasını bi ifadenin sahibi Deniz Baykal analizine ayırdı. Gazeteye göre Baykal “yargı bağımsızlığı konusunda çelişkili tavır” sergiliyordu. Ümraniye’de “savcılara ve yargı sürecine ağır eleştirilerde bulunan” Baykal, AKP’ye açılan Kapatma Davası’nda “Yargıyı rahat bırakın” mesajı vererek tutarsızlık sergilemişti.
Hulki Cevizoğlu Yeniçağ’daki köşesinde dün şunları yazdı: “Başbakan Erdoğan, ”Düşüncenin Kerbelâsı’nı yaşamak istemiyoruz” diyor. Kastettiği şey, kendi düşüncelerinin serbest olması. Yoksa Atatürkçüler ”Düşünce Kerbelâsı’nı“ yaşamaya devam ediyor.. Başbakan’ın bu benzetmesinden yola çıkarak, daha genel bir ifadeyle ”Cumhuriyet’in Kerbelâsı“ tanımlaması yapabilir miyiz?”
Erdoğan’ın AKP’yi kapatma Davası açıldığında ‘hukuk’a karşı nasıl gard aldığını unutanlar Baykal’ı “Sokrates gibi ’Ülkemin kanunları ile yargılanarak ölmeye hazırım’de.” sözüne uymaya çağırıyorlar. Sadece dünkü gazetelere şöyle bir göz attığımızda ortaya çıkan fotoğraf şu: Barolar ayakta... Hukuk Fakültelerinde bu işin kitabını yazan Profesörler ayakta...
Medya Polemik’de yazdık, bugüne kadar Erdoğan’ın yanında davanın savcılığına soyunan veya Ümraniye’nin bir terör örgütü olduğuna canı gönülden inanan Taha Akyol, Mehmet Ali Birand, İsmet Berkan gibi sayısız ismin bile kafalarına saksı düşmüş gibi, hukukun ihlal edildiği, olayın siyasi hesaplaşmaya döndüğü ve Türkiye’nin ağır siyasi ve hukuki bedeller ödeyebileceği, yandaş medyanın bilgi kirliliği yaratmak için kullanıldığı, medyanın infaz memurluğuna soyunduğu, dağın fare doğurabileceği konularında şüphe içinde.
Kapatma Davası açan yargıyı hedef gösterip, Ümraniye’de savcılık yapmak tutarlı, hukukun iktidarlara değil, yasalara göre uygulanmasını istemek tutarsızmış
‘Evet savcıyım!’
Düşünce Kerbela’sı istemeyen Başbakan’ın, Erdoğan Ümraniye Soşturması devam ederken söylediği şu sözler hala hafızalarda: “Savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına ordadır, biz de millet adına bunun gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım.”
Bu sözlerle Başbakan’ın henüz suçlananlar kendilerini savunmadan ’taraf’ olması çok eleştirilmişti. Ümraniye Davası’nda“millet adına iddia makamı”nı savunan Başbakan, Kapatma Davası söz konusu olduğunda, davanın “millete karşı” yapıldığını söyledi: “Ülkenin itibarını zedelemeye, istikrarı bozmaya, milletin iradesini hiçe saymaya, hukuku tartışmalı hale getirmeye kimin hakkı var? Gerilim üreterek ülkenin enerjisini boşa çıkarmaya kimin hakkı olabilir? Vicdanı yaralayanlar milletin ahını almaktan kurtulamazlar.”
Hukuku tanımıyorlardı
Sadece Erdoğan mı? Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü düzenlemesinin iptali kararının ardından köşelerinden alenen ‘kanunları çiğneyin’ mesajı verenlere ne demeli?
O satırları yazanların bugün kime, hangi eleştiriyi getirme hakkı olabilir.
Hatırlayın o günleri Vakit’ten Hasan Karakaya “Bu bir ”yargı darbesi“ dir!.. Bu karardan sonra, benim için de Anayasa Mahkemesi ”yok“ hükmündedir!.. Ne kararlarını tanıyorum, ne de kendilerini!”, yine Vakit’ten Abdurrahman Dilipak “Hesaplaşma keskinleşiyor. Yok hiyerarşi varmış, yok değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler varmış!”, Star’dan Mustafa Karaalioğlu, “Anayasa ile mücessem hale gelen temel sözleşme artık bozulmuştur. Artık kimsenin hukuka riayet etmesini bekleyemezsiniz. Hukukçular bunu yapabildiğine göre, sıradan insanlar da hukuk tanımayabilir; kim ne diyebilir ki! Açık olan bir savaşın başladığıdır. Hukuk, AK Parti’ye karşı siyaset savaşının, topluma karşı düşmanlık ve kinin koçbaşıdır. Bu savaşı kutsallaştıranlar için hukuk bir araçtır; savaşı kazanmak için bazen koltuk değneği bazen tank mermisidir.” Zaman’dan Mümtaz’er Türköne “Artık AK Parti kapatılabilir, Cumhurbaşkanı Çankaya’dan indirilebilir. Bir darbe döneminde başımıza gelebilecek her şey vuku bulabilir. Siyasetin renkli dünyasının sağa sola savrulmasına karşı, devlet ve toplum düzenini istikrar içinde tutmakla görevli yargı, artık belirsizliğin ve kuralsızlığın kaynağı. Bu durumda rollerin değişmesi gerekiyor. Siyasete, dengeli, istikrarlı davranarak yargının yarattığı boşluğu doldurmak kalıyor. Türkiye hukuk devletinden uzaklaşıyor. ”Söylenecek tek söz kalıyor: Yargılayan, yargılanır.“ dememişler miydi? Şim di ne oldu da, mesela Karaalioğlu, ”Artık kimsenin hukuka egemen olamayacağını“, Türköne, ”işlerin bir hukuk devleitnde olması gerektiği gibi işlediğini” düşünmeye başladı?
Onlar fikirlerindeki, yargıdaki, veya Türkiye’deki bu dönüşümü izah edebilirlerse, belki bugün bilgisizlikten dolayı fikir sahibi olamayan bizler de, onlar gibi teşhis koyma, darmağın olan toplum psikolojisinin tedavisine katkıda bulunmaya safhasına gelebiliriz...
Kurt Kanunu
Muhalefetsiz hükümet etme isteğinin türlü çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan en geçerlisi
Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu” romanında Kara Kemal’in ağzından dile getirilir: “... muhalefetsiz hükümet etmek isteği, devleti alet ederek, hiçbir ceza korkusu duymadan bol bol suç işleme zevkinden geliyor.”
* Melih Aşık / Milliyet
Liberal Hasan Cemal’in yazamadığı darbeler
Hasan Cemal’in de en büyük yanılgısı Türkiye’de darbeyi sadece askerlerin yapacağına inanması. Hasan Abi, görmüyor musun! ’Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne, Amerika’ya sırtını dönüp Rusya’ya, Orta Asya’ya, Çin’e hatta İran’a kısacası Avrupa yerine Avrasya’ya açılmasını savunuyordu, eski Jandarma Komutanı Şener Eruygur Paşa’yla birlikte’ diye anlatmışsın ya...
Aslından meselenin gizli kodları da bu satırlarda gizli.
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili parçaları birbirine bağlamak o kadar kolay ki ...
Ne demişti Süleyman Demirel: ’Bu Türkler’in kendi kendilerine yaptıkları bir iş olamaz.’
Türkiye’de psikolojik harbi örgütleyenlerin papağanı Türk liberallerinin kıblesi Amerika’daki neo-con’lar.
Asli amaç Birinci Cumhuriyet’i ve kurucu ideolojiyi yıkmak!
Türk Aydını ve neo-con’lar Rusya’nın yeniden dünya sahnesinde güçlü konuma geldiğini öngörememişti ama geçen gün gözaltına alınan Tuncer Kılınç Paşa Amerika’nın bile artık kabul etmek zorunda kaldığı Rusya’nın gücünü ilk kez o telaffuz etti. Türk Silahlı Kuvvetleri yeni dünya düzenine, Amerika’nın tasarımına karşı analizini yaptı ve pozisyonunu belirledi. Bu pozisyon ’Laik ve Demokratik Cumhuriyet’i yıkıp ’Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ kurmak isteyenlerin arzusuna uygun değildi. Taraf gazetesinin Türk askerini yıpratma planıyla Rusya’yla işbirliğini öneren Tuncer Kılınç Paşa’nın gözaltına alınması arasında hiç mi ilişki yok?
Hasan Abi, bunları bilmez misin?
* Oray Eğin / Akşam
GÜNÜN SÖZÜ
Odatv’nin iddiasına göre Fehmi Amca Sabah Genel Yayın Yönetmenliği için kulis yapıyormuş.. Bundan sonra her gün 32 sayfalık mini polisiye bülten okuyacağız
desenize....
Ya savcıyı suçlarsa....
Tuncay Güney’in kim olduğu ve kime çalıştığı tartışılıyor.
Ergenekon davasına bakan Savcı Zekeriya Öz, iddialarını kanıtlamak için umudunu sadece ne olduğu belli olmayan, homoseksüel haham Tuncay Güney’e bağlamışa benziyor.
Savcı, halen Kanada’da bulunan bu adama 37 soru göndermiş... O sorulardan biri aynen şöyle:
“Ergenekon, lobi, devletin yeniden yapılandırılması gibi belgeler kimler tarafından, ne zaman ve ne amaçla hazırlanmıştır?”
Diyelim ki Güney bu soruya, “Onlardan biri bu soruşturmayı yürüten savcıdır” diye saçma bir yanıt verse...
Sayın Savcı ne yapacak?
* Mustafa Mutlu / Vatan
BAĞIŞ, BAŞMÜZAKERECİ
Geçmiş olsun Nursuna Hanım
Ali Babacan’ın bir koltukta iki karpuz taşıyamayacağı anlaşılınca başgösteren ’AB Başmüzakerecerecisi sorunu’ Egemen Bağış’ın atanmasıyla çözüldü. En azından Başbakan öyle zannediyor.
Peki ya, Nursuna Memecan’ın alev alev yanan duyguları? Onlar ne olacak! Hep daha fazlasını hedefleyen bu hırslı bayan, şimdi Gül ailesini evinde ağırladığı onca seneye mi yansın... Yeni Hayat Apartmanında verdiği ziyafete mi yansın... Herkes herşey başaracak diye bir şey yok, demek ki Nursuna Memecan, ’mideden geçen yol’ konusunda rakiplerinden birkaç adım geride kaldı. Sağlık olsun, yemek masraflarının faturasını Egemen Bey’e yollayın, size de o geceden geriye kalan İvedik ailesinin hoş sedası olsun...
MİNİ YORUM
İntikam dondurulmuş yemek de olabilir
Ahmet Hakan Ümraniye Operasyonu’nun son dalgasını yorumlarken Kemal Gürüz’ün YÖK Başkanıyken şu an İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Beşir Atay’ı irticacılıkla suçladığını hatırlatarak ‘intikam soğuk yenen bir yemektir’ demiş...
Buna ne şüphe... Bazı ideolojilerin, fikirlerin, grupların, cemaatlerin yaraları öylesine derin oluyor ki, intikam soğuk değil, dondurulmuş yemek kıvamında bile olabiliyor. Mesela yüz yıl önce bir kini içinize atıyorsunuz. Yüz yıl sonra, yeniden saltanatı kurduğunuza inandığınız anda, çıkarıp ısıtarak, ‘zehir de olsa’ yiyeceksin diyorsunuz...