Patron olan sizsiniz!
TRT’nin ayrımcı yayıncılığından rahatsız olanlardan rica ediyoruz: Başta İbrahim Şahin, hepsinin maaşını siz ödüyorsunuz, gazeteleri şikayet kutusu yapmak yerine, hizmetini beğenmediğiniz personelden hesap sorun
Yeniçağ’ın internet sitesine veya şahsi e-posta adreslerimize hemen her gün bir kaç adet gelen ’TRT şikayetleri’nden kimi örnekler:
“TRT 2’de sabah 08:15 civarlarında manşetler okunurken bir ilginçlik oldu. Spiker Yeniçağ gazetesinin 3. sayfasındaki ‘Yoksulun işi 7 saniyelik’ haberini okudu. Biz de bunun sebebi nedir, o manşette ne vardı diye merak ettik...”
l Z.Sarıtepe - 5 Ocak 2010
“TRT sabah haberlerinde gazete başlıklarını verirken Yeniçağ gazetesinin birinci sayfasını değil de üçüncü sayfasını veriyor. Bu nasıl bir demokrasi ve özgürlük anlayışıdır?”
l H.Erek - 7 Ocak 2010
“TRT 1 sabah haberlerinde Yeniçağ gazetesinin dış sayfalarını çıkararak, iç sayfalarından ekonomi başlığını okudu. Baş sayfa haberlerinden okumaya utanıyorlar mı acaba?”
l N.Cengiz - 8 Ocak 2010
“Haftasonları TRT’de yayınlanan Habervizyon programını seyrederim. Geçen hafta sıra Yeniçağ Gazetesi’ne gelince manşet yerine sıradan bir haber okundu ve okunan haber ekrana yansıtılmadı. TRT’ye mesaj attım ama geri dönen olmadı. Böyle bir durumdan haberdar mısınız?”
l M.Küçük - 11 Ocak 2010
Telefonlar da cabası... Oysa bunca sorudan bir tekinin cevabı bizde: “Evet bu skandalın varlığından haberdarız!..”
Kökeni bu skandal olan bütün diğer soru ve sorunların adresi ise TRT!
TRT’nin, Yeniçağ’ın kamu adına soran, sorgulayan manşetlerini -ısrarla- dışlaması konusunda, biz bugüne kadar kendi üzerimize düşeni yaptık. Hem her ay istese de, istemese de ödediği faturalarla TRT bütçesine pay aktaran vatandaşlar olarak, hem de gazetecilik mesleğinin gereği olarak...
Biz çok uğraştık
Çıkış noktamız bir kamu kurumu eliyle yürütülen ayrımcılık olduğu için sadece Yeniçağ söz konusu olduğunda da değil, örneğin Cumhuriyet gazetesinin manşeti “kaçırıldığında” da aynı tepkiyi verdik. Ve emin olun -bugün kim bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavrı sergiliyor olursa olsun- Hürriyet’in, Milliyet’in, Vatan’ın, Akşam’ın, Zaman’ın, Yeni Şafak’ın vs. herhangi bir gazetenin manşetini haksız biçimde “karartacak” olsalar, yine aynı tonda yükseltiriz sesimizi. Ki devamlı okuyucularımız iyi bilirler, TRT’ye karşı verdiğimiz “manşet haklarını koruma” mücadelesi uzun ince bir yoldur. İlk zamanlar TRT’nin “medyayı idare etmekle” görevli personelleri arayıp, “Diğerleri tamam da, bari siz yapmayın, sizin de bizimle aynı değerlere sahip olduğunuzu iyi biliyoruz...” türünden klasik bağlama konuşmaları yaptılar.
Aynı saftaymışız! Da o kadar da saf mıyız? Devletin imkan ve kaynaklarını kullanarak, medya ve toplumda “saf”lar yaratma çabasına karşı mücadele verirken, “Gerçekten mi?” deyip boynunuza atlayacağımızı mı düşündünüz?
Baktılar ki, hakikaten mahalle takımı kurmaya veya takıma dahil olmaya çalışmıyoruz. Öyle anlaşalım, kaynaşalım, uzlaşalım, konunun üzerini örtelim den(e)miyor bize; çünkü kimle ne konuşuyorsak, ertesi gün gazetenin sayfalarından ilan ediyoruz. Çünkü zaten, sadece okuyucumuzu bilgilendirmek, haberdar etmek için konuşuyoruz kendileriyle...
Hep kaçamak cevaplar
İkinci ve en geleneksel yola başvurdular. Mahkeme kararıyla yollanmamasına rağmen, “açıklamaları”nı “tekzip” diye dayatmaya çalıştılar. Mecbur olmamamıza rağmen, cevap hakkına saygımızdan yayımladık.
Adliye koridorlarını ziyaret etmemizi gerektiren zamanlar oldu. TRT’ye karşı gazetemizin ve kurumun bir anlamda sermayedarı yahut hissedarı sayılabilecek vatandaşın hakkını savunduğumuz için kendimizi savunduk!
Bize her seferinde dediler ki; Arayıp işin doğrusu nedir diye sormadan, kulaktan dolma bilgilerle, “dolduruşa gelerek” yazıyorsunuz. Halbuki bir arasanız, sorsanız, biz de size izah etsek...
Gözümüzün gördüğüne, kulağımızın duyduğuna itibar etmeyip, beş duyumuzun “dolduruşuna gelmeden” evvel TRT’yi aramaya başladık. O müdürden, o amire, o amirden bu memura paslanırken, muhatap bulana kadar göbeğimiz çatladı. Hadi bulduk; aldığımız cevap “ben size döneceğim...”
Sonrası o malum şarkıdaki gibi: Ne gelen, ne soran var acı geçti günlerim!..
Bu tekerrürü can sıkıcı hale gelen süreç de gösteriyor ki TRT halen “ayrımcılığın”, daha korkuncu, “manşetleri okuyorum” deyip, bir gazetenin iç sayfalarından ayıkladığı suya sabuna dokunmayan bir haberi “manşetmiş gibi” yutturmaya kalkışmanın, halkı aptal yerine koymanın, alenen kandırmanın ne büyük suç olduğunun farkında değil!
İtham etmek için değil, yasal karşılığını öğrenmek için soruyorum: Yaptığını iddia ettiğin şeyi yapmamanın adı “sahtekarlık” değil midir? Eğer öyleyse bunun bir cezası yok mudur? Ya vatandaşın parasıyla, vatandaşın onay vermediği kimilerini (kişi ve kurum) öne çıkarmak; onlara haksız kazanç sağlamak? Bunun ödenmesi gereken bir bedeli yok mudur hukuk devletinde?
Biz “gazeteci”ye düşen soruları sorarız sormasına da... Yeniçağ okuyucularından ve TRT’den “hak ettikleri” kamu hizmetini alamadıklarına inanan bütün diğer kesimlerden ricam sorularınızı artık gazetelere değil; muhatabınız olan kuruma yani TRT’ye yöneltmeniz olacak.
“Utanmıyorlar mı?” Biz nereden bilelim, niyet okuyamayız ki!
Hakkınızı arayın
“Utanmıyor musunuz?” diye sormadan bilemezsiniz ne hissettiklerini... Neden mi? Nasıl mı? Neyse aklınızdaki soru TRT’ye sorun. Sakın “ben kimim ki” diye de düşünmeyin. Siz o kurumun gerçek sahiplerisiniz. Siz şikayet ettiğiniz işlere imza atan o geniş kadronun gerçek patronusunuz. Maaşlarını da veren sizsiniz, reyting getirmeyen sönmüş yıldızların rekor transfer ücretlerini de ödeyen sizsiniz...
Alınterinizle kazandığınız paranızla yapılan işleri denetleyin. Bir kamu kurumu tarafından yanlış bilgilendirildiğinize, yönlendirildiğinize, kandırıldığınıza inanıyorsanız hakkınızı arayın.
Küçük bir tüyo: Rahatsız olduğunuz programın sunucusunu, yapımcısını, müdürünü ararsanız muhtemelen “yayın politikasını biz belirlemiyoruz”cevabını alırsınız. Bu nedenle TRT’nin yayın politikasını belirleyenlerden hesap sorun; onların kapılarını, telefonlarını, bilgisayarlarını aşındırın. Hala mı görevlerini yapmadıklarını, kötüye kullandıklarını vs. düşnüyorsunuz?
Dava edin. Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu gösterin. Hiçbirşey olmazsa emsal olur; boş bulan atını oynatmaya kalkışmaz...
Muhataplarınız ve telefon numaraları:
İbrahim Şahin
(TRT Genel Müdürü): 0312 463 43 43
Ahmet Çavuşuğlu
(Haber Dairesi Bşk.) : 0312 463 48 39
Ahmet Böken
(Haber Dairesi Bşk.Yrd.): 0312 463 46 10
* * *
Ya bir de muhalif olmasaydı!
Akşam gazetesi önceki gün, TRT’ye ilişkin okuyanları dumura uğrattığını düşündüğüm bir yazı yayımladı. Nagehan Alçı imzalı yazıda AKP iktidarının “topyekun bir tek tipleştirme ve kadrolaşma ile” suçlayanamayacağı iddia ediliyor ve bu iddia TRT delili’ ile kanıtlanmaya çalışılıyordu.
Muhalif Banu Avar’a dahi program yaptırıldığını yazan hanım kız, Avar’ın programının “miadı” dolduğu için sonlandırıldığını yazarken, “miad”ın ne zamandan beri “sözleşme” veya“reyting”e göre değil de siyasetin dahline göre belirlendiğini açıklamayı unutmuş olmalı.
Hiç “Metehan Demir de program yapıyor ve 27 Nisan e-muhtırası döneminde askerin yanındaydı” türünden makulleştirme çabalarına değinmiyorum bile. “27 Nisan’ın” kimin yanındaydı peki?
Gazetesine “Paşasının Başbakanı” manşetini atan Yasemin Çongar’a program yaptırmayışı nasıl “kadrolaşma olmadığı”na delalet sayılabilir?
Fehmi Koru’ya yaptırmasına ne diyeceğiz o zaman?
Derya Sazak’ı da “muhalif”mi sayacağız Milliyet’te yazıyor diye?
Sinan Çetin de “bağımsız sinemacı”mı yani şimdi?
Mesela size bu yazınızdan sonra bir program teklifi gelse; bunun bir taltif değil de gazetecilik başarısı olduğunu mu yazmalıyız?
Muhalifi böyleyse yandaşı nasıl oluyor TRT’nin?
Bir örnek verseniz de, öğrensek!
* * *
TRT futbol yayınını kime finanse ettirecek?
Google’a girin, “Zafer Çağlayan TRT payı” yazıp search edin, elektrikte yüzde 2’lik TRT payının kaldırılmasına yönelik pek çok yazı bulursunuz. Ben aradım 2 bin 910 ayrı dosyaya ulaştım. Çağlayan’dan sonra bakan olan Nihat Ergün’ü girin yine TRT payı yazın, yine bir sürü iddialı demece rastlarsınız. Dediler ki ‘Merak etmeyin bu pay kaldırılacak. Sırtınızdaki yük azaltılacak’. Elektrikte TRT payı kaldırıldı mı? Elbette kaldırılmadı. Kaldırılması zordu. Maç yayın ihalesi var. İhalede kamu kuruluşu olan TRT de masada.
Geliri gideri karşılayamıyor
TRT’nin gelir kalemlerine bakınca en büyük gelirin 454 milyon TL’lik elektrik payı olduğu görülüyor. 244 milyon TL’lik de bandrol geliri var. Buna karşılık bir medya kuruluşunun en büyük gelir kalemi olması gereken reklam gelirleri TRT’nin 8 kanalı için toplam 29 milyon TL’de kalıyor. Giderlerine bakınca karşımıza 308 milyon TL’lik personel ve 237 milyon TL’lik prodüksiyon giderleri çıkıyor. Yani elektrikte TRT payı ve bandrol geliri olmasa TRT’nin ayakta durması imkansız. TRT yöneticilerinin ihaleye girmeden önce, özel sektörde bu işe hazırlanan yayıncılar gibi fizibilite yaptığına, fiyatı nereye kadar çıkarmaları halinde para kazanabileceklerini ölçüp biçtiklerine, nerede durmaları gerektiğine dair bir üst limit belirlediklerine hiç ama hiç ihtimal vermiyorum.
Fatura hep vatandaşa
Basiretli tüccar gibi davranmaya gerek var mı? Nasıl olsa arkalarında kapı gibi Türk halkı var. Elektrikte TRT payını artırırsın, bandrolde yeni uygulamalara geçersin, akaryakıta TRT payı ilave edersin olur biter. Üyelikte de TRT gibi hantal bir kurumun çok başarılı olabileceğini sanmıyorum.
Ve ne yazık ki Türk futbolunun üzerindeki şaibeler, hakem hataları, bahis skandalları gibi olumsuzluklarla Türk insanı futboldan giderek uzaklaşıyor. Bırakın yeni üye kazanmayı, üyelik yenilemesi yapmak bile zorlaşıyor.
Duyuyorum ki TRT “Biz bu işi sponsorluklarla ekonomik olarak karşılarız” düşüncesinde.
Büyük bir yanılgı.
İşin ekonomik imkansızlığı yanında TRT’nin HD yayın konusundaki hazırlıksızlığı, 2008 Avrupa Şampiyonası’nda yaptığı hatalar ve aldığı ağır eleştiriler de cabası.
Bu arada ’TRT ihaleyi kazanırsa maçları şifresiz izleriz’diye de sevinmeyin. Ben de ilk başta öyle düşündüm ancak şartnamede kesin kural var. Maçlar mutlaka ama mutlaka şifreli kanaldan yayınlanacak.
Futbolla hiç alakası olmayan Ayşe Teyze’ye, maliyetlerden kısma derdindeki sanayici Ramazan Bey’e, yeni araba alan Mahmut Bey’e ilave bir bedel ödetilecekse bari bu hiç olmazsa eylemdeki Tekel işçilerinin maaşı için olsun da içimiz yanmasın.
Bırakın futbol yayını için özel sektör kapışsın. l Ercan İnan / Vatan
* * *
Ergun Babahan’a tek soru
Ergun Babahan, hepimizi Ertuğrul Özkök’ün tetikçisi yapmış... Özkök organize ediyormuş, biz de talimatı uyguluyormuşuz.
Ne Özkök’ün karakterini, ne de bizim karakterimizi bilmediğinden olacak böyle ayıp şeyler söylemiş...
Canı sağ olsun...
Ama madem her şey açık konuşuluyor, ağza gelen söyleniyor, o halde ben de Ergun’a tumturaklı bir soru sorayım bari: Sevgili Ergun... Sen Sabah Gazetesi’ndeyken, Sabah’ı Ahmet Çalık aldığında, bir medya patronuna gidip, “Gazeteyi cemaatçiler ele geçirdi... Ben bu şartlar altında orada çalışamam... Sizin gruba geçmek istiyorum” dedin mi, demedin mi?
Hadi bir cevap ver Ergun... Oldu mu böyle bir olay? l Ahmet Hakan / Hürriyet
* * *
MİNİ YORUM
Başımız döndü
Şirin Payzın CNN Türk’te, Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a yönelik aşağılamayı değerlendirirken, “Şimdi Başbakan Erdoğan’ın geçen sene Davos’ta yaptığı da büyük bir nezaketsizlikti” demiş.
Nezaket’in CNN’cesi “hakaret dinlemek” midir?