Partilerin seçim avantajları-dezavantajları (II)
Cuma günkü yazımda, AKP'nin seçim öncesi avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirmiştim
Aslında siyasi partileri kendi seçmenleri daha iyi değerlendiriyor.
AKAM'ın 24 il ve 64 ilçede, 1.624 kişi ile yaptığı anket sonuçlarına göre AKP ve MHP'ye oy verenler partilerinin seçim sonrası tavrına daha düşük onay veriyorlar. AKP'nin tavrına bu partiye oy vermiş olanların yüzde 77.9'u, MHP'nin tavrına ise yine oy vermiş olanların yüzde 60.3'ü onay veriyor.
Buna karşılık CHP'ye oy vermiş olanların yüzde 93.5'i ve HDP'ye oy vermiş olanların da yüzde 91.4'ü, partilerinin seçim sonrası tavrını onaylıyor. (Aşağıdaki tablo)
Seçmenin oyunu isabetli kullandığına ikna olması, siyasi partiler için önemli bir avantajdır. Bu anlamda en yüksek avantajı CHP sağlamış olmaktadır.
CHP'nin koalisyon görüşmelerinde, ülke çıkarlarını oy hesabından önde tuttuğunu açıklaması ve inandırıcı olması oy verenleri memnun etti.
Parti içi demokrasi, CHP'nin hem avantajı, hem de dezavantajı oldu. Özellikle, genel başkan yardımcıları ve bazı milletvekillerinin, kendine çalışması partinin dezavantajını oluşturmaktadır.
MHP'ye oy verenlerden üç kişiden birisi, partinin seçim sonrası tavrını onaylamıyor. Bu sıkıntı, Meclis Başkanlığı seçimlerinde dolaylı yoldan AKP adayını desteklemesi nedeniyle ortaya çıktı. Eğer Deniz Baykal veya AKP'li olmayan birisi Meclis Başkanı seçilseydi, Meclis, Deniz Baykal'ın ifadesi ile ''Ayıplı Mal'' durumuna düşmezdi ve koalisyonun kurulma olasılığı daha yüksek olurdu.
Türkeş'in bakanlığı kabul etmesi, MHP için bir avantaj olabilir. Zira memnuniyetsizlik ve ayrışma izlenimi veren MHP tabanında tepki yaratıp, birleştirebilir.
HDP'nin Türkiye partisi iddialarına karşılık, terörü ve PKK'yı kınamamış olması, PKK'yı adeta zorla silahları bırakmaya çağırması kendisi için bir dezavantaj olmuştur. Buna karşılık seçim hükümetine 2 bakan ile girmesi kısmen de olsa elini güçlendirmiştir.
Aslında, CHP ve MHP'nin seçim hükümetine girmemiş olmaları ilk bakışta kendileri için seçim dezavantajı olarak görünebilir... Ne var ki AKP'nin koalisyon sürecindeki oyalamaya dönük tutumu, Cumhurbaşkanının, Davutoğlu'ndan sonra Kılıçdaroğlu'na hükümet kurma görevi vermemesi ve dahası Saray'ın yolunu bilmeyenlere görev vermem demesi ve nihayet seçim hükümeti kurma aşamasında siyasi partilerin dışlanması gibi nedenlerle Anayasa ve teamüller çiğnenmiştir. CHP ve MHP seçim hükümetine girmemekle, bu yanlışların tarihi sorumluluğunu üstlenmemiş ve yanlışı onaylamamıştır.
Deniz Baykal'ın bakanlığı reddeden mektubu, aynı zamanda CHP'nin demokrasi ve hukuk düzenine olan anlayışını ortaya koymuştur.
Baykal, hiçbir ülkede demokrasinin güç sahiplerinin atıfetiyle gerçekleşmeyeceğini, parlamentoyu yok sayarak ülkeyi yönetme anlayışının, hukuk ve anayasa duyarlılığı ile bağdaşmayacağını söylemiştir.
Maalesef, Cuma günkü Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan, bir yandan kendisine basın yoluyla yapılan yanlış ithamlara haklı olarak tepki gösterirken, diğer yandan ''Herkes Deniz Baykal'dan bir hareket beklerken ... hareket Tuğrul Türkeş'ten geldi '' şeklinde Deniz Baykal'ı peşin bir yargıyla itham etmiştir.
Deniz Baykal'la uzun süre birlikte çalışmış bir insan olarak benim bildiğim, hiç kimse Deniz Baykal'dan CHP'ye karşı bir hareket beklemez. Tersine herkes CHP'yi kurup, bugünlere getiren Deniz Baykal'ın, kendi emanetine ne kadar bağlı olduğunu bilir.
Temennim Ahmet Hakan'ın bu ithamını bir sürçü lisan olarak ilan etmesi ve Baykal'ı bakanlığı kabul etmediği için tebrik etmek yerine, bu ithamından dolayı kendisinden özür dilemesidir.