"Particilikte şirke düşmek" ve "Levent Kırca"
Hindistan’da ineğe tapılmasını yadırgayanların veya misyonerlik faaliyetlerinden rahatsızlık duyanların pek de farkında olmadıkları bir gerçek var ki, o da, lidere biatın ve particiliğin Türkiye’de neredeyse gizliden gizliye “puta tapmaya” dönüşmesidir.
N’olur hemen, “Allah’a inananlara bunu nasıl söylersin” itirazında bulunmayın. Cahiliye Arapları da Allah’a inanıyorlardı. Amma onların kendilerini Allah’a yaklaştırdıklarına inandıkları ve asla laf söyletmedikleri putları vardı.
Günümüz Türkiye’sinde de kimi insanlar partilerinin kendilerini Allah’a yaklaştırdığını iddia ediyor ve hem partilerine hem parti liderlerine asla laf söyletmiyorlar. Göz göre göre yapılan yolsuzlukları, seçim hilelerini, haksızlıkları öyle bir savunuyorlar ki, insan, bir bu savunmayı yapanların toplum içindeki şöhret ve statülerine bakıyor, bir söylediklerine kulak veriyor, gördükleri ve duydukları karşısında, Hakk ve hakikate, “İlle de atalarımın dini” diye direnen cahiliye dönemi Mekke meşhurlarının ekranlara ve gazete sayfalarına düştükleri hissine kapılıyor.
Hani, İsrail sözcüsü Tzipora Menache:
“- Siz de iyi biliyorsunuz, aptal Amerikalılar da gayet iyi biliyor. Beyaz Saray’da oturan kim olursa olsun hükümetlerini biz yönetiyoruz. Bakın, ben de, siz de biliyorsunuz ki hiçbir Amerikan başkanı düşünülemez olanı yaptığımızda dahi bize karşı çıkma konumunda değildir. Bize ne yapabilirler ki? Kongreyi, medyayı, şov işini ve Amerika’da her şeyi biz kontrol ediyoruz. Amerika’da Tanrı’yı eleştirebilirsiniz fakat İsrail’i değil!”
Diyor ya, bizdeki particilik de, işte böyle bir şey...
Çünkü bu topraklarda İslâm dini ve devletin tekliği, vatanın bölünmezliği dahil her şeyi eleştirebilirsiniz, bunları eleştirdikçe “aydın” ve “entelektüel” olarak takdir bile görürsünüz, amma bir particinin karşısında o parti ve liderini mümkün değil, eleştiremezsiniz. İsterse o parti ve lideri tıpkı İsrail’in yaptığı gibi pek çok, “düşünülemez olanı yapmış olsa” bile...
Bu satırlar, “dost uyarısı” dır.
Bakınız Allah Rasulü ne diyor:
“- İslâm dinini kabul etmiş birisi, herhangi bir şahsa zenginliği için saygı gösterirse, dininin üçte ikisi gider.”
Siyasi partiler, hele iktidardakiler, “makam, kuvvet” ve “devlet imkânı zenginleri” dir. Bir insan parti ve liderdeki bu imkânlar dolayısıyla o parti ve lidere saygı gösterirse, dininin üçte ikisi gitmiş olmaz mı?
Bizde particilik, bu tür imkânlar dolayısıyla, saygı göstermenin de ötesin geçmiş, akı kara, karayı ak gösterme boyutlarına varmıştır...
Rabbim cümlemizi şirkin açık ve gizli olanından korusun diyerek konuyu noktalayalım.
Levent Kırca
DSP’nin Üsküdar Belediye Başkan adayı tiyatrocu Levent Kırca’ya, seçim çalışmaları sırasında, tekerlekli sandalyesi ile engelli bir vatandaşımız yaklaştı, seçilirse kendilerine yardım edilmesi, (herhalde, maaş bağlanması) talebinde bulundu.
Kırca, ayakları dibindeki engelli vatandaşımıza tepeden bakarak, “Maaş bağlamayacağım, bunları birbirine bağlayacağım!” karşılığını verdi ve hem kendisi, hem çevredeki kalabalık gülmeye başladı.
O anda engelli vatandaşımızın hâli ekran başında bizlerin içini burktu ve hâlâ o an gözlerimizin önünde...
Kimse bu sahneyi “şaka” yahut “mizah” olarak tevil edemez.
“Bunlar” demek, ne demek?
“Bunlar!” ha...
“Bunlar!...”
Biz de sayın Zeki Sezer’e soruyoruz:
“- Bunları nereden buldunuz?”