Parti ismi fark etmez Ülkücünün kaderi ortak
AKP'nin siyasi kazanç uğruna değerlere sarılması siyasetinin ayrılmaz bir parçası. Bir bakıyorsunuz düne kadar "ırkçı-kâfir" dedikleri Türkeş'e sevdalanmışlar. Bir bakıyorsunuz hayatta iken "Amerikancı" diye etmedik hakaret bırakmadıkları Özal'ın takipçisi oluvermişler. Bir de bakıyorsunuz yüzüstü bırakıp kaçtıkları Erbakan Hocalarının aslında en sadık talebeleri onlarmış.
Muhsin Yazıcıoğlu'nu ne kadar sevdiklerini anlatmaya gerek var mı? Hele şu günlerde...
Referandum sürecinde saydığım isimlerin aslında AKP çizgisinde olduğunu da öğrenmiş olduk; hepsi "Evet"çi imiş...
Bu gayriciddi, değerlere saygısız ve kendilerinden olmayan çevreler için manevi önemi olan isimleri kullanmakta beis görmeyecek derecede siyasi "nezaketten" uzak yaklaşımı millete havale edelim...
Diyeceğim ama şunu da sormadan edemiyorum: AKP bu isimleri siyasi propaganda aracı olarak kullanırken bu isimlerin gölgesinde siyaset yapan arkadaşlar neden çıkıp bir çift laf etmez?
***
25 Mart Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatının sene-i devriyesi idi.
Biz ona "şehadetinin" diyoruz. Her ne kadar, bir siyasi parti liderini dağ başında üç gün bulamayan dönemin Ulaştırma Bakanı "Kazadan kaza çıkartmayın" dese de Ülkücüler açısından mesele "kaza"dan öte bir şey.
Mahkemeler Ülkücülerin bu şüphelerine "takipsizlik" verse de...
Muhsin Yazıcıoğlu'un varisi Genel Başkan da bu soruları soruyor merhum Yazıcıoğlu için hazırlanan bir belgeselde: "Bütün kalplerdeki şüphelerin giderilmemiş olması" diyor.
Vay!..
Anlaşılan o ki merhum lideri hakkında bazı ihmallerden şüpheleniyor.
Sayın Genel Başkan'la aynı şüpheleri Devlet Denetleme Kurulu da paylaşmıştı bir zamanlar, raporlaştırmıştı da üstelik. Doğal olarak bu şüphelerin peşine düşülmeliydi. Fakat dönemin Ulaştırma Bakanı, günümüzün Başbakanı Binali Yıldırım "Kazadan kaza çıkartmayın!" diyerek meseleyi bağlamıştı.
O günden bugüne bütün hükümetleri kuran AKP'nin bu meseledeki samimiyeti ortada. "Muhsin kardeşim" retoriği ile sayısal olarak çok mühim olmayan ama "ideolojik" olarak anlamlı olan BBP'li seçmeni "bağlamak".
Ve asıl hedef sadece BBP değil, Ülkücü vicdanlarda yeri müstesna olan "Muhsin Başkan" ismi ile Ülkücülerin tercihlerini etkilemek, en azından "sempati" yaratmak.
Yazıcıoğlu, tıpkı Türkeş ve Erbakan gibi seçim malzemesinden başka bir şey değil bu çevreler açısından.
Yazıcıoğlu hakkında devasa laflar edilirken "suikast" iddialarının peşine düşülmemesi bunun somut göstergesi.
Hâl böyleyken...
Yazıcıoğlu'nun koltuğunda oturanlar Yazıcıoğlu'nun şehadeti ve akabinde yaşanan ihmallerin altında imzası olanlara "Evet" diyerek Muhsin Yazıcıoğlu'nun ruhunu şâd edecek demek ki!..
Ülkücünün hâli de kaderi de ortak.
Parti isminin farklı olması durumu değiştirmiyor...
**
Ülkücülerin hâli bu...
Geçmiş büyüklerini siyasi muarızları ile paylaşmak zorunda kalan bir zümre...
30 Mart 2009'da merhum Yazıcıoğlu'nun arkasından şunları yazmıştım...
"Merhum Arvasi "Ülkücü" kavramını üçe ayırır: Ülkücüler, Ülkücü geçinenler ve Ülkücülükten geçinenler. "Geçim ehli" herkesin malumu. Zor zamanda kendini gizler, fırsat bulunca "Ülkücü" olur, sonra geçer gider. Onlardan pek çoktur.
Azlık olanlar ise ömrü boyunca Ülkücü olmak için mücadele edenlerdir.
Bu taife için "Davasından kazanmaz, kazandırır." diyor merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Galip Erdem'e yazdığı "vefa" yazısında.
Ve devam ediyor...
"Bazı insanlar başkaları için yaşarlar. Onların hayatı mücadeleyle doludur. Haksızlıklarla mücadele eder, gelecek nesillerin tarihi sorumluluğunu yaşar, acıları paylaşarak mutlu olur, bir inanç adamı olmanın, idealistçe yaşamanın, bir Ülkünün peşinde koşmanın kavgalarından kendine ayıracak zaman bulamadan ömrünü tamamlarlar. Bunlar asıl öldükten sonra isimleriyle, eserleriyle, dostlarıyla yaşar ve yaşatılırlar".
İhtimal odur ki Türkeş ve Yazıcıoğlu ötelerden bizi seyredip şunu söylüyor: "Lazım değil ismimizi yaşatmanız, ömrümüz boyunca mücadele ettiklerimizin elinden ve dilinden kurtarın ismimizi yeter!"
Mekânları Cennet olsun...