Parola: İktidar kazanana kadar…
Ee, ne oldu Sayın Başkan?
Hani, sırf bir şeyin yapılabilmesinin teknik olarak mümkün olması, onun yapılacağı anlamına gelmezdi? Hani, bir işin yapılabilmesi için aynı zamanda "muhtemel", hayatın olağan akışı içinde "ihtimal dahilinde" olup olmadığına da bakmak gerekirdi?
Madem öyle, usulüne uygun yapılan bir oylamadan sonra, ortada, istediği olmamış bir iktidarın iddialarından başka çıplak gözle görülebilir hiçbir gerekçe yokken, dün gün boyu neden İç Tüzüğün "imkan" verdiği bütün teknik yolların incelenmesi ve işletilmesi için adeta seferberlik ilan edildi ki?
***
Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması kanun teklifinin reddinden söz ediyorum.
***
Statü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın, ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması" yapılmasına, muhalefet partileri ilk andan itibaren karşı çıktı. Zira, uygulamanın "Fişleme"ye dönüşebileceği yönünde kaygıları vardı. Özellikle "yerinde inceleme"lerin nesnel olamayacağını düşünüyorlardı.
Teklif Genel Kurul'a geldiğinde, komisyonda da paylaştıkları bu düşünceler uyarınca tavır alacakları aşikârdı.
İktidar ve ittifak ortağı, bu teklifin, PKK, FETÖ gibi yapıların sızmalarına karşı devlete kazandırılabilecek en sağlam zırh olduğu konusundaki düşüncelerinde sahiden samimi iseler, Genel Kurul'a geleceği gün, hiç öyle ihtilafa da yol açmayacak, şüpheye da yer bırakmayacak şekilde, tam kadro orada bulunmaları gerekmez miydi?
Genel Kurul salonunun görüntüleri ortada; iktidar sıraları neredeyse bomboş…
Bu irade sergilenmediyse kimin suçu?
***
Genel Kurul salonundaki muhalif milletvekili sayısı, iktidar partisi ve ortağının milletvekili sayısını geçince -Meclis Başkanvekili'nin resmî beyanı o yönde- yapılan oylama da, pek tabii ki söz konusu teklifin görüşülmesinin reddiyle neticelendi.
***
Oturumu yöneten Başkanvekili'nin CHP'li olmasından büyük "makul şüphe(!)" mi olur; derhal "sayımın usulüne uygun yapılmadığı" iddia edildi. İtiraz geldi.
Matematiksel üstünlüğün iktidar ittifakında olduğu ortamda sürpriz olmayan sonuç:
Meclis iradesinin, muhalefetin iradesiyle örtüşebileceği, bir kere bile olsa bu yönde tecelli edebileceği artık nasıl imkansız ve dahi ihtimal dışı görülüyor ise; oylamanın tekrarlanmasının, Genel Kurul'un oyuna sunulmasına karar verildi.
Kâhin olmaya gerek yok; bu saatten sonra her türlü yüklenirler, teklifi geçirirler.
***
Velakin kamu vicdanında bu soruların sorulmasını engelleyemezler:
Milletin de, devletin de "bekaa"sı açısından en kritik konuları, gece yarısı önergeleriyle oldubittiye getirmek hiç mi ihtilafa yol açmamıştı Meclis'te?
Enine boyuna konuşulması, tartışılması ve toplumsal uzlaşmaya erişilmeden hayata geçirilmemesi gereken konuları, ilgili-ilgisiz bakmadan "torba"ların içine gizleyerek yasalaştırmak çok mu takdire değer bir "usul"dü?
Meclis'i planlanan saatte kapatmayıp, "baskın basanındır" zihniyetiyle gündemde olmayan konuları oya sunmak İç Tüzüğün olmazsa olmaz emri miydi sanki?
Kamu vicdanında sorgulanacağı aşikar konuları, televizyon yayınının olmadığı günlerde görüştürmek çok mu etikti?
İktidarın istediği kararların alınmasına, kanunların çıkarılmasına yaradığı müddetçe sorun olmayan yollar, yöntemlerle kıyaslanamayacak kadar basit bir hadise; muhalefetin istediği oldu diye mi sorun oldu şimdi?
İktidar kazanana kadar; hiçbir şey olmadıysa bile kesinlikle bir şeyler olmuş mudur yani?
***
Ha bir de…
"Muhalefetin istediği oldu" diyoruz ama iktidar partisi içinde bu teklifin kanunlaşmasına muhalif olan kimse yok muydu sanki?
İçişleri ve Adalet Bakanları arasında kriz çıkardığı iddia edilen kanun teklifi bu değil miydi?
Kimi AK Partililerin bile metinde yer alan, misal "ahlaki durum" gibi "yuvarlak ifadeler"den rahatsızlık duyduğu, annesinin üye olduğu dernekten, kardeşinin katıldığı yürüyüşten dolayı insanları işlerinden etmenin "suçun şahsiliğine aykırı" olduğu, insanları bu kadar "nefes alamaz hale getirmemek gerektiği" gibi itirazlarının bulunduğu yansımamış mıydı günün gazetelerine?
Ya iktidar, ileri sürdüğü gibi "sayım" değil de "hizip darbesi" yediyse?
Olamaz mı?
SORU-YORUM
DP'li Cemal Enginyurt'un "Diğeri intihar eder yokluktan/ Biri partim der savunur bunu/ Diğeri bulamaz bulguru, unu / Biri lüks araçta içer pudra şekeri / Diğeri vitrinde görür elma şekeri/ Biri büro elemanı biner Mercedes'e/ Diğeri para bulamaz Metrobüse/ Yeyin efendiler yeyin" şiirini yorumlayan ultra iktidar yandaşı gazeteci, "Ben de muhalif olsam, ben de böyle tepki gösterirdim" dedi. Yanlışa yanlış demek için "muhalif" olmak şart mı? İktidardan yana olmak "yanlış"ı, "doğru"ymuş gibi savunmayı gerektirir mi?