Parlamenter sistem nasıl çalışır?
Kilise roket yağıyor. İnsanlar ve çocuklar ölüyor. Sıkıntı yaşıyoruz. PKK terörü, çözüm sürecinde yerleşti ve güçlendi. Şimdi terörle mücadele için daha çok kayıp veriyoruz. PKK'nın son günleri ve fakat bize pahalıya mal oldu. Güneydoğuda birçok ilçe harabe, bu ilçeleri henüz restorasyona geçemedik.
Dış politika dibe vurmuş durumdayız... Suriye'nin geleceği konusunda Batı ile aramızda görüş ayrılığı oluştu. Ayrıca Suriyeli 2 milyon insanla uğraşmak zorundayız. Rusya krizi turizm sektörünü vurdu.
Ekonomide düşük büyüme yaşıyoruz. 5 milyon işsizimiz var. Tasarruf yaratamıyor, yatırım yapamıyoruz. AVM'ler boş... Ekonomide kırılganlık yüksek. 400 milyar doları aşan dış borçlarımızı çevirmekte zorlanıyoruz.
Demokrasi giderek topallaşıyor... Milletvekili adaylarını siyasi parti liderleri tayin ediyor. Bu nedenle halkın tercihleri doğru yansımıyor. Halkın tercihleri popülist politikalarla saptırılıyor.
Siyaset çıkmaza girdi. Muhalefet de tökezledi.
CHP, yalnızca ağız dalaşı yapıyor. Partideki mezhep hegemonyası, oyları yüzde 25 altına kilitledi.
MHP'de, Bahçeli'nin ne yaptığı ve neden yaptığı belli değil. Delege kongre istediği halde, Bahçeli engellemek için elinden geleni yapıyor. Halkın bir kısmı MHP'deki değişmeye umut bağlamış. Ancak Bahçeli, AKP ile iş birliği yaparak, AKP'ye alternatif oluşturacak bir hareketin önünü kapatıyor.
HDP, 7 Haziran seçimlerine "Türkiye partisi" olma iddiasıyla yola çıktı... Ancak Papa'nın sözde Ermeni soykırımına destek vererek Türkiye'den ayrı düştü. PKK'ya dolaylı ve dolaysız destek verdi.
Ve bu şartlarda siyaseti tek kişi yapıyor... Sayın Cumhurbaşkanı. Davutoğlu örneğinde yaşadığımız gibi, ne zaman nasıl bir siyaset yürüteceğini kimse tahmin edemiyor.
Bütün bu sorunlar karşısında herkesin çözüme yönelmesi gerekiyor. Ne var ki ortada daha önemli sorunlar varken, 'Güçlü Cumhurbaşkanı ve Güçlü Başbakan mı' şeklindeki güç kavgasının gündeme oturması ve tüm gündemi işgal etmesi bu sorunları daha da artırıyor.
Cumhurbaşkanının görevleri ile yetki ve sorumluluğu, Anayasanın ikinci bölümü olan ''Yürütme'' bölümünde yer alıyor. Görev ve yetkileri başlığında, ''yasama ile ilgili olanlar, yürütme ile ilgili olanlar ve yargı ile ilgili olanlar'' şeklinde üçe ayrılmış. Ayrıca devletin başıdır deniliyor.
Yanlışlık da buradan başlıyor... Zira Anayasada kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak bu üç kuvvet de ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.
Cumhurbaşkanı da devletin başı olduğuna göre, görevleri, yetki ve sorumluluğu, yasama, yürütme ve yargı bölümlerinin dışında ayrı bir bölüm olarak düzenlenmelidir.
Anayasa ''Cumhurbaşkanının, varsa partisi ile ilişkisi kesilir'' diyor. Ancak uygulamada bu yapılmıyor.
Rahmetli Özal, cumhurbaşkanı oldu ve fakat ANAP'ta Özal ruhu bitti ve ANAP dağıldı. Anayasanın açık hükmüne rağmen Erdoğan AKP'nin de aynı duruma düşeceğinden korkuyor. Bu nedenle fiilen elini çekmiyor.
Özal ve Erdoğan örneğinde, sorun demokrasi sorunudur. Gelişmiş Batı ülkelerinde demokrasi halkın iliklerine işlemiştir. Halk kişilere değil, demokratik sisteme ve kurumlara bağlıdır. Biz de ise biat kültürü devam ediyor ve halk sisteme değil, liderlere göre davranıyor.
Yapılması gereken, Anayasaya bir hüküm koyarak parti liderlerinin Cumhurbaşkanı adayı olmalarını önlemektir. En azından aday olabilmesi için liderlikten ayrılmış olmayı bir süreye bağlamaktır.
Böyle olursa, parlamenter sistem işler ve Başkanlık gibi sistemlere gerek kalmaz.