Paranoya kol geziyor Ankara’da...
Ankara’ya adım atar atmaz ilk fark edilen bu:
“Paralel” paranoyası kol geziyor sokaklarda!
Hele kamu kurumlarının hali içler acısı. AKP bürokratları; hatta amirinden memuruna, çaycısından şoförüne bütün kadroları işi gücü bırakmış, kendilerini “paralel avcılığı”na adamış. Bakanlıklarda, özerk kurumlarda, devlet üniversitelerinde -bu durumu ne kadar faydaya çevirebiliyorlar orası muamma ama- AKP ataması olmayan CHP’li ve MHP’li personele gün doğmuş durumda. Kendi iktidarları döneminde atananlara “acaba paralel mi” şüphesiyle yaklaşan daire başkanları, genel müdürler, müdürler, müsteşarlar, müşavirler şu ara en çok CHP’li ve MHP’li diye yaftalanmış olanlara güveniyorlar; ölçü artık ne oldukları değil “paralel” olup olmadıkları Ankara’da! Ve bu yeniden yapılanma öyle kör kör parmağım gözüne yöntemlerle yapılıyor ki; “devlet” dediğimiz mekanizma “memurları”nın bir numaralı “eğlence” malzemesi olmuş durumda. Şehirde bolca bulunan herhangi bir kamu binasından içeri girin, pozisyonu hiç fark etmez; herhangi birkaç amir-memurla konuşun arkanıza bakmadan kaçasınız gelecektir kronikleşmeye namzet pespayelikten, ucuzluktan!..
Mazur görün, arkadaşlar Mars’tan dün geldiler
Medyanın en net fotoğrafıydı;
Cüneyt Özdemir, -sanırsın ülkenin en ilkeli, en özgür, en tavırlı, en sansürlenmemiş gazetecisi- “Neden hâlâ oradasın?” diye sordu Fatih Altaylı’ya.
Cevap:
“Sen neden hâlâ buradasın?”
Sustular...
Uzun uzun bakıştılar...
Sözün bittiği yerdi çünkü.
Biri ağzını açsa, öteki eteğindeki taşları atmaya başlayacaktı kafasına!
Tencere dibin kara, seninki benden karaydı; konumlarının adı!
Birbirlerinden, bilip de yıllardır bilmiyormuş gibi davrandıkları “gerçek”lerinden korktular!
Siyasetçiler, izleyiciler, okuyucular Altaylı’ya kızabilirdi, Habertürk’ü eleştirebilirdi ama “Mars’tan dün teşrif etmiş” gibi davranan medya mensuplarına ne oluyordu?
“Etik” ile ilgili “takıntıları” olmadığını zaten çoktan ilan etmiş, zaten çoktan “Başbakan’a secde bile etmeye hazır” olduğunu beyan etmiş Altaylı “biat” etmişti de, talimatla manşet değiştirdiğini itiraf eden Ergun Babahan çok mu dik durmuştu?
Altaylı’nın sözleri evet meslek hanesinde “gazeteci” yazanları toplu harakiriye sürükleyecek kadar utanç vericiydi. Peki ya, bırakın Başbakan’a, patronuna kendisini “telefonla Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini düşürmekle suçlayan” Taraf’a bile direnemeyen Mirgün Cabas? Medyaya omurgalılığı o mu öğretecekti?
AKP’yle cicim aylarında kafa sallamaktan, eğilip bükülmekten, diz çökmekten, boyun eğmekten esnemeyen yerleri kalmamış tiplerin, kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığı için sergiledikleri intikamperest duruşu meşrulaştırarak mı kurtulacak yani medya “Alo Fatih”lerden?
Düşen Altaylı’nın üzerine binip, Hasan Cemal’le, Cengiz Çandar’la, Nazlı Ilıcak’la, Ahmet Altan’la, Mehmet Altan’la, Yasemin Çongar’la el ele tepinerek mi temizleneceğiz, arınacağız?
Direnmiş de... O giderse gazete kepenk indirirmiş de... Ülkenin 20 onurlu gazetecisinden biriymiş de... Kargalar bile güler Altaylı’nın bu söylediklerine? Geç kalınmış itiraflarına kanmaz kimse? Bütün bunlarda hemfikiriz de; adam(!) “Ne yani bu tapeler ortaya çıkana kadar baskı, tehdit, şantaj, sır mıydı” derken haksız mı?
Aynen dediği gibi “Meclis kürsüsünden sokak kahvesine kadar her yerde herkes” medyaya baskıyı konuşmadı mı?
Başbakan “Alo Fatih” mahremiyetine gerek görmeden, kürsülerden o fırçaların çok daha ağırlarını atmadı mı?
Kollarını sıvayıp medya patronlarını azarlamadı mı?
Genel yayın yönetmenlerini toplayıp, şu haberi böyle göreceksiniz diye yazıişleri toplantıları yapmadı mı?
Patronların ellerine “kovulacak yazarlar” listeleri tutuşturulmadı mı?
Boşuna mı “baş genel yayın yönetmen” diye nam saldı?
Hiçbir yerde değilse bu gazetede “ters L” pozisyonundaki medya devlerinin fotoğraflarını elli kere yayınlamadık mı?
Bırakın bu sahtekarlığı;
Yeni duymuş gibi yapınca millet unutacak mı sanıyorsunuz günahlarınızı?
Hadi millet unuttu;
Bekir Coşkun unutur mu, Necati Doğru unutur mu hangi “Alo”larla kovulduklarını ve sizin de “Alo Aydın...”, “Alo Ertuğrul...”, “Alo Tayfun...” vs. diyenlere verdiğiniz cevapların Altaylı’nın verdiklerinden hiç de farklı olmadığını!
Ha bir de madem ki “maymun” geç de olsa gözünü açtı, neden düşene vurmak yerine, kendi gazeteciliğini de aynı çukura düşüren iktidara hesap sormuyor Allah aşkına!