Paradoksal ve konjonktürel siyaset dönemi!
ABD, bir yandan Türkiye'ye karşı PYD/PKK'ya binlerce TIR silah veriyor, eğitiyor ve donatıyor. Diğer yandan Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'i Ankara'ya yollayarak İdlip olayları dolaysıyla "ABD'nin NATO'daki müttefiki Türkiye'ye destek verdiklerini" açıklıyor.
ABD, Türkiye'nin hava savunması için Patriot vermiyor, Türkiye ihtiyacı için S-400'leri Rusya'dan alımına şiddetli bir biçimde karşı çıkıyor.
Rusya bir yandan Türkiye'yle Astana/Soçi mutabakatları yapıyor diğer yandan aynı Rusya Şam yönetimiyle Türkiye'ye karşı oyun içinde oyun oynuyor.
Türkiye bir yandan Rusya ile balayı denilecek bir ilişkiler sistemi kuruyor, diğer yandan Ukrayna ve Kırım konusunda Rusya'nın nasırına basıyor.
Türkiye'nin de Rusya ile olduğu gibi ABD ile ilişkilerinde de aynı çelişkiler yaşanıyor.
Soğuk savaş alışkanlığına sahip olanlar yaşananları anlamakta sıkıntı çekiyor. Sözgelimi Türkiye, Rusya ile Soçi/Astana sürecini yürütürken bir eksen kayması olduğundan söz edenler ya da yaşananları Türkiye'nin Avrasya çizgisine kaymak olarak değerlendirenler çıkıyor.
Bu tür yanlı yargılar, paradoksal düşünememenin sonucudur.
Endeksli değil konjonktürel siyaset!
Soğuk savaş döneminde NATO'nun daha doğrusu ABD'nin aldığı her karar Türkiye tarafından cansiperane bir biçimde savunulurdu. NATO ve VARŞOVA Paktları arasındaki askeri konumlanma sırasında Türkiye'nin kayıtsız/şartsız tavrı önceden belliydi.
Gelinen aşamada ABD/NATO ya da Batı'ya endeksli Türkiye tavrı değişmiştir. Tabi bu arada NATO ve ABD de her anlamda değişmiştir.
Türkiye ilişkilerini, soğuk savaş dönemindeki ABD'ye endeksli dış ilişkiler sisteminden konjonktürün ortaya çıkardığı çıkar endeksli siyasi ilişkilere dönüştürmüştür.
Soğuk savaş sonrası müttefikler arasında herhangi bir konuya ilişkin toptancı bir karşı çıkış ya da destek söz konusu değildir.
Uluslararası ilişkiler gelinen aşama itibarıyla bütünselliğini ve sürekliliğini kaybetmiş olgu temelli ve belli süreler için işbirliği yapmak ya da karşı çıkmak dönemi açılmıştır.
Artık ilişkilerde Katolik nikâhı türü denilebilecek işbirliği ya da karşıtlık söz konusu değildir.
İlişkiler, toptan destek ya da karşı çıkıştan olgusuna göre destek ya da karşı çıkışa evrilmiştir. Artık ülkeleri karşı karşıya ya da işbirliği içine sokan konjonktürel gelişmelerdir.
S-400'leri Türkiye'ye veren de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'la sık sık Soçi'de bir araya gelen de, Suriye'de Türkiye'nin askeri konvoyunu havadan izleyerek (istersek havadan vururuz mesajını verecek şekilde) videosunu yayınlayan da Rusya'dır.
Aynı şey hem ABD hem de İran'la ilgili olarak söylenebilir.
Türkiye'de gelişmeler izlenirken yeni durum, ortam ve şartlar göz ardı edilmektedir. Hala Türkiye'deki tartışmalar algı temelli analizlerden olgu temelli analizlere dönüşememiştir.
Endeksli tavırlılar, herhangi bir sorunun birbirine zıt taraflarını ve çok yönlülüğünü ele alarak irdeleyemezler. Çünkü onları bağlayan siyasi aidiyetler ve medyatik/ekonomik çıkarlar vardır. Sorunlara bu anlamda bir yönden bakan çözümleri tercih etmek analizi başarıya götüren sonuçlar üretemez
Diğer yandan soruna açık bir şekilde birbirine zıt yönleriyle bakabilme yeteneği siyasi olduğu kadar zihinsel özgürlük de ister. Bir olguyu "biri veya diğeri", "ya o ya bu" yollarıyla analiz etmek yerine etkisine göre değerlendirme ve sentezleyerek çözümlemek yöntemi çok daha doğrudur.
Zıtları birlik içinde görerek karşıtlıkların gerçekte simetrik olduğunu düşünmek gerekir. Bu çerçevede bütün gerçekler ve başarılar; hem o hem bu, 'hem bizim tezimiz hem karşıtımızın tezi haklı olabilir' mantığıyla ele alınmalıdır. Bu anlamda paradoksal bakış önemlidir. Bir olgunun tamamından ise iki olgunun gerekli ve zorunlu olan yanlarından yararlanmak daha iyidir.
Zira yüzde yüz doğru ve yüzde yüz yanlış yoktur!