Özür dilemek bu kadar mı zor?
Tarih, 15 Temmuz alçaklığının beşinci yılını işaret edince, "Bakalım yine hangi pişkinler, dünün azılı FETÖperesti olduklarına bakmaksızın onu bunu FETÖ''cülükle suçluyor" diye, o kanal senin bu kanal benim dolanmak icap etti önceki gece;
Aman Allah''ım o da ne!
Takıldım kaldım Habertürk''te…
***
Hukukçu Ersan Şen, gözlerini belertmiş…
Hukukçu Hüseyin Ersöz''ün yüzünde müstehzi bir gülümseme…
"Ergenekon/Balyoz" kumpasları mağduru Dursun Çiçek sözün bittiği yerde…
Nasıl olmasın ki!
Bir soru ya… Tek bir soru sordukları muhatapları, sorunun cevabından başka her şeyi söylüyor, her şeyi konuşuyor, bir de üzerine kontr-sorular soruyor.
***
AK Partili avukat Mehmet Sarı''dan bahsediyorum.
Sarı, tıpkı Balyoz davasına müdahil olan, Fenerbahçe Orduevi önünde eylem yapıp kumpas mağdurlarının teslim edilmesini isteyen AK Partili Cahit Özkan gibi, Hukukçular Derneği''nin eski başkanlarından.
***
Şen, Ersöz ve Çiçek''in, şimdi FETÖ''nün yargıda nasıl yapılandığından, hainane girişimlerinden dem vuran Sarı''ya sorusu şu:
- FETÖ kumpaslarının mağdurlarından özür diliyor musunuz?
***
Sarı''nın, bu çok açık, çok net, çok anlaşılır soru üzerine sergilediği tavır ise bu:
- (Ersöz''e) Milletvekili mi olmak istiyorsunuz?
- (Şen''e) Her şeyi CHP''nin çanağına yontanlarla çıkmam…
- Ama arkadaşlarımız dinlemiyor!..
- Mehmet Akif Bey müdahale edin!..
- Beş dakika daha devam ederlerse programı terk etmek zorunda kalırım!..
- Beş dakika daha devam ederse bu koltuğa bir daha gelmem!..
- Habertürk''ten saygı bekliyorum!..
- Müdahale etmezseniz beş dakika içinde kalkıyorum!..
- Müdahale eder misiniz!..
***
Mevzubahis, haftalardır kara para aklamacıları himayeden uyuşturucu kaçakçılığına, illegal silah trafiğinden rüşvete, FETÖ borsasından ona bağlı cinayetlere, envai çeşit çok ağır iddiaya, ithama rağmen, bırakın hukuki süreçleri işletmeyi, en azından kamu vicdanını rahatlamak üzere bile "açıklama"ya tenezzül etmeyen bir iktidar zihniyeti olunca özür beklemek abesle iştigal gelebilir kimilerine…
Ama..
Mağdurlarının "özür" beklediği o kumpasların sonucunda, Silivri''ye turp gibi girip de bir deri bir kemik halde ölüme tahliye edilen Kuddusi Okkır, hepimizin gözleri önünde işlenen bir hukuk cinayetinin kurbanı oldu.
Murat Özenalp, cezaevi bahçesinde, küçücük kızının gözleri önünde yere yığıldı kaldı; bir daha hiç kalkamadı.
Ali Tatar, "onur"a kastın telafi edilemezliğini idrak edebilelim diye canına kıymak zorunda kaldı;
Keza, gazi Abdülkerim Kırca…
Kahraman Muzaffer Tekin''i kanser etti yaşadıkları.
Sinek değildi, böcek değildi; sadece "isim" değildi, "insan"dı hepsi.
Onlarca insan katledildi.
***
Es geçtikleri basit bir ayrıntı var;
"İnsan" dediğin köksüz ağaç değil ki.
Onlarca ölmüş insan;
Onlarca öksüz/yetim demek…
Onlarca acılı anne/baba…
Onlarca yarım kalmış eş/sevgili/sevda…
"Aldatıldık" deyince yeniden yaşanır hale gelemeyecek onlarca yarım kalmış hayat…
"Kandırıldık" deyince silinmeyecek onlarca hafıza; keder yüklü.
***
Terörün bile, teröristin bile, terör örgütünün bile "insani boyut"unu gördüler de "FETÖ kumpasları"nın sadece kağıt üzerindeki usulsüzlükleri, hukuksuzlukları ifade etmediğini, sadece "devlet" diye soyut bir kavramın tahribatını tarif etmediğini, insanlığın/insanlığımızın da trajedisi olduğunu göremediler; görmek istemediler; yahut -düşüncesi bile korkunç ama- görüp de görmezden geldiler belki…
Yoksa bir "özür" neden bu kadar zor gelir, gelebilir ki!
"İtiraf" da sayılacak diye mi?
Ya da daha kötüsü, verilen bütün kayıpların, çok yanlış anlaşıldığını yeterince tecrübe ettiğimiz o "ileri demokratikleşme", "sivilleşme", "vesayetten kurtulma" sevdalarına değer olduğunu mu düşünüyor acaba hâlâ birileri?
SORU-YORUM
2017''de sorumuştum; son birkaç gündür izlediklerim, dinlediklerim, okuduklarımdan sonra yeniden ve daha güçlü bir kaygıyla sorayım:
"En başından beri" FETÖ''nün en ön saflarında yer alıp da, sadece bir günde herkesten çok ''AK Parti''ci ve ''cemaat karşıtı'' haline gelen "eski Gülenperestler", gemiyi sahiden de terk ettiler mi? Nereden biliyoruz?
Bu yapının, en belirgin özelliğinin, en büyük becerisinin "gizlenmek" olduğunu düşününce, şimdi iktidardan yana görünen bu isimlerin, bunu da "vazife icabı" yapıp yapmadıklarından nasıl emin olabiliriz?
Ne malum, "dönmekle görevlendirilmedikleri"?
Eğer öyleyse;
Siyasete tuttukları, sermayede tuttukları, bürokraside tuttukları, eğitimde tuttukları, medyada tuttukları köşelerin "stratejik değeri"ne bir bakın lütfen; tehlikenin farkında mısınız?