Özkök'ü uyandıran salyalı taarruz!..
Dünkü basın toplantısını hayretle ve ibretle seyrettim.Hákim ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyesi Ali Suat Ertosun’u hiç tanımam.
Hakkındaki iddiaları hükümet yanlısı gazetelerden okudum.
Dün basın toplantısını izlerken bu insana büyük haksızlık yapılmış duygusuna kapıldım.
Bu hissin doğmasına onun savunmasından çok, bazı gazetecilerin hoyratlığı, saldırganlığı, militanlığı yol açtı.
İnsanların nasıl ağır bir propaganda saldırısına maruz kaldığını, nasıl insafsızca sindirilmeye çalışıldığını gördükçe, tarafsız değerlendirme yeteneğimi kaybediyorum.
Ergenekon davası ne yazık ki, medyanın bir kesiminde akıl almaz bir şımarıklık ve vicdansızlık ortaya çıkardı.
Sivil hesaplaşma
Üç, bilemediniz beş, bilemediniz on yıl sonra bunları yine konuşuruz.
Bakalım kim yanılacak.
Bu dönem ilerde, 28 Şubat’tan çok daha ağır şekilde eleştirilecektir. Türk halkı, otoriter rejimlerin sadece askerler değil, siviller tarafından daha da beter şekilde getirilebileceğini öğrenecektir.
Polis soruşturması, iddianamenin hazırlanışı ve yargılama sırasında yapılan hak ihlalleri, usulsüzlükler, vicdansızlıklar ve yanlışlıklardan dolayı, gerçekten darbe girişimi yapmış, çeteleşme faaliyetlerine karışmış kriminal kişiler bile cezalardan kurtulabilecektir.
Türk ordusuna, bazı gazetecilere, gazete sahiplerine, aydınlara, sıradan insanlara, kadınlara yapılan haksızlıklar er veya geç halkta tepkiye yol açacaktır. Bu süreç, dünün kendini mazlum hisseden insanlarını halkın gözünde zalime dönüştürecektir. Geçmişteki haksızlıklara, eşitsizliklere tepkiyle başını örten insanlar, yeni oligarklara, yeni zalimlere tepkiyle başlarını açmaya başlayacaktır.
Dünün andıçları, nasıl benim gibi insanlara kara bir leke olarak yapıştı, vicdanında derin yara açtıysa, bugünün andıççıları bunun daha beterini tadacaktır. “Güç bizde” duygusunun verdiği kibir ve şımarıklıktan özür dileme duyguları da köreldiği için bunun bedelini daha da ağır ödeyeceklerdir.
Böyle bir hoyratlık ve sindirme siyaseti ile demokrasiye gidildiğini hâlâ bize yutturmaya çalışan aydın takımı, utancından sokağa çıkamaz hale gelecektir. Askeri darbelerle hesaplaşan Türkiye, ancak bu sivil darbeyle de hesaplaştıktan sonra gerçek demokrasiye geçebilecektir.
Yargısız infaz
HSYK toplantısı devam ederken, bütün meslek hayatımda gördüğüm en ağır propaganda taarruzlarından birini izledim.
Bu konuda tek satır yazı yazmadım. Çünkü Ergenekon savcı ve hákimlerinin değiştirilmesinin, dava üzerine büyük bir şaibenin düşmesine yol açacağına inanıyordum.
Bu ülkede hâlâ yargıya güveniyorum. Ama insaf edin, hâkim ve savcıların dokunulmazlığı mı vardır? Başka davalarda yapılan yanlışlıklar değerlendiriliyorsa, bu davadakilerin niye dokunulmazlığı olacak?
Savcıların yazdığı iddianamelerin yüzde 60’ı takipsizlik ve beraatla sonuçlanıyormuş.
Bugün sanık sandalyesinde oturtulan insanlar, daha iddianame ortaya çıkmadan idam sehpasına gönderiliyor. Eğer laik jakobenlerden söz ediyorsak, Ergenekon davasının jakoben militanlarından niye söz etmeyeceğiz.
Engizisyon gibi
Ülkenin çetecilerden, darbecilerden temizlenmesini istiyorum. Ama o vesayetin yerini daha da tehlikeli sivil bir vesayetin almasından da çok korkuyorum. O yüzden artık korkmadan şunu haykırabilmek istiyorum. Ergenekon davası Engizisyon’a dönüşmemeli. “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” getiriyoruz diye, yakaladığı herkesi giyotin altına yatıran jakoben Fransız ihtilalcilerinin bu davayı kirletmesinden samimiyetle endişe ediyorum. Adalet ancak adaletle gelir. Cadı avcılığıyla değil...
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet
++++++
Biraz geç kalmadın mı?
Özellikle Emniyet teşkilatı içinde örgütlenmiş bir oluşum telefonları dinliyor, insanların özel yaşamlarını takip ediyor, kendisine destek vermeye gönüllü ya da doğrudan kontrol ettiği medya desteğini arkasına almış durumda toplumu terörize ediyor.
Parasal kaynakları belli değil, “dayanışma” görüntüsü altında muazzam bir sermaye gücüyle yandaş topluyor, ekonomiye dal budak sarıyor.
Kimsenin gücü bu örgütün üzerine gitmeye yetmiyor.
Gitmeye kalkışanlar, bunu yaptıklarına kısa sürede pişman ediliyorlar.
Bir yandan kamuoyu baskısı, diğer yandan “Askeri darbeyi mi destekliyorsun” öcüsü, aydınları bile ses çıkartamaz hale getiriyor.
Çok ciddi bir sivil darbe tehdidi ile karşı karşıyayız.
Durum gerçekten vahim ve artık buna karşı seslerimizi yükseltmenin zamanıdır.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
Yönettiğin internet sitesinde meslektaşlarından sızdırılan notları “darbe günlüğü” diye
yayınlayıp, bu “örgütlü oluşum” un ekmeğine yağ sürerken aklın nerdeydi?
++++++
Açılımın kapalı hali
Cumhurbaşkanı iki-üç ay önce “Fevkalade güzel bir şey” diye ortaya attığı “açılımın” ne olduğunu hiçbir zaman söyleyemedi...
Utandı...
O bekledi ki Başbakan söylesin...
Başbakan da utandı...
Bekledi ki İçişleri Bakanı söylesin...
İçişleri Bakanı da utandı...
Bekledi ki başkası söylesin...
Ancak başkası yoktu...
İşte; İçişleri Bakanı’nın önceki gün zar zor basın toplantısı ile açıkladığı, ama ne olduğunu söylemediği “açılım” budur...
Daha da doğrusu; açılımın kapalısı...
Niye açıklayamıyorlar açılımlarını?..
Kayseri’deki sanayi çarşısını açmaya bile koşan Cumhurbaşkanı... Ya da ÖTV indirimlerini bile kendisi özenle açıklayan Başbakan... “Tarihi büyük fırsat” dedikleri açılımlarını neden kendileri açıklamıyorlar?..
Ve Türkiye üç aydır konuştuğu “açılımın” ne olduğunu niçin bilmiyor?..
Her köyünden, her mahallesinden “Vatan sağ olsun” diye şehitler vermiş bir toplumun önüne, Türkiye’yi bölmenin ilk adımını getirmekse... Ve çocuklarını ölüme verirken “gık” ı çıkmayan bir milletin karşısında eşkıya ile pazarlığa oturmaksa...
İnsan utanır...
Yok eğer bu yukarıdakiler yoksa “açılımın” içinde...
“Açılım” niye kapalı?..
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
Apo’nun “iyi niyet”i(!)
AKP’nin Öcalan’la diyaloğa girmiş görünmemesi için onun 15’inde yapacağı açıklamadan önce bir şeyler söylenmesi gerekiyordu... İktidar bu kadar özverili yaklaşım
gösterirken... Apo’nun planını açıklamak için Eruh baskınının yıldönümü olan 15 Ağustos’u seçmesi neyin ifadesidir? “İyi niyetin” denebilir mi?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Ergenekon’u kuracaklarına PKK’ya katılsalarmış ya...
ETÖ ne?
Ergenekon terör örgütü.
Silahları yakalanıyor. Toprağa gömmüşler. El bombası, lav silahı filan. Gerçi lav silahları boş ama, olsun. TRT naklen yayınlıyor. Devleti yıkmayı, milleti bölmeyi planlayıp, Cumhuriyet mitingleri marifetiyle, halkı isyana teşvik etmeye kalkışmışlar. Pijamalarıyla enselendiler. Bazılarının evinde Nutuk ele geçirildi.
Ne yapıldı?
Tıkılım. Hepsi içeri tıkıldı.
PKK ne?
Terör örgütü.
Silahları var; ellerinde. 25 senedir devleti yıkmaya, milleti bölmeye çalışıyorlar, halkı isyana teşvik ediyorlar, 8 bin 384’ü şehit, 40 küsur bin kişinin ölümüne sebep oldular.
Ne yapılıyor?
Açılım.
Terör örgütü olup olmadıkları henüz mahkeme kararıyla tescillenmemiş bilim adamı, gazeteci, siyasetçi ve emekli generallere, henüz işlemedikleri ama, işleyecekleri iddia edilen suçlar dolayısıyla, 6 bin sayfa iddianame yazılıp, 8’er defa müebbet, 200’er yıl hapis istenirken... Yandaş medyada linç çığlıkları atılırken... Terör örgütü oldukları Obama tarafından bile tescillenmiş cinayet şebekesine, dağdan inip siyasete atılsınlar diye af çıkarılması... Yandaş medyada alkışlanması, ne kadar demokratik di mi?
Mustafa Balbay mesela...
Ne yapmış?
Karargáha gidip, albayla konuşup, not tutmuş diye içerde... Halbuki, Kandil’e gidip Murat Karayılan’la görüşseydi, bırak yargılanmayı, akil adamdı şimdi.
Hiç kafa yokmuş bunlarda.
Keşke o kadar zahmet edip Ergenekon’u kurmaya çalışacaklarına, PKK’ya katılsalarmış yani.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Kuyudan çıkardı
HSYK’nın “Ergenekoncu”luğunu, üyelerinin yarısının Alevi oluşuna bağlayan E.A., Rıza Zelyut’un ağır cevabına karşılık, TRT’de katıldığı programda “Aptal, akılsız” gibi ifadeler kullanmış. Zelyut dün zehir zemberek bir yazı daha yazdı:“Biraz mert ol... Yazdıklarına bakınca aklıma Özcan Tekgül ile Nesrin Topkapı geliyor. Sen bu oryantalleri bile geçtin... Kıvırtıp duruyorsun... Seni gidi devşirme, seni... Ayıp ayıp, fikrindeki çürükten utanmıyorsan o koca cüssenden utan... Seni düelloya davet ediyorum... Arkanda koskoca Sabah Gazetesi var; Başbakan var, hatta Cumhurbaşkanı var ya... Herhalde biraz da onur vardır... Görevlendirilmiş köşe yazarlarının ne kadar korkak olduğunu bilirim...Bunlar; güce taparlar, güçten korkarlar. Var mısın kağıttan kaplan Emre?”
Zelyut en büyük hatayı isli viski etkisindeyken yazmıştır diyerek çoğumuzun ciddiye almadığı E.A.’yı muhatabı saymak ve onu kuyudan çıkarmakla yaptı.
++++++
Konuşma sırası o fotoğrafı çekenlerde
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi Ali Suat Ertosun, bugünün Ergenekon sanığı Engin Aydın’la yemek yemiş, bu da görüntülenmişti...
Bir gazete bu fotoğrafı çarşaf çarşaf yayınlayarak, Ertosun’u, Ergenekoncularla yakın ilişkide olmakla ve sırf bu nedenle bu davanın hâkim ve savcılarını görevden aldırmaya çalışmakla suçlamıştı...
Aydın, birkaç yıl öncesine kadar Adalet Bakanlığı’nın üst düzey bir bürokratıydı...
“Sık sık bir araya geliriz... Kendisiyle ailevi ilişkilerimiz de vardır... Buluştuğumuz yer de gizli bir mekân değildir. Kızılay’ın ortasındadır. Yanımızdaki kişiler de tanınan kişilerdir. Biri de Yargıtay hâkimidir” diyerek yanıtladı bu iddiayı Ertosun...
İnanırsınız, inanmazsınız... Ama “suçlanan” ın savunması böyle!
Konuşma sırası, “suçlayan” lara geldi:
O fotoğrafı kim, hangi amaçla çekti?
Eğer “yasal” bir izleme faaliyeti kapsamında, “resmi görevliler” tarafından çekildiyse, mâlum gazeteye kim ya da kimler tarafından, neden sızdırıldı?
Yok; bu fotoğraf yasal bir izleme kapsamında çekilmediyse, o zaman neden çekildi? Talimatı kim verdi, deklanşöre kim bastı? Ve hangi kafa, onu “en iyi çarpıtacak” organı buldu, teslim etti?
“Suçlanan” kadar, “suç imal edenler” de konuşmalı! Korkak kediler gibi ip yumaklarının arkasına saklanmamalı... Haydi aslanlar, haydi kaplanlar, haydi demokrasi ve özgürlük mücahitleri; sıra sizde...
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
“Paracan” mikser
Ertosun’un, bir gazetecinin Sabancı suikasti zanlılarından Mustafa Duyar’la yapmak istediği görüşmeye izin vermemesi gündeme getirilmiş ve bu yolla Ertosun’un “suç örgütleriyle bağlantılı olabileceği” izlenimi verilmeye çalışılmıştı. Ancak anladık ki bu izin Ertosun tarafındna değilse de, dönemin Adalet Bakanı tarafından verilmiş.
Gazetecinin bu görüşmeyi gerçekleştirmeme nedeni, Mustafa Duyar’ın gazeteciden para istemiş olması. “Paracan” olduğu bilinen gazetecinin röportajı yapmama nedeni buymuş.
Bir mahkumla görüşmesine izin vermeyeni bir örgütle bağlantılı göstermeye çalışmak en hafif tabiriyle “edepsizlik”tir.
* Fatih Altaylı / Habertürk
++++++
MİNİ YORUM
Anlamak da lazım
Ekrandaki kadın yıllardır kullandığı ‘Hz. Rabia’ imajından vazgeçmiş, saç
tellerini şalının önünden dışarıya sarkıtmış, ‘zaten çok sıkıntılı olan örtünme
işlemi’ne son vereceğini duyuruyor. Bu kararı alma nedeni Kur’an-ı Kerim’i
okumasıymış.
Bombasını patlatıyor: İran’daki Nida gibi biz de uyanacağız. Epey geç de olsa okuması güzel de, demek ki Kur’an’ı okumak yetmiyor; anlamak da lazım.