Özgürlük Yolunda Bitmeyen Koşu Denktaş Kitabı
Ayfiban köyündenmiş Denktaş. Çocukken, ufacıkken, Kıbrıs İngiliz elindeyken, “İstiklâl Savaşı Nasıl Oldu” kitabından öyküler ve milli şiirler okurmuş köylülerine. Okurken, “Gâzi Paşa sanki bir dağmış gözlerinde, Toroslar kadar”.
Daha dokuzunda... Aydın’da amcasının torunu, doğduğunda kucağına veriyorlar Denktaş’a “İşte nişanlın” diye. Nişan, düğüne de varıyor, Aydın Hanımefendi vefakâr eşi oluyor Rauf Bey’in, ileriki yıllarda.
İhsan Tayhanî, büyük devlet ve dâvâ adamı, milli kahraman Rauf Denktaş’la uzun bir söyleşi yapmış, Kaynak Yayınları da kitaplaştırmış. Ne kadar hayırlı bir iş. Sağ olsunlar.
Denktaş’ın babası dermiş ki: “Osmanlı yamandı, gittiler ama bir gün mutlaka gelecekler”, Rauf Bey, bu inanç ve umutla beslenmiş. Kitapta Kıbrıs dâvâmızın bütün safahatı var. Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu ve Menderes’i bilinmeyen yanları ve zaaflarıyla da tanıyoruz. Londra ve Zürih antlaşmalarının aslında bir başarı olmadığını anlıyoruz bu kitaptan. Bazı tarihi gerçekler de açıklanıyor. Sözgelimi İsmet Paşa, 1950’de iktidarı DP’ye devrederken hazine ağzına kadar doluymuş, 9,5 ton altın varmış.
Ve Denktaş’ın Kıbrıs Türklüğüne adanmış, fırtınalı, boralı, mücadeleli hayatı... Diplomaside usta, mücadelede yürekli ve yılmaz, sezgide bilge, sabırda Hazreti Eyüp.
Türk çocukları, alkışlayınız bu büyük adamı, örnek alınız...
Aldanmayanlar Boş Gezer
Kimi ve neyi, neyin eline terk edersen, sen de gün olur o ele terk olunursun. Şehvetle oynanacak oyunun galibi şehvettir mutlak.
“Biz Seni Kurtlar Arasına Kuzu Olarak Yolladık” adlı öykünün izleği, yukarıya aldığım iki tümcede içkin.
Deniz Tural’ın “Aldanmayanlar Boş Gezer” adlı öykü kitabından (Kora Yayınları) söz ediyorum ve sözü “Darwin’in Hayvanat Bahçesi” ne getiriyorum. İlgi çekici ve psikiyatrik bir öykü (yazar burada tıp doktoru olmanın avantajlarını da kullanıyor). Düşlerle gerçeklerin arasında beyin sancısı... Rüyalar bilinçaltımızla ilgiliyse, bilinç üstünde neler olur, bilinç dışına neler çıkar? Ruhsal çıkmazlardan çıkamayınca da Darwin’in Hayvanat Bahçesi’ne düşer insan. Bu öyküde, beğendiğim şiirsel söyleyişler de var: “Gözlerin geceleri aklın bekçiliğini çalan bir düş gibi”, “Saçların dalga dalga, gecelere sarkan rüya gibi”.
“Aşk Bazen Cinayettir” adlı öykünün bütün iletisi adına bağlı. Aşk hiçbir zaman cinayet olmamalı bence. Yazar da bu mesajı vermek istediyse ne âlâ, ama ben alamadım.
Ve kitaba adını veren öykü... “Ölüme hükmeden” ama hayata hükmedemeyen bir adam... “Adam vurmaya yetenekli” adamlarla duramıyor uzun boylu. Arayışı arıyor. Arayışın serserilik yanını işlemiş Deniz Tural. Aramak ve bulmak için biraz serseri olmak lazım, öyle değil mi?
“Ben sadece bir fısıltıyım”... “Semerkant’ta Ölüm” adlı öyküden bana kalan üç değerli tümcenin birincisi. Diğer ikisi de şöyle: “Gülümsemesinin gölgesi olan dağlarda, dağ onun kahkahası”, “Zamanı söküp bir terzi gibi dikebiliyorum”.
Requime adlı öykü, adı gibi... Ne adından bir şey anladım ne de tadından.
Toparlayalım ve genel olarak ne diyeceksek onu diyelim: Deniz Tural, düşündürtüyor, şaşırtıyor, imgeliyor, kördüğümler atıyor zaman zaman. Öykülerine başka tatlar ve ögeler katacak yeteneğe ve ufka da sahip, daha iyilerini yazacak, bu belli.