Özgecan ve idam cezası
Türkiye, Özgecan’ın vahşi bir şekilde katledilmesiyle ayağa kalktı. 20 yaşında bir üniversite öğrencisine tecavüze kalkışılması ve akabinde yakılarak öldürülmesi Türkiye’de kadın cinayetleri ve tecavüz vakalarının geldiği boyutu gözler önüne serdi.
Aslında fotoğraf burnumuzun dibindeydi. Son yıllarda Türkiye’de kadın cinayetlerinde büyük bir artış var. 2002-2014 yılları arasında öldürülen 5324 (2014’ün 10 ayı dahil bu rakama) kadın, durumun vehametini gösteriyor.
Rakamlardaki artış, cezalar ve meseleye bakışımızla ilgili bir problemin olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de cezaların caydırıcı olmadığı ortada. Rakamlar bunu gösteriyor. Kimi hükümet yetkilileri de bu durumu itiraf ediyor. Toplumda idam cezasının geri getirilmesi için ortak bir kanaat oluşmuş durumda. Özellikle çocuk ve kadın cinayetleri ve terör suçları için idam cezasının getirilmesi yönünde kuvvetli bir kamuoyu oluştu.
Özgecan’ın katledilmesinden sonra bir Bakan da bu minvalde bir açıklama yapmıştı. Öcalan ve şürekasını ipten kurtarmak için kaldırılan idam cezasının tekrar gelmesi ülke huzuru için önemli.
Bu tür sapıklıkların başka türlü önleneceği yok.
Diğer ve bence en önemli mesele kadına yönelik şiddeti yorumlamadaki “hastalıklı” bakış açımız. Kadının içinde olduğu her meseleye “kuyruk sallama” penceresinden baktığımız ortada. Erkeğin her fiilini “yakışır koçuma...” mantığı ile karşılayıp, kadının her hareketinde bir hafifmeşreplik arayan bir toplum yapısında bu olaylar bitmez.
Kadına şiddet sorununu kadının sokağa inmesinde gören kafa yapısı ile problem çözülmüyor. İstatistiklere baktığımızda evde oturan kadının daha çok şiddet mağduru olduğunu görüyoruz.
Şiddetin kaynağını görmemekte ilginç bir ısrarımız var. Daha çocukluktan başlayarak erkeği ayrıcalıklı bir yere oturtan; erkeğin yaptığı her hareketi olumlamak için yırtınırken kızlarımızın her hareketinde bir “mâna” arayan aile ve toplum yapısı bu şiddete alt yapı sağlıyor.
Bu hastalıklı kafa yapısı bize ne dinin ne de tarihin mirası. Dinimiz, kızlarını diri diri gömen bir toplumu adam etmiş; Peygamberimiz kızlarını başının üzerinde taşımış. Tarihimiz kadının erkeğe hizmetkâr değil “yoldaş” olduğunu anlatan hikayelerle dolu.
Bu dinî ve tarihî altyapıya bakınca sormadan geçemiyoruz; kadını erkeği tahrik aracı olarak gören bu zihniyet hangi dini temsil ediyor, hangi tarihten geliyor?
Türkiye’nin geldiği nokta
15 yıl önce bugün Öcalan yakalanmıştı. O günlerden bugüne çok şey değişti. Öcalan’ın yakalandığı zaman ilk konuşmaları herkese ilginç gelmişti hatırlayalım:
“Ben ülkemi severim. Annem de Türk’tü.
Devlet görevlisi: Biraz daha yüksek sesle konuşabilir misin?
Abdullah Öcalan: Bir hizmet imkânım olursa yaparım. Onun dışında bana bir şey söylemeyin. Hizmet gerekirse yaparım.
Devlet görevlisi: Sorulara cevap verirsen, hizmet yapmış olursun. Yüzünü gözünü silelim eğer rahatsız oluyorsan.
Abdullah Öcalan: Türkiye’ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz, hizmet ederim. Bunları, halkın içinde konuşuyorum. Başka bir şey de konuşmam. Bir hizmet imkânım varsa, ben inanıyorum vardır, daha üst düzeydekilere de bildirirsek, ben hizmeti seve seve ederim. Ben hizmet edeceğim. Çok iyi edeceğim.
Devlet görevlisi: Şimdi bak kaydediyoruz, senin şeylerini.
Abdullah Öcalan: Yayınlayın. İşkence etmediniz, benim içimden geliyor. Ama ben gerçekten söylüyorum. Türkiye’yi seviyorum. Ve Türk halkını da seviyorum. Onlar için iyi hizmet edeceğime inanıyorum. Fırsat verilirse yaparım.”
15 yıl sonra bugün “heyecan” içerisinde Öcalan’ın açıklama yapmasını bekleyen bir ülke haline dönüştük. Adına “çözüm süreci” dedikleri, Öcalan’ı “diriltme” programından başka bir şey olmayan bu “karanlık” süreç bir “itirafçı” dan kahraman çıkartmak üzere; eğer bu sürece bir başarı atfediliyorsa başarı budur.
Neredeyse bir “cezbe” halinde “15 Şubat’ta açıklama yapabilir” heyecanını gazetecilerle paylaşan devlet yetkilisinin hâli, 15 yıl içinde devletin ne hale geldiğini gösteren en acı vesikadır.
Ülkesinin bütünlüğünü-birliğini, elinde 30 bin kişinin kanı olan bir katilin tetikçilerine yapacağı “silah bırakın” talimatına bağlayan bir hükümet zihniyeti, geldiğimiz noktanın özetidir.
Eserinizle gurur duyabilirsiniz...