Özerk harp dairesine döndü

Rutin mühimmat sevki sırasında düzenlenen operasyonu gerçek dışı ifadelerle duyuran TRT hakkında bir soru önergesi daha: TRT, TSK’ya karşı psikolojik ve sistematik saldırının bir parçası mıdır?

Yanlış anlaşılmasın,
burası İtalya
Asından geliyor, basını sansür altına alıyor. Her şey basını tehditle başlıyor.
Avanti gazetesinin genel yayın müdürü Mussolini siyasete geçince, 1919’da Başbakan olur olmaz, önce seçim yasasını değiştiriyor. Arkasından basına göz açtırmayacak yasa maddelerini sıralıyor. Sonrası malum. İtalya, makarnası ile birlikte faşizmi de ünlü bir ülke haline geliyor.
İtalya’da yine basından gelen bir siyasetçi, Berlusconi, doksan yıl önceki dersini iyi çalışmış öğrenci gibi, bugünlerde basına parmak ısırtan sansür uygulamakla meşgul. Yerel seçimlere bir kaç hafta kala. Bu ay sonunda İtalya’da yerel seçimler var. Başbakan Berlusconi yerel seçimler öncesinde, ülkenin en etkin devlet kanalı RAİ’de siyasi tartışma programlarını yasaklıyor.
Yasak bununla kalmıyor. Ülkenin yine en etkin gazetelerinden Corriere della Sera’da Başbakan Berlusconi ile partisini eleştiren başyazı sansüre uğruyor ve yayınlanmıyor. Yanlış anlaşılmasın, burası İtalya.
Faşizm belgeseli
Geçenlerde Cumhuriyet’te kadim dostum Nilgün Cerrahoğlu İtalya’daki durumu anlatan nefis bir yazı yazıyor. O yazısı üzerine Nilgün’ü arıyorum, kendisi İtalya’da, uzun bir konuşma yapıyoruz. Nilgün’ün anlattıkları, yazısı gibi, basın açısından zor günlerin aynası.
İktidar partisi ile ilgili her gün yeni bir yolsuzluk iddiası ortaya atılıyor. Her yolsuzluk iddiası, Berlusconi’yi daha çok kızdırıyor. İddiaları yanıtlamak yerine, Başbakan basına saldırmakla yatıyor, tehditle kalkıyor. Yanlış anlaşılmasın, burası İtalya. RAİ’nin üçüncü kanalı hâlâ emin ellerde. O kanalı Avrupa Komünizminin efsanevi lideri Enrico Berlinguer’in kızı Bianca Berlinguer yönetiyor. Sansür ve tehditler üzerine Bianca yasaklanan siyasi tartışma programı yerine, faşizm belgeseli yayınlıyor.
Müthiş benzerlik
Doksan yıl öncesi ile bugün arasında müthiş benzerlikler var. Faşizmin babalarından Mussolini ne yapmışsa, İtalya’da bugün benzer olaylar birbirini izliyor. Seçim öncesinde siyasi tartışma programlarını yasaklamak, gazetelere baskı yaparak aleyhteki yazıların yayınlanmasını önlemek. Gazetecileri, bizden olanlar ve olmayanlar diye ayırmak. Gazeteciler bu baskılar karşısında karar veriyor, seçim gecesi sokaktan yayın yapacaklar. Yanlış anlaşılmasın, burası İtalya.
l Yalçın Doğan / Hürriyet

Mahallenin utancı
Mahallenin hırsızı ikide bir “Hırsız vaaar” diye bağırırmış ki kendisinin hırsız olduğu anlaşılmasın. Bizim medya mahallesinin en utanmazı da ikide bir ona buna “Utanmıyor musunuz?” diye soruyor ki temizlensin.
Mesut Yılmaz’a gazetecilerin önünde “Sizin yağdanlığınız olmak istiyorum” dediğini Yalçın Doğan yazmıştı...
Ömrü her gelen iktidarı yağlamakla geçti. Yazarlık yaptığı gazeteye bile iktidar tarafından atandı. Şimdi başkalarını utanç testinden geçiriyor. Ben utanıyor muyum? Evet... Bu sütunda bu yağdanlığa üç satır yer harcadığım için ister istemez utanıyorum...
l Melih Aşık / Milliyet

TRT 2, Ankara’da “bir ihbarı” değerlendiren polis ekiplerinin, rutin askeri mühimmat sevkiyatı yapan kamyona düzenlediği operasyonu da, “diğerleri” gibi, “herkesten önce” duyurma başarısı gösteren kanal oldu.
Acele işe şeytan mı karıştı ne...
Çünkü TRT aynı zamanda “haberi çarpıtmak”, yok yok hafif kalır; haberi “uydurmak” yoluyla “izleyenleri yanıltma” konusunda da rakipsizdi önceki gece.
Bombayı patlattı
Haberi “Ankara girişinde bomba yüklü kamyon yakalandı” diye duyuran TRT 2, özel yetkili savcıların ifade alma işlemi bitmeden asıl bombayı patlattı: “Kamyonda bulunan 900 el bombasının seri numaralarının kazınmış halde...”
TRT’nin bu bilgiyi nereden edindiği, doğruluğundan emin olmadan ne amaçla yaydığı soruları önemli. Bu soruların cevabını öğrenirsek, devlet televizyonunun nasıl bir psikolojik operasyonun aracı haline getirildiğini de anlamış oluruz...
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk de, dün , tam da bu nedenle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi.
TRT’nin, “Haberlerin toplanması, seçilmesi ve yayınlanmasında tarafsızlık, doğruluk, tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevrelerinin, herhangi inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak” ilkelerine uymadığını ileri süren Köktürk’ün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan yanıtlamasını istediği sorular şöyle:
1. TRT tarafından yapılan yayınlarda, el bombalarının seri numaralarının silindiği şeklindeki gerçek dışı haberler Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı var olan asimetrik, psikolojik ve sistematik saldırının bir parçası mıdır?
2. TRT’nin ihmal sınırlarını aşarak kasıt noktasına varan, gerçek dışı, kamuoyunu yanıltıcı yayıncılık anlayışıyla, kurumların yıpratılarak halkın gözünden düşürülmesi mi amaçlanmaktadır?
3. AKP’nin siyasal propaganda aracı haline dönüşen TRT’nin, hukuk tanımaz, gerçek dışı ve taraflı bu yayıncılık anlayışı daha ne kadar devam edecektir?
Bendeniz de, naçizane, Yeniçağ okurlarına sunulmak üzere bir adet mini soru önergesi hazırladım.
Birinci sorum şu:
“Bir insan TRT’yi neden izler?”
İkinci sorum da şöyle:
“Bir insan neden haberi TRT’den izlemek ister?”
Gelişmeleri dakikası dakikasına verebildiği, yani en hızlısı olduğu için mi? Haber atlattığı için, acar muhabir kadrosu yine ne bombalar patlatacak merak ettiğiniz için mi? Haberi anlaşılır sunduğu için mi? Resmi ağız olduğu için mi? Haberin doğrusunu öğrenebildiğiniz için mi? Devlet yalan söylemez güveniyle mi? Spikerin saçını savuruşu hoşunuza gittiği için mi?
Size haftasonuna kadar süre; düşünün taşının, cevaplarınızı postalayın...
Belki bu cevaplar TRT’ye ve başındaki kişilere, asli görevlerinin özel kanallarla haber yarıştırmak değil, kamuoyunu doğru bilgilendirmek olduğunu hatırlatır.
Bilim kurgu çekin
Bir değil, iki değil...
Köktürk’ün hatırlattığı gibi “şüpheli firari”lere hakaret zemini yaratmak mı istersiniz... Terör saldırısını, “Ergenekon”a ve bir Albay’a bağlamak mı? İntihar eden Yarbay’ın ölüm biçimini değiştirmek mi? Ne isterseniz TRT haberlerinde....
Bu kadar yaratıcı olabilmek de ayrı bir yetenek; harcanıp gitsin istemem doğrusu...
Benim TRT haber merkezine tavsiyem, tez elden bir senaryo grubu oluşturmaları olacak. Bilimkurgu çeksinler.
Hem daha çok kazanırlar, hem de fantezilerini, ütopyalarını, hayallerini “haber” kılığına sokmaya çalışmadan, içlerinden geldiği gibi yaymış olurlar...

Kamuoyunu yanıltmaya devam
TRT-2 yine kamuoyunu yanıltıcı yayınıyla sahneye çıktı. Haber Muğla Jandarma Komutanlığı tarafından yalanlandı. Buna rağmen “TSK aleyhine olsun da ne olursa olsun” diye bekleyen yandaş medyanın günlük gazeteleri bugünkü birinci sayfalarında TRT-2’nin bu yalan haberlerine şöyle yer vermişlerdi:
Taraf: Bir kamyon dolusu şüphe - bombaların seri numaralarının silindiği iddia edildi (haberin içinde: bu iddia askerlerce yalanlandı)
Bugün: Bomba dolu sır kamyon: A-4 fotokopi kağıdı taşınıyor süsü vermişler.
Sabah: Başkentte mobil cephane paniği: bombalar A-4 kağıtlara sarılmış
Vakit: Ankara’da silah muamması.
Odatv.com

Kızsam ırkçı diyecekler
Sevan Nişanyan, Ermeni asıllı bir Türk vatandaşı. Tabii Türk vatandaşı tanımından çok rahatsız olduğunu tahmin ediyorum, tercihi Türkiye vatandaşı tanımının kullanılmasından yanadır. Atatürk’e, Cumhuriyet’e, kuruluş ilkelerine her fırsatta saldıracak ama örneğin ben çıkıp da “Git işine be” dersem “Vay ırkçı” diye üzerime saldıracaklar. Hiçbir şeye yanmıyorum, bu adamın çıkıp da Atatürk’e, kurduğu Cumhuriyet’e, bu ülkenin temiz kalpli insanına bu kadar aşağılayıcı biçimde saldırmasına, üstelik buna da demokrasi, fikir özgürlüğü denmesine çok yanıyorum.
l Can Ataklı / Vatan

Bazen eş başkan, bazen boş başkan...
Gardırobundan çıkardığı ulema cüppesiyle ahkam kesen kalemtıraş, ”Hikmetyar, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmeleriyle direnişe geçen Afgan gruplarından birinin lideridir. Kıyafetine bakıp sakın ha molla sanılmasın. Hikmetyar, Batılı eğitimden geçmiş bir elektrik mühendisidir “ diye yazmış. Dış politika analizleri ile tanıdığımız Hüseyin Baş da ”Bu kadar cehalet ancak gazetecilik tahsili ile mümkündür “ demekten kendini alamamış: ”Bu yazıyı yazan ulema kişi, ’Ey Hikmetyar! Sen komünist işgale karşı vatanını savunuyorsun. Saygım bunadır’ diyerek Erdoğan’ı aklamaya çalışıyor. Gerçek şu ki, Hikmetyar CIA’nın önde gelen favorisi olarak ABD’nin ve Suudi’lerin toplam 6 milyar dolar yardımından aslan payına layık görülmüştür. Süngüsü epeyce düşmüş olmasına karşın ne zaman hangi tarafa yanaşacağı belli olmayan Hikmetyar, Washington tarafından El Kaide bağlantılı olarak aranıyor. “
ABD yetiştirmesi Hikmetyar’a ve onun gibilere özetle bazen eş başkan, bazen boş başkan görevi veriliyor!
Deniz Som / Cumhuriyet

Attan düşen şövalye damat
Başbakan’a Suudi Arabistan’da “İslam’a Hizmet Ödülü” verilirken, onu sahneye “Bu gecenin damadı” diye çağırdılar ve “bir nevi şövalye” diye takdim ettiler. Demek ki; şövalye damat...
“İslam’a hizmet” töreninde adı geçse de; şövalyelerin asıl ünü, İslam’a karşı giriştikleri Haçlı Seferleri’dir. Şövalyelerin şövalyeliği barut icad edilene kadardır. Ki ondan sonradır ki sivil, atı olmayan, hatta attan düşen, makosen ayakkabılı, kravatlı şövalyeleri görüyoruz...
Şövalye denilmesinde ABD’ye posta koyup büyükelçimizi geri çağırmamızın da payı olmalı... İncirlik’ten ABD uçakları kalkıp iniyor... 300 Amerikalı uzman Türkiye’de çalışıyor... Özel birliklerimiz Kuzey Irak’ta ve Afganistan’da ABD’nin emrinde... Stratejik ortaklık sürüyor... Başbakan yakında ABD’ye gidiyor... Ama büyükelçi küstü evde...
Ünlü şövalyelerden biri de Don Kişot’tur. Yeldeğirmenlerini düşman sanıp Başbakan Yardımcısı Bülent... Pardon yardımcısı Sanço Panza’ya şöyle der: Sence bizden korktu mu?
l Bekir Coşkun / Haber Turk

Posta koyması da ‘sözde’
Başbakan, ABD karşısında elinin güçlü olduğu hesabıyla hareket ediyor. Suudi Arabistan’da yaptığı, aslında “Sıkıyorsa feda edin, hadi görelim” altyazısıyla okuyabileceğimiz meydan okumanın gerisinde bu özgüven yatıyor herhalde. Bu noktada 12-13 Nisan tarihi kritik bir dönemeç olarak beliriyor. Erdoğan, bu tarihlerde Obama’nın ev sahipliğinde yapılacak olan Dünya Nükleer Enerji Zirvesi için Washington’a gidecek. Bir taraftan bakan gezileri iptal edilirken, diğer taraftan Erdoğan’ın bu ziyareti sırasında Obama ile ikili bir görüşme için sondajların yapılıyor olması önemli bir çelişki değil mi? l Sedat Ergin / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları