Özelleştirmeye objektif bakmalıyız
Erdal Sağlam, dün “Özelleştirme düşmanlığına dikkat ” diye yazmış...
3,5 milyar dolarlık Seydişehir Alüminyum tesisleri, 305 milyon dolara satıldığı için bir CHP milletvekili Danıştay’a dava açmış. Danıştay da Milletvekilini haklı bulmuş.
Alüminyum fabrikasını satın alan buraya yeni yatırım yapmış olabilir... Devletten daha da iyi işletebilir... Ki doğrudur. Ancak bunlar açık ve şeffaf ihale yöntemi ile de yapılsa, milletin malının ucuza satılması için bir gerekçe değildir.
Özelleştirme idaresi eğer değerini bulmadıysa bu ihaleyi iptal edip, erteleyebilirdi. Alternatif satış yöntemlerini ve özellikle özelleştirme felsefesine en uygun olan şekliyle, hisselerin halka satılması yollarını devreye sokabilirdi. Eğer 3.5 milyar değerinde olan bir işletme, onda bir fiyatına satılmış ise ve bu nedenle Danıştay bozmuş ise lafı dolandırmanın bir anlamı kalmaz.
Erdal Sağlam’ın teşhisi ile yapılan 200 milyon dolarlık yatırım özelleştirme değeri olan 305 milyon dolara eklenerek bu işletmeyi toplam 505 milyon dolara devlet geri alır. Bu günkü değeri 10 milyar doları geçiyorsa, demek ki, CHP milletvekili haklı... Ancak devletin bu parayı vermesi beklenemez.
Milletvekili, milletin menfaatlerini gözetmek için Meclistedir. Meclisin yasa çıkarma yanında denetin görevi de vardır. Eğer milletvekili bu görevini yapmış ise kendisi özelleştirme düşmanlığı değil, görevini yapmıştır.
Sabah bir radyo kanalında, çevre kirlenmesine çözüm olarak, şehir içinde jep kullanmayı cinayet olarak tarif ediyor. Toplu taşıma araçlarını tercih edin diyor.
Aklına, uzun vadeli olarak çevre kirliliğini önlemek için otomotiv de elektriğe geçilmesi, güneş enerjisine geçilmesi gibi kesin çözümler gelmiyor.
Özelleştirme Türkiye de bir slogan haline geldi. Oysa ki özelleştirme bir etkinlik sorunudur. Öncelikle sosyal fayda ve sosyal maliyet açısından değerlendirmek gerekir.
Bir işletme devlette zarar ediyor olabilir. Ancak özel ve sosyal faydadan oluşan toplam faydası, özel sektörde olacağından daha fazla ise özelleştirilmesi fayda kaybı olacaktır.
Örneğin, Et-Balık Kurumu, eti üreticiden gerçek fiyatı ile alıyordu. Üzerine fahiş kar koymadan tüketiciye satıyordu. Tüketici ve üretici kazanıyordu. Bu gibi piyasa düzenlemeleri, hem gıda piyasasında kartelleşmeyi ve spekülatif faaliyetleri önler. Hem de halkın yararına olur.
Bir örnek daha vereyim...
Dalaman - Göcek arasında 900 metrelik tünel yap-işlet-devret modeli ile verildi. Yolu kısalttı... Akaryakıt tüketimini azalttı. Zaman tasarrufu sağladı. Yapan işletmeciye de kar sağladı. Bu tür yap-işlet-devret modeline kimse itiraz etmez. Ancak, gelir getiren köprü ve paralı yolların özelleştirilmesi iktisadi açıdan rasyonel değildir.
Çünkü köprüler ve paralı yollar sürekli gelir getiren bir işletmedir. Eğer biz bunların gelirini özelleştirirsek:
Gelecek yıllardaki gelirleri bu günden kullanmış olacağız.
Özel sektör bu gelirlerin bugünkü değerini hesaplarken, ayrıca kar koymak zorundadır. Yani iskonto değeri faiz oranının üstünde olacaktır. Bu şartlarda devlet gelirini satmak yerine, borçlansa, maliyeti daha düşük olacaktır.
Kaldı ki, bu yolların bakım ve onarımında özel sektör tasarrufa gidecek, devlet geri aldığında daha fazla masraf yapacaktır.
Özelleştirmeye kimse karşı değil... Ancak hepimizin görevi özelleştirmenin İktidarların elinde kayırma aracı olmasını önlemektir.