Özelleştirme tabu değil

AKP iktidarında özelleştirme tabu haline sokuldu. Şimdi karşı olanlar ve olmayanlar şeklinde ayırım yapılıyor. Gerçekte ise özelleştirilmesi gereken işler var... Gerekmeyen, tersine devletin yapması gereken işler var.
İki örnek meseleyi kendiliğinden açıklıyor... Birisi İzmir’deki eski Efes Oteli’nin diğeri de Telekom’un özelleştirilmesi.
Emekli Sandığı’nın İzmir’deki Efes Oteli çok güzel bir oteldi... Ancak devamlı da zarar ederdi. Çünkü bu otelde milletvekillerine yüzde 75 ve gazetecilere yüzde 50 indirim yapılırdı. Bürokratlar da bu oteli kullanırdı. Bu şartlarda bu otelin özelleştirilmesi devletin zararını azaltacak, kaynakların çar-çur olmasını önleyecek ve devleti güçlendirecekti.
Buna karşılık, Telekom’un özelleştirilmesi, bir defada kamu gelirini artırdı, fakat devleti hayat boyu gelirden mahrum etti. Üstelik Telekom hem fiyat açısından, hem de ulusal devlet anlayışı açısından stratejik bir yatırım idi... Şimdi devletin elini zayıflattı. Halkın serveti azaldı...
Özelleştirmenin topluma yararlı mı, zararlı mı olduğu bazı sorulardan anlaşılabilir:
1) Özelleştirme toplumsal refahı artırmalıdır.
Doğruyu bu soruya bağlı aşağıdaki sorular tayin edecektir.
* Özel girişimci, ürünü daha düşük fiyata üretecek mi? Bu ürün tüketiciye daha ucuza satılacak mı?
* Daha yüksek üretim elde edilecek mi?
* Daha iyi kalite ve ürün çeşidine ulaşılacak mı?
* Daha çok yenilik yapılabilecek mi?
* Özelleştirme önceki duruma göre, çalışanlara, üreticilere, ihracata ve vergi mükelleflerine ilave yarar sağlayacak mı?
Yukarıda saydığımız beş sorunun cevabı, özelleştirilecek kamu üretici birimi için olumlu olursa, bu takdirde, özelleştirme etkin yapılmış demektir... Ekonomide kaynak kullanımında etkinlik sağlanmış olacaktır. Ve topluma yararı olacaktır... Yani halkın refahını olumlu etkileyecektir. Aksi takdirde özelleştirme yapmak toplumsal faydayı artırmayacağı gibi ayrıca hem kaynak dağılımında etkinlik bozulmuş olacak, hem de tüketici için ve toplum için ortaya zarar çıkacaktır.
2) Ekonomide kaynakların etkin
kullanılması sağlanmalıdır.
Bir ekonomide kıt kaynakların en verimli ve en etkin şekilde kullanılması halinde, bu kaynaklardan en yüksek fayda sağlanır.
Prensip olarak, sosyal fayda ve sosyal maliyeti olan kamusal ve yarı kamusal mal ve hizmet üretimi fiyat açısından stratejik mal üreten doğal tekellerin devlette olması, buna karşılık özel fayda ve maliyeti olan özel malların da piyasa tarafından üretilmesi halinde, toplam fayda maksimize edilmiş olur. Bu anlamda mülkiyeti devlette, özel mal ve hizmet üreten işletmelerin özelleştirilmesi gerekir.
3) Altyapı hizmet girdilerinde fayda maksimizasyonu olmalıdır.
Ayrıca özelleştirme kavramı içerik olarak sadece kamu şirketlerinin özel sektöre devrini kapsamaz. Devletin üretim yaptığı alanlara özel sektörün girmesine izin vermesi ve devletin belli bir bölgenin imtiyazını vererek o bölgedeki hizmetleri özel sektöre gördürmeye başlaması da özelleştirme kavramının içerisinde yer alır. Yap-İşlet-Devret türünden finansman modelleri bu tür özelleştirme uygulamalarına örnek teşkil eder.
Bu tür özelleştirme, ekonomide darboğazların aşılması, girdilerin ucuzlaması, girdilerde tasarruf sağlanması halinde, örneğin karayolları ve limanlar için geçerli bir yol olabilir.
4) Sermaye tabana yayılmalı ve paydaş toplum yaratılmalıdır...
Özelleştirmenin önemli bir fonksiyonu da ekonomik ve sosyal dayanışmaya katkısıdır. Özelleştirme, sosyal demokrat partilerin elinde ekonomik ve sosyal dayanışmayı artıran bir araç olmuştur.
Blok satış yerine halka arza öncelik verilmelidir... İnsanlar pay sahibi olursa, topluma karşı sorumluluk ve toplumun başarısı için daha fazla çalışma isteği duyarlar. İşletmelere sahip çıkarlar.

Yazarın Diğer Yazıları