Özel koruma sadece Başbakan’ın adamlarına mı?
Sike yasasında duyduğumuz patlamanın daha büyüğüne şahit olduk. Bu sefer bir tarafın değil, tarafların aklı darmadağın oldu. Krizi yönetememek, altında kalmak tek bir kişiye değil çok fazla kişiye nasip oldu!..
Öyle yalpaladılar ki; krizden ve sonrası olası sonuçlardan yakayı kurtarabilmek için, değil her gün neredeyse saat başı çözüm (!) üretme sürecine girdiler. Birinin bulduğu kurtuluş formülünü diğeri beğenmedi, birinin “tamam” dediğine diğeri “eksik” dedi.
Olan Adalet Bakanına oldu.
Her yeri buz tutan Ankara’da düşüp kalkıp bir yerlerini kırma pahasına Başbakanlıkla Çankaya Köşkü arasında mekik dokudu. Önce, “MİT’e özel” koruma yasa teklifini Meclis’e gönderdiler. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül itiraz etti, “olmaz genişletin” dedi, gerekçelerini sıraladı. Tam o sırada Başbakan Tayyip Erdoğan bir daha bıçak altına yattı.
Ne yapsın Adalet Bakanı?..
İki arada bir derede kalmış.
Sadullah Ergin, Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün üstünde uzlaştığı tek gazeteci olan Taha Akyol’a açıklamak zorunda kaldı:
“Kritik devlet görevlerini yapan çok üst düzey kamu görevlileri hakkında soruşturma açılması, Başbakan’ın yazılı iznine tabi olmalıdır. Sadece MİT Müsteşarı ve elemanları değil...”
“Bakan bunun için CMK 250. ve 251. maddelerinde değişiklik yapılmasını öngörüyor”muş.
Yazının can alıcı bölümü:
“Askeri görevler dahil mi?
Evet, asker ya da sivil.
Peki, genel bir ‘üst düzey kritik görev’ tanımı mı, yoksa MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı, Başbakanlık Müsteşarı, Kuvvet Komutanları, Emniyet Genel Müdürü gibi görev adlarını zikrederek mi?
Konu Meclis Komisyonu’nda müzakere edilecek. Erken bir beyanı siyasi etiğe uygun bulmam. Ancak genel tanım getirilirse bu, uygulamada karışıklığa yol açabilir. Şahsen, görevlerin CMK’da makamların isimleriyle açıkça zikredilmesini doğru bulurum.
Tayyip Erdoğan, şike krizine de hasta yatağında yakalanmıştı.
Bu hafta gerçekten çok uzun geçecek. Özel koruma kanunu kapsamı an ve an değişebilir.
Başbakan’ın tekrar bıçak altına yatması AKP’deki tedirginliği de iyice arttırdı.
İktidar kulislerinde, “Refahyol gibi dağılma sürecine mi girdik?.. ANAP’ın sonu gibi bir sürece mi girdik?” soruları tartışılmaya başlandı.
AKP kurmayları, milletvekilleri ile bire bir temas kurup, “bu haftaki Meclis çalışmalarında fire verilmemesini” özellikle rica ediyor. Hepsine Başbakan’ın selamları söylenip moral depolamaları isteniyor.
Tedirginliğin bir başka sebebi ise; özel koruma yasasında fire verilip gol yeme ihtimali. AKP’de kimse bu yasa “yüzde 100 çıkar” diyemiyor.
Meclis aritmetiğine bakıldığında sıkıntı yok ama kalplerine bir kere “dağılma” korkusu düşmüş. AKP’liler kulislerde konuşuyorlar, tartışıyorlar sonunda da birbirlerine “sabır” telkin ediyorlar.
Taraftar medyanın ve kalemlerin bugünlerde havayı yumuşatmak için sarf ettiği olağanüstü çabaya dikkat edin.
“Ara bilançolar” çıkarılıyor. Kendilerinin düzenlediği yeni yargı sistemini “derin devletçi” hatta “Ergenekoncu” ilan ediyorlar. Mazluma ve mağdura yatıyorlar.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ çıkıp, yargının dış güçlerin etkisi altında olduğunu bile ima edebildi.
Sormazlar mı?
“Bu yargı sistemini kim organize etti. Bu isimler kimin döneminde göreve geldi” diye.
Bozdağ, ilginç bir söz daha söyledi:
“MİT ajanları deşifre oldu”...
İnsanın aklı duracak gibi oluyor.
Tamam!..
Terör örgütünün içinde bu kadar başarılı MİT ajanı vardı da,
bu zamana kadar karakollarımıza baskınlar yiyip onlarca şehidi nasıl verdik?
Büyük şehirlerimizin göbeğinde her gün yakılan arabalar, neyin nesi?
Adana ve Mersin gibi bazı büyük illerimizde emniyetin bile giremediği bazı mahalleler nasıl izah edilecek?
Başkentin göbeğinde 4 vatandaşımızın can vermesiyle sonuçlanan Kumrular Sokağı’ndaki bomba nasıl patlatıldı?
Uludere’de sivil vatandaşlar nasıl bombalandı, hangi zafiyetlerden kaynaklandı?
Dönelim tekrar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün özel isteği ile genişletilmeye çalışılan “özel koruma” yasasının perde arkasındaki gerçeklerin bir bölümüne.
Sadullah Ergin’in yaptığı isimlendirmelere tekrar dikkat kesilin.
Abdullah Gül’ün Başbakanlığı dönemi de özellikle uluslararası yapılan gizli mutabakatlarla doludur. Ermenilerle yapılanlar ve ABD’nin Irak’ı işgali sırasında gerçekleştirilenleri geçmişte basından takip ettiniz. Devletin arşivlerinde dahası da var.
1 Mart tezkeresi sırasında olup bitenlere ise daha sıra gelmedi.
O dönemde bu gizli mutabakatların en önemli görev adamlarının arasında yine dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Başbakan dış politika baş danışmanı Ahmet Davutoğlu vardı. Hakan Fidan’ın TİKA başkanı iken yürüttüğü faaliyetler de dosyalar arasında.
Bu satırları kaleme aldığım sırada Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Tayyip Erdoğan’ı hasta yatağında ziyaret ediyordu.
Pazarlıklar hafta içinde daha çok su kaldıracak gibi gözüküyor.
Kollama ve koruma listesi daha da uzayabilir.
Tarafların taht kavgası yüzünden boşanma aşamasına geldikleri evlilikte Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’tan önemli bir çağrı geldi.
Bence Ali Bulaç’ın dünkü yazısı AKP şirket evliliğinin en net yüzünü ortaya koyması bakımından çok önemli.
Bulaç, ne demiş?
“Siyaset, yönetim sanatını maharetle kullanıp iktidar ilişkisini düzenlemektir. İktidarın sadece siyasî değil, birbiriyle bağlantılı ekonomik, bürokratik, kültürel boyutları vardır. Yönetim sanatını bilen yöneticiler, adaletle, estetikle ve erdemle iktidarı paylaştırırlar. Siyasette en büyük zorluk iktidar olmak değil, adaletle, sanatla ve erdemle yönetmektir.
Akıllı tüccar, kazanan ve kazandıran tüccardır. “Rabbenâ hep bana” diyen tüccar bir-iki defa kazanır, ama eninde sonunda kaybeder. Siyasette de sürekli kazanmanın yolu, katılımı sağlamak, kaynaklar üzerinde tekel kurmaktan, temellükten kaçınmaktır..
Geldiğimiz nokta bu işbirliği ve dayanışmayı zorunlu kılıyor; her türlü temellük, inhisar ve fitneden uzak durmayı gerektiriyor. Bugünkü olaylara yakın, dar açılardan değil, 300 yıllık bir perspektiften bakmalıyız. Üçüncü şahısların, iç ve dış güçlerin körüklediği fitne ülkenin tamamına ve Orta Doğu’nun geleceğine dönüktür. Hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. “Fitne katilden beterdir”. Kardeşçe, adaletle, paylaşarak ve fedakârlık yaparak yolumuza devam etmekten başka seçeneğimiz yok..
Mahkemeye düşen evlilik kısa bir zaman dilimi için “odaların ayrılması” formülüyle taraflar arasında devam edebilir.
Ama kimse merak etmesin..
Türk Milleti ve Devleti o kadar büyüktür ki;
Bugüne kadar boşanan çiftlerin yetimlerinin hiç sokağa bırakıldığına şahit oldunuz mu?..