Özakman'dan Türk Mucizesi Cumhuriyet
Herkesin elinde ve dilindeydi “Şu Çılgın Türkler”. Ulusalcı köşe yazarlarının çoğu da yazmış, hakkı olan övgüyü esirgememişlerdi. Ben, herkesin okuyup övdüklerini değil, hakkı olan övgüyü alamamış kitaplar hakkında yazmayı yeğlediğim için, yazmamıştım bu büyük yapıt hakkında. Değerli tarihçi-yazar Muhiddin Nalbantoğlu’nun bir hücum-telmihine maruz kalmasaydım yazmayacaktım da. Okumadan, bu kitap hakkında imalarda bulunuyormuşum Nalbantoğlu’na göre. Çok üzüldüm ve o haftaki yazım mecburen “Şu Çılgın Türkler” oldu. Kitap, benden de, hem hakkı olan övgüyü, hem de hiç kimsenin değinmediği önemli bir eksikliği, eleştiri olarak alıyordu. İstiklal Marşı’nın Büyük Millet Meclisi’nce 12 Mart 1921’de kabulüne ilişkin tek satır yoktu bu kitapta, böylesine önemli bir olay es geçilmişti nedense.
Kimi dostlarım, Özakman Usta’nın bu eleştiriye üzüldüğünü söylediler. Oysa benim amacım üzmek değildi, bu muhteşem kitaba yakışmayan bir eksikliğin ileriki baskılarda giderilmesini dilemekti.
Tam da o günlerde, Ankara Hukuk Fakültesi’nde okuyan kızım Nagehan, Özakman’la çekilmiş bir fotoğrafı ve adına imzalanmış “Şu Çılgın Türkler” le çıkageldi Kocaeli’ne. Bir ödül vermişler Özakman’a, o organizasyonda kızım da varmış, bu vesileyle görüp tanımış değerli Yazar’ı. Arkadaşları fotoğrafa bakıp gülerek “Dede-torun gibisiniz” diyorlarmış sarı saçlı mavi gözlü kızıma. “Ayy baba, çok tatlı adamdı” diye anlatıyordu kızım.
Önceki yıl, “Bu tatlı adam”ın “Diriliş”ini de alıp okudum. İleride yararlanmak üzere, 5-6 dosya kağıdına notlar çıkardım. Hurafeci ve Atatürk düşmanı kimi dinci çevre ve yazarların tüm savlarını çürüten bu başyapıt, kütüphanemdeki müstesna yerini aldı. Ama o orada öylece kalmayacak, daha nice hayat süren leşleri dirilteceğim onunla.
Ve şimdi de Turgut Özakman’ın son kitabı “Türk Mucizesi Cumhuriyet” var elimde (Bilgi Yayınevi). Cumhuriyetin nasıl doğduğu, hangi sancıların çekildiği, kimlerin bu kutlu doğumdan hoşlanmadığı, kimlerin bayram ettiğini, en ince ayrıntısına kadar yazmış bu Cumhuriyet âşığı ve muhafızı yazarımız. Lozan unutulmaz, özel bir dönemeç Cumhuriyet’e giden yolda. Hâlâ “Zafer mi, hezimet mi?” diye soranlar varsa, bu kitaba başvursunlar, zafer çığlıkları atacaklarından eminim.
Hep uyguladığım bir yöntemi, bu kitap için de uygulayıp, önemli başlıklar sunayım; Cumhuriyet Mucizesi’nin ikinci cildini merak ve özlemle beklediğimi de en gür sesimle anons edeyim:
-Mondros ateşkesi gereğince, Çanakkale boğazını ve gâzi tabyaları İngilizlere teslim etmek zorunda kalan Selahattin Adil Paşa, şimdi muzaffer bir ordunun üst subayı olarak geri alıyor.
-Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey: “Ben Kürtoğlu Kürdüm. Sizi temin ederim ki Kürtler, yalnız büyük ağabeyleri Türklerin saadet ve selametini istiyor” diyordu.
-Vahdettin kaçarken, eşlerini, İngiliz Generali Harrington’a emanet ediyor.
-Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi... Topal Osman Ağa’nın bir şeyler yapmasından çekinen Atatürk’ün kadın kılığında Çankaya’dan kaçtığı, kuyruklu bir yalan... Meclisin utandıran kararı: “Topal Osman mezarından çıkarılacak, ayağından asılarak meclis önünde teşhir edilecektir.”
-Yahya Kemal, Bursa’da, Mustafa Kemal’in ayaklarına kapanmıştı.